Cumhurbaşkanımızın dikkatine (4)
Ülkemizde uygulanmasına başlanan 4+4+4 zorunlu eğitim programının olumsuz sonuçları hem eğitim hem de istihdam üzerinde etkilerini göstermeye başladı. Okumak istemeyen çocukların adeta zorla okutulmaya çalışılmasından dolayı katlanılan maliyetlerin (kitap, tablet vb.) artması yanında sınıf ortamında derslerin işlenmesi sırasında verimin düşmesi ve zeki çocukların gelişiminin yavaşlaması nedeniyle, kaynak israfının önemli derecede yükseldiği açıkça görülmektedir.
Piyasalarda özel sektörde faaliyet gösteren firmalar yetiştirecek eleman ararlarken ve bulamazlarken, okumaya yeteneği olmayıp çalışmak isteyen meslek öğrenme çağındaki 12 yaş grubu çocuklar, orta eğitim kurumlarındaki genellikle firmaların istediği koşulları sağlayacak çağımızın gerektirdiği değil de nispi olarak gördükleri geri teknolojiye dayalı eğitim olanaklarından dolayı beklentileri karşılayamamaktadır. Aynı eğitim politikasına yıllardır devam edilmesinin kaçınılamaz sonucu olarak firmaların istediği kalite ve niteliklerden yoksun orta öğretim mezunu on sekiz yaş civarı yüzbinlerce gençten oluşan yığınlar ortaya çıktı. Almış oldukları teorik ve uygulama ağırlıklı derslerin firmaların ihtiyaçlarını karşılayamadığı için, zararın neresinden dönersek kardır düşüncesiyle on sekiz gibi genç kabul edilen yaşta çalışmak isteyen gençlerin çok önemli bir kısmı için, yine iyi niyetlerle her şehirde açılan üniversiteleri kazanarak lisans eğitimi alma süreci başladı.
Şehirlerin ekonomik ve sosyal iklimini geliştirme düşüncesiyle “Her İle Üniversite” sloganıyla ciddi derecede fiziki, teknik, teçhizat ve eğitimci açısından yetersizliklere rağmen üniversitelerin açılması, ilk bakışta doğru bir politika olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak burada da önemli hatalar yapıldı.
Birincisi ülkemiz gerçekleri ve ihtiyacı olan bölümler göz önüne alınmadan adeta gençleri diploma sahibi yapmak ve işsizliği ötelemek amaçlı olsa gerek, üniversitelerin fakülte, yüksekokul ve meslek yüksekokullarına gerektiğinden çok fazla sayıda öğrenci alındı. Yaklaşık iki buçuk milyon öğrencinin girdiği üniversite sınavlarında, tercih yapanların neredeyse yarısından fazlasının kazandığı sınavların etkinliği ve seçiciliği, şimdiye kadar çoktan bilimsel açıdan incelenip sonuçları kamuoyuyla paylaşılıp açıklanmalıydı. Okuma isteği düşük ve üstelik kaliteli eğitim almadan orta öğretimden gelen teorik ve pratik yeterlilikten yoksun gençlerin nitelikleri sürekli sorgulanan yeni açılan üniversitelerin yüksek tutulan kontenjanlar nedeniyle bir milyon sıralamadan lisans, bir buçuk milyon hatta daha gerilerdeki sıralamadan ön lisans bölümlerini kazanmaları, sorunu öteleme ve derinleştirmekten başka bir işe yaramadı, hatta daha da kötüleştirdi. Büyük hayallerle üniversiteleri bitiren artık 22–23 yaşlarına da gelmiş kırmızı halıların ayaklarına serileceğini düşünen gençlerin yine önemli bir kısmı, özel sektörün istediği niteliklere sahip olmadığından öğrenim gördükleri alanla ilgili işe girememeyle karşılaşmaktadırlar.
Bundan sonra mezunların birçoğu psikolojik açıdan sorunlarla boğuşmakta ve eğitimle geçen yaklaşık on sekiz yıllık bir geçmişi bir kenara iterek, ne iş olursa olsun mantığıyla özel yetenek istemeyen işlerde (özel güvenlik, market görevlisi, kasiyer, tezgâhtarlık, pazarlama vb.), düşük maaşlarla çalışmak zorunda kalmaktadır. Evlenip aile kurmak isteyen kadın-erkek ancak düşük gelirle iş bulabilenler ise, ekonomik zorluklar içinde koşuşturmakla hayatlarını sürdürme peşindedirler.
Gelinen noktada ülkemizin kaynakları boşa gitmekte, işsizlik sorunu belli bir zaman sonra geri dönülemez boyuta ulaşmakta, okumak istemeyen ve meslek öğrenecek gençler okullara gitmek zorunda bırakıldıkları için emek açığı ortaya çıkmakta ve günün sonunda ülkemiz üretim ve rekabet açısından olması gerekenden geri kalma gerçeğiyle yüzleşmektedir.
KOBİ ve küçük sanayi sitelerinde beş kişi ve altındakilerin çalıştığı atölyelerde çalışan çocuk kalmadığından ustaların yeri doldurulamamaktadır. Bu sorunun şu an ülkemizde ağırlıkla Suriyeliler tarafından giderilmesi ayrı bir ironi olduğu gibi, güdülen politikaların yanlışlığını açıkça göstermektedir.
