Ömer Kocabaş

Ömer Kocabaş

Elimizden kayıp düşen sabunköpüğü değil hayat

Elimizden kayıp düşen sabunköpüğü değil hayat

Nihayet bahar geldi, önümüzdeki günlerde sıcaklığın biraz daha artmasıyla kendini iyice hissettirecek, titreyen kemiklerimize kuvvet, yaşamaya dair bize azim ve şevk verecek ya da öyle umalım. Bir saçmalık olarak bize dayatılan, geçici bir zorunluluk diye ifade edilmesi de pekâlâ mümkünken yeni normal diye kabullenmeye zorlandığımız şu günlerde bahar da eski bahar değil, hiçbir şeyin olmadığı gibi…

Bir yıldır koronayla yatıp koronayla kalkıyoruz. Önümüzdeki kritik iki haftalar bir türlü bitmiyor. Eski hayatımıza dönüş tarihi sürekli erteleniyor. 2021 yılı da çöp oldu, hedef 2022. Ortada herkesin ittifak ettiği bilgi sayısı az, her kafadan bir ses çıkıyor. Lakin hayatımızı sınırlayıp, dört bir taraftan yasaklarla sarıp sarmalama konusunda sürekli yeni şeyler yumurtluyorlar. Bilmem kaçıncı tekrar olacak ama koronaya inanmıyor falan değiliz. Derdimiz net; bir virüs bahane edilerek hayatımızdan bir yıl çalındı. Maddi-manevi kayıpların çetelesini tutmaktan yorulduk. Ölmediğimize sevinmemiz isteniyor ama biz bir yıldır zaten yaşamıyoruz ki, sadece nefes alıyoruz. İnsan ömründen bir yıl gitti. Hadi gençleri, çocukları bir kenara bırakalım. Sürekli sorumsuzlukla itham ettiğimiz, ne var canım evlerinde otursun dediğimiz 65 yaş üstü insanların bırakın bir yıllarının bir günlerinin bile anlamı çok büyük ama kimin umurunda.

2020 yılında ölenler ile 2019 yılı arasında rakamsal anlamda çok büyük bir farklılık yok. Her gün burnumuza sokulan güncel koronavirüs tablosunun yanına, trafik kazasından ölenlerin, cinayete kurban gidenlerin, kalp krizi, organ yetmezliği, kanser, hiçbir sağlık sorunu yokken vadesi dolduğu için ölenlerin vb. tabloları da eklense eminim hepsi ayrı ayrı virüsten ölenleri geçer. Bilim adamlarımız, sağlık çalışanlarımız da bunu biliyorlar ama ezber her zaman iyidir. Yazın tatil yörelerinde, sahillerde, kışın kayak merkezlerinde, şehirde hafta sonunun geçirildiği lüks otellerde bulaşmayan virüs nedense sıradan vatandaşı seçiyor. Haberlerde her akşam kalabalık cadde, pazar yerleri, AVM izlemekten bıktık.

Şimdi mutasyona uğrayan virüs nedeniyle vaka sayıları artınca tekrardan yasaklar gündeme getirilmeye çalışılıyor. Diğer yandan mutasyonlu virüs daha fazla kişiye bulaşmasına rağmen etkisi az, hastaneye başvuranların sayısı vakaların çok altında, bu sayede sürü bağışıklığı kazanılabilir diyen bilim adamlarının sesini basınımızda yeterince duyamıyoruz. Bugün mavi renkli olan doğu illerimizin çoğunda halkın büyük bir kısmının koronaya yakalayıp atlattığı, bu sayede vaka sayılarının azaldığı bilgisini de duyamadığımız gibi…

 Böyle konuşunca virüsü küçümsüyor oluyoruz, virüs bahane edilerek hayatımızı değiştirme çabalarına da komplo teorisi diye yaklaşmamız bekleniyor. İyi de neyin komplosu? Gündelik yaşamımızdan, aile ilişkilerimize, okullardan, iş hayatımıza kadar her şey değişti. Bunların dediği gibi hareket etmeye devam edersek örneğin Konya düğün pilavına hep birlikte kaşık sallayamayacağız. Emin olun yeni normalde düğün yemeğimiz bile bambaşka bir formda karşımıza çıkartılacak. Ya biz tatlı su çeşmelerine bağlı tasları bir kere çalkalayıp su içen insanlardık. Değerlerimiz bir bir elimizden alınıyor. Artık büyüklerimizin elini bile öpmeyi unuttuk. Ne zaman hatırlayacağımız da meçhul… Adam sen de kafana taktığın meselelere bir bak, hayattasın ya haline şükret, tasta suya, düğün yemeğine mi kaldın diyorsanız, ne diyeyim vallahi haklısınız(!)

Önümüz Ramazan, geçen yıl camiler kapalıydı. Bu yıl teravih namazıyla ilgili neler söylenecek merakla bekliyoruz. Tamamen yasaklanacak mı, zaten farz namaz değil canım, isteyen evinde kılsın mı, yoksa 20 rekât kılınmasına gerek yok, 8-10 rekâtta olabilir mi denecek. Gözümüz elbette Diyanette değil bilim kurulunda. Çünkü mutlak otorite onlar, Her şeyin en iyisini, en doğrusunu onlar biliyorlar, bize ise sorgulamadan uymaya mecburuz.

Bahardan bahsederken ağaçlardan, tabiatın uyanmasından falan söz açmak isterdim ama olmuyor maalesef. Ruh halimiz buna müsait değil. Bilim adamlarının, siyasetçilerin farkına varmaları gereken şey elimizden kayıp düşenin sabunköpüğü değil hayatımız olduğudur. İnsanca yaşamak istiyoruz, başka bir şey değil…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi
SON YAZILAR