Sıtkı Yonca

Sıtkı Yonca

EĞİTİM ÜZERİNE BİR DENEME

EĞİTİM ÜZERİNE BİR DENEME

                Zor bir yazı olacağını biliyorum. Çünkü zor bir alan. Dipsiz kuyu. Öyle bir alan ki, bazen eline aldığın elinde kalabiliyor. İsmini unuttuğum bir eğitim kaynağında, bine yakın tanımı yapılmış olduğunu hatırlıyorum.

                1712 yılında  Cenevre’de doğan  J.J.Rousseau aslında bir baltaya sap olmuş birisi değildir. Nerdeyse denemediği meslek kalmamıştır. Müzisyenlik, heykeltraşlık , avukat çıraklığı, musiki nota icat etme çabaları, Fransız Sefaretinde katiplik, iki kez başarısız eğitmenlik denemesi yaptığı işlerden bazıları.

                Peki bu kadar çapraz ve karmaşık bir adam nasıl oluyorda, pedagoji tarihinde hala kendisinden bu kadar söz ettirebiliyor.

                Dijon  Akademisinin açmış olduğu bilimsel bir yarışma hayatının dönüm noktası olur.

                Soru şu: Bilim ve sanatta ilerlemek, ahlaki gelişime katkı sağlar mı?

                Rousseau soruya beklenmedik bir o kadar da kesin  cevap verir. ‘’Bilim ve sanatta ilerleme insanların aleyhinedir. Çünkü dünyadaki mutlu milletlerin hepsi bilim ve sanatta yeterince ilerlememiş olanlardır.’’

                Bu görüş, akademinin görüşüne ters olmasına rağmen ödül bu tanınmayan garip adama verilir.  Artık Fransa’da kendisini tanımayan yoktur. Peş peşe eserler vermeye başlar.

                Eğitimle ilgili olduğu için biz Emil’i anlamaya çalışıyoruz.

                Eser roman şeklinde yazılmıştır ve beş bölüme ayrılır.

                Birinci bölümde; eğitilecek  çocuğun kim olacağı sorusuna,  Emile’in , Fransız çocuğu olması gerektiği cevabını alıyoruz. Bu cümlenin altını kalın olarak çiziyor ve yazının anafikri gereğince 4.bölüme geçiyorum. Bu bölüm 16 yaşından sonra ki eğitim prensipleri ile ilgilidir. Bu bölümde Emile lütfen din ile tanıştırılabilir. (John Piage, 4 yaş, din eğitimi için altın çağdır diyorsa da Rousseau’nun bir bildiği vardır(!))

                Bayram değil seyran değil Rousseau nerden çıktı şimdi diye sormakta haklısınız.  Yaşadıkları ile yazdıkları arasında hiçbir ilişki bulunmayan Rousseau kendisinden sonra gelen pedagogların çoğunu derinden etkilemiştir.

                Biz eğitim programlarımızı kendimiz mi ürettik arkadaş?

                Tanınmış eğitimcilerimizi Fransa’ya  neye gönderdik?

                 Ben kısa kısa geçişler yapayım, bağlantıları siz kurun olur mu? Sizin arifliğinize güveniyorum. Çünkü bu konu bir makaleyle bitecek konu değildir.

                 İlim evet evrenseldir. İnsanlığın ortak değeridir. Nerde bulursanız alabilirsiniz. Ancak insan eşya değildir. İnsandan insana  geçiş yapacaksanız alıcı-verici ilişkilerinde her iki tarafın fiziki yapısından ruhsal yapısına ve çevresine kadar çok yönlü çalışmak zorunda olduğunuzu  bileceksiniz.

                Rousseau’nun Emile’ini, kendi eğitim sisteminize  örnek alacaksanız; O’nun bir Fransız çocuğu olduğunu ,sizin malzemenizin ise bir Türk çocuğu olduğunu aklınızdan çıkarmayacaksınız.

                Rousseau’nun din gibi  bir derdi yok diye 15 yaşını bekleyelim teziyle karşıma çıkıyorsan, senin kültürel köleliğinin faturasını benim çocuğum çekmek zorunda değildir.

                Eğitimle ilgili benim elimdeki bütün kaynaklar Batı orijinlidir. Neden?

                Gazali’nin,İbn-i  Sina’nın,Yusuf Has Hacib’in  eğitim görüşleri hakkında kaç öğretmen bilgi sahibidir çevrenize bakın bakalım.

                ‘’Pedagoji Tarihi’’’ isimli 517 sayfalık eserinde Fikret Kanat, Gazali’ye 6 sayfa ayırırken  Russeau’ya tam 27 sayfa ayırır. Pestalozzi 18 sayfayı işgal eder.

                Bunu da ilim adına tarafsızlık diye bize yedireceksiniz öyle mi?

                Size afiyet olsun bizim  karnımız tok.

                İyi bir eğitim yazısı olmadı biliyorum ama idare ediverin  canım, az daha büyüyünce iyisini yazarız inşallah. Zor olacağını da söylemiştim. Daha ne?  

               

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sıtkı Yonca Arşivi
SON YAZILAR