Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

CENDERE!...

CENDERE!...

Son iki üç aydır tüm iktisadi gelişmelerin odağında olan Yunanistan’ın, Avrupa Birliği (AB) ve uluslararası kreditörlerle uzlaşması sonucu, küresel ekonominin riskinde bir nebze olsun azalma meydana geldi. Bu durumdan en karlı çıkan taraf öncelikle çözülme ve parçalanma sürecinin önüne geçerek şimdilik geleceğini kurtaran AB ile ülke olarak yıllardır üretmeden, çalışmadan, hak etmediği bir yaşamı sanki sonsuza kadar gelirinden fazla harcama yapıp borçlanarak sürdürebileceğini sanan fakat yolun sonuna geldiğini geç de olsa anlayan ve AB ile uluslararası kredi firmalarıyla anlaşmak için uzun yıllar gelirlerini ipotek olarak vermek suretiyle iflastan ve AB’nden çıkarılmaktan şimdilik kurtulabilen Yunanistan oldu. Bundan sonra özellikle Yunanistan halkını uzun soluklu bir kemer sıkma, yaşam düzeylerinden fedakarlık yapma ve borçlarını ödeyebilmek için daha çok çalışmaları gereken bir dönem bekliyor. Uluslararası kamuoyu da Yunanistan’a desteğini hemen ortaya koymakta gecikmedi. Nitekim Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarından Standard and Poor’s (S&P) Yunanistan’ın kredi notunu, Yunanistan ile uluslararası kreditörler arasındaki anlaşma sürecindeki olumlu gelişimi ve Yunanistan’ın Euro Alanı’ndan çıkma ihtimalinin azalmasını gerekçe göstererek iki basamak artırdı. Yunanistan’ın bu jestin kıymetini kavrayarak değerlendirmeli ve hemen üzerine yükletilen yükümlülükleri yerine getirmek için ekonomik savaşa girişmelidir, zaten başka çıkar yolu da yoktur. AB’nin çıkaracağı ders ise, hiçbir katma değer sağlamayan bir ülkeyi yıllardır körü körüne fonlamanın neredeyse Birliğin sonunu getirecek sonuçlara yol açacak sorunlar doğuracağını ve Birliğin geleceğinin sağlam temeller üzerine oturulmasının önemini anladıklarından, bundan sonra ekonominin gereklerine ve gerçeklerine uygun politika uygulamalarına gideceklerini yaşayarak öğrenmeleri olmuştur. Değilse siyasi ve ekonomi birliği zaafa uğrayan bir Avrupa’nın başta ABD olmak üzere Rusya, Çin, Japonya ve diğer bölgesel iktisadi birliklere karşı elinin zayıflayacağı ve dünya kaynak pastasından alacağı payın azalarak küresel politikalarının oluşturulmasında etkinliğinin kaybolacağı açıktır.

           

ABD’de işsizlik maaş başvurularının oldukça az olması ve Yunanistan krizinin çözümünde önemli mesafeler alınması, FED’in faiz artırımına bu yılın sonuna doğru başlayacağı ihtimalini güçlendirdi. Ancak ABD ekonomisinin sağlam temeller üzerine oturduğuna ve FED faizlerinin uygulamaya ne zaman geçeceğine sağlıklı bir karar verebilmek, olumlu verilerin ve kalıcılığının anlaşılması için biraz daha zamana ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü faiz artırımında yapılacak bir zamanlama hatası ABD ekonomisiyle birlikte tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin resesyon, enflasyon ve deflasyonist gerçeklerle yüzleşecekleri demektir. Bu durumum telafisi ise ülkelerin çok ağır ekonomik yüklerin altına girmesi, mesela yüksek oranlarda borçlanmaları, borçlanılan ülkelerde özellikle temel mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasına bağlı olarak enflasyon oranının yükselerek üstelik kalıcı bir duruma gelmesi, gelir dağılımının bozularak iktisadi, sosyal ve siyasi sıkıntılara yol açması gibi, ülke ekonomilerine ciddi maliyetler yüklemesi kaçınılmazdır. Zaten gerek Yellen’in gerekse diğer Eyalet Merkez Bankaları Başkanlarının farklı demeçler ve yorumlarda bulunmaları, hem ABD kamuoyunun hem de dünya kamuoyunun tepkimelerini test ederek zaman kazanıp, en doğru zamanda faiz artırımına gitmektir. Çin ekonomisi ise yapılan tüm teşviklere rağmen bir türlü istikrarlı büyüme ivmesini yakalayamadı, ancak ekonomiye enjekte edilecek katkıların devam edecek olması Çin ve dünya ekonomisi adına olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.

           

Ülkemiz koalisyon hükümetinin kurulup kurulmayacağının belirsizliği, siyaset parti liderlerinin sert ve uzlaşmadan uzak beyanatları, sınırlarımızdaki askeri hareketliliğe bağlı bölgesel jeopolitik kaos, ithalata bağımlı ihracat yapımız ile ekonomimizin yıllardır çözemediği dış ticaret ve cari açık sorunu gibi iktisadi, siyasi, sosyal ve toplumsal açıdan birden çok bağımsız değişkenin kıskacına girmiş durumdadır. Ülkemizin toplumsal refahının ve geleceğe güvenle bakmamızın en önemli göstergelerinden biri olan Tüketici Güven Endeksi’nin oldukça düşük seviyelere inmesi (2015–Temmuz, 64.7) durumun ciddiyetini açıkça göstermektedir. Üstelik önemli kararları ivedilikle almamız ve TÜRKİYE olarak inisiyatif kullanmamız gerekmesine rağmen, güçlü, uyumlu, icraatçı bir koalisyon hükümetinin kurulmasının gittikçe zorlaştığı da ortadadır. Yapılması gereken, olmayacaksa zoraki koalisyonu zorlamak yerine en kısa sürede millette gitmektir. Çünkü içinde bulunduğumuz siyasi ve jeopolitik konum inisiyatif kullanacak güçlü bir hükümetin varlığını gerektirmektedir. Ülke olarak zor bir sürecin içindeyiz. Boşa geçecek her saniye, ekonomik, siyasi, sosyal ve toplumsal açıdan daha ciddi sorunlarla karşılaşacağımız anlamına gelmektedir.

 

Soru: Süreleri aynı olan tahvillerin getirileri aynı olur mu? Neden?...  

 

Sözün Gözü: Karaktersizin bayanı, erkeği, memleketi, mevkisi, makamı, ünvanı olmaz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR