Mücahit Uludağ
Mücahit Uludağ Fikrî ve İlmî Siyasetin Dirilişi: Düşünce, Adalet ve Hikmet Üzerine

Fikrî ve İlmî Siyasetin Dirilişi: Düşünce, Adalet ve Hikmet Üzerine

Siyaset, insanın varoluşsal yönelimlerinden biridir; çünkü insan toplumsal bir varlıktır ve topluluk düzeninin korunması siyaseti zorunlu kılar. Ancak siyaset yalnızca iktidar kurma sanatı değildir; aynı zamanda düşünce, ahlâk ve bilgelik zemininde bir inşa faaliyetidir. Bu nedenle İslam medeniyeti, siyaseti hem fikrî hem ilmî bir disiplin olarak ele almış, yönetenle yönetilen arasındaki ilişkiyi sadece çıkar dengesi değil, bir emanet ve sorumluluk meselesi olarak görmüştür.

Fikrî siyaset, siyasetin düşünsel ve ahlâkî boyutunu temsil eder. Bu anlayışta siyaset, toplumu şekillendiren bir “fikir üretim alanı”dır. Devlet, iktidar veya yasa, yalnızca araçtır; asıl amaç, erdemli bir toplumun inşasıdır. Farabi’nin el-Medînetü’l-Fâzıla adlı eserinde çizdiği “erdemli şehir” modeli, fikrî siyasetin en çarpıcı örneğidir. Farabi’ye göre devlet, insanın kemâle ulaşması için vardır; yönetici ise bilgeliği ve adaleti temsil eder. Böyle bir düzende siyaset, güç değil hikmet merkezlidir.

İlmî siyaset ise yönetimin bilgi, düzen ve ölçüye dayanması gerektiğini savunur. Nizamülmülk’ün Siyasetnâme’si, bu anlayışın klasik bir örneğidir. O, adaletin yalnızca ahlâkî değil, aynı zamanda idarî bir sistem meselesi olduğunu belirtir. Kurumların liyakat esasına göre işlemesi, yöneticinin danışma meclisleriyle (şûrâ) karar alması ve bilginin rehberliğinde hareket etmesi, ilmî siyasetin vazgeçilmez unsurlarıdır. İbn Haldun ise Mukaddime’de siyaset biliminin temellerini atmış, devletin doğuşunu ve çöküşünü toplumsal yasalar çerçevesinde açıklamıştır. Onun analizinde siyaset, bilimselleşmiş bir toplumsal süreçtir; yönetimin kalitesi, toplumun ahlâkî bütünlüğüyle doğrudan ilişkilidir.

Fikrî siyaset, bir toplumun ruhunu; ilmî siyaset ise onun aklını temsil eder. Ruhsuz bir siyaset soğuk bir teknokrasiye dönüşür; akılsız bir siyaset ise duygusal anarşiye sürüklenir. Bu yüzden tarih boyunca büyük medeniyetler, bu iki damarı birlikte taşıyabilmişlerdir. Abbasi dönemi, Nizamülmülk’ün vezirliği, Endülüs düşünce ortamı, Osmanlı’daki ilim-siyaset dengesi bu birlikteliğin örnekleridir.

Gazali, siyaseti ahlâk ile din arasına yerleştirir. Ona göre yönetim, insanın dünya düzeniyle ahiret dengesini koruma sorumluluğudur. Bu bakış, siyaseti seküler bir iktidar alanı olmaktan çıkarır, “emanet” kavramıyla buluşturur. Maverdi’nin el-Ahkâmü’s-Sultâniyye’si ise bu emaneti hukuki çerçeveye oturtur. Bu eserlerde görülen temel ortaklık, siyasetin hem ilme hem hikmete dayanması gerektiğidir.

Modern dönemde bu iki damar zayıflamıştır. Fikrî derinliğini yitiren siyaset, popülizmin ve çıkar hesaplarının elinde yüzeyselleşmiş; ilmî temelden uzaklaşan yönetim anlayışı ise bilimsel veriler yerine duygusal ve ideolojik yönelimlere teslim olmuştur. İslam dünyasında da bu tablo büyük ölçüde geçerlidir. Fikir üretimi yerini slogana, bilimsel siyaset yerini bürokratik ezbere bırakmıştır. Sonuçta ne düşünce siyasetini yaşatacak entelektüel zemin ne de ilmî siyaseti uygulayacak kurumsal yapı kalmıştır.

Oysa İslam düşünce geleneği, siyasetin yalnızca bir iktidar pratiği değil, bir medeniyet davası olduğunu öğretir. Aliya İzzetbegoviç, bu çizgiyi çağımıza taşıyan nadir isimlerdendir. O, “siyaset imanla, iman bilgiyle, bilgi ahlâkla birleşmediği sürece toplum yükselmez” derken, aslında fikrî ve ilmî siyasetin birliğine işaret etmiştir.

Bugünün dünyasında siyaset, yeniden fikrî temele ve ilmî disipline kavuşmadıkça, adalet ve istikrar mümkün değildir. Fikrî siyaset, siyasete yön verir; ilmî siyaset, o yönü hayata geçirir. Fikrî siyaset düşünürleri geleceği inşa eder, ilmî siyaset uzmanları onu kurumlaştırır. Birinde ideal, diğerinde uygulama vardır. Bu birlik sağlanmadığında siyaset, günübirlik taktiklerin ötesine geçemez.

Sonuç olarak, fikrî ve ilmî siyaset, geçmişte İslam medeniyetinin yükselişini mümkün kılan iki temel değerdir. Bu iki kavram bugün yeniden diriltilmelidir. Siyaset, yeniden ahlâkın, bilginin ve adaletin hizmetine girmelidir. Farabi’nin erdemli şehir ideali, İbn Haldun’un toplumsal denge teorisi, Gazali’nin ahlâk temelli siyaset anlayışı ve Aliya İzzetbegoviç’in iman-merkezli vizyonu, Necmettin Erbakan’ın adil düzen teorisi yeni nesil dünyanın ihtiyaç duyduğu yenilenmenin ilham kaynaklarıdır.

Çünkü siyaset, yalnızca insanı yönetmek değil, Herşey den önce Allah’ın davasına hizmet etmek, bu siyasete cihad şuuruyla bakmaktır. İnsanın değerini bilmek onu yüceltmek sanatıdır.
Ve bu sanat, ancak fikrî derinlik ile ilmî hikmet bir araya geldiğinde medeniyet doğurur.

Günümüz siyaset anlayışı sizce nedir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mücahit Uludağ Arşivi

Bilgiyi Korumak Gücü Korumaktır

28 Kasım 2025 Cuma 00:02

Nazarın Rahmeti, Usulün Felaketi

19 Kasım 2025 Çarşamba 00:02

Doğurgan fikirler ve idealler

06 Ekim 2025 Pazartesi 00:02

Konya’dan dünyaya umut: E-Afet

04 Eylül 2025 Perşembe 00:02

Bu masa dağılacak, bu kasa parçalanacak

20 Ağustos 2025 Çarşamba 00:02

Terörsüz Türkiye

11 Ağustos 2025 Pazartesi 00:04