Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

Gel tezkere gel!

Gel tezkere gel!

Nihayet sabırsızlıkla beklediğim tezkere vakti gelmişti. Nizamiyeden çıkıp, özgürlüğe adım attığım anda sanki beni yeniden çağıracaklarmış gibi bir his kapladı içimi. Elimde tahta bir valiz, içimde emsalsiz bir heyecan ardıma dahi bakmadan uzaklaştım oradan. Adımlarımı nizamiyenin çaprazında bulunan otobüs garajına doğru atarken, düşün dünyam hayal üstüne hayal kurmakla meşguldü. Beni götürecek otobüs perona yaklaşınca derin bir “Oh!” çektim. Daha sonra, askerlikte bitti ha! Diye mırıldandım içimden.

Otobüsümüz tıpkı bir akarsu misali kıvrıla kıvrıla yol alırken, çetin düşünceler sardı belleğimi. Yolların dili olsa neler anlatırlardı diye düşündüm. İç sesim; Ya gökyüzü? Diye fısıldadı usulca. Aşağıda yollar, yukarıda gökyüzü giz dolu ne yaşanmışlıklara, nice sırlara tanık olmuşlardır kim bilir. Elimdeki gazetenin; “Kültür Sanat Köşesi” incelerken Üstat Necip Fazıl’ın bir şiiri takıldı gözlerime. Şu andaki ruh halimi yansıtan şiirde üstat şöyle sesleniyordu: Yollar nereye gider/Ve ne düşünür gökler?/Göklerin bir sırrı var/Onu arıyor yollar/Gökler suda titriyor/Yollar suda bitiyor/Göklerin yüzü yerde/Yollarınki göklerde/Bu yollarda izimiz/Bu göklerde gizlimiz/Yolar beni vardırın/Gökler tutup kaldırın. Şiirin son iki dizesinde bulmuştum aradığımı. Belki de gizemim bu iki dizede sırlanmıştı; Yollar beni vardırın/Gökler tutup kaldırın.

Yollar, yollar. Uzayıp giden, ömür bittiği halde bitmeyen yollar. Kaptan ikinci ve en uzun molayı; “Antep Çarşısı” n da vereceğini anons etmişti. Babacığımın bana, “Bir şeyler al oğlum” Diyerek gönderdiği üç bin lirayla ne alacaktım? Anneciğim kadife al oğlum paran yettiğince demişti demesine de; çarşıda bulunan mutfak eşyası, kumaş çeşitleri, elbiseler, takılar vs. Beni şaşkına çevirmişti. Sonunda Işıltısı ve şık modeliyle beni cezbeden 77 adet çatal- bıçak takımını almaya karar verdim. Alış verişimi yapıp mola yerine geldiğimde otobüs kalkmak üzereydi. Koltuğuma oturup, arkama yaslandım.” Kaptanınız konuşuyor” Diye başlayan anonsta; alınan eşyaların kaçak mal statüsüne girdiğini, şayet yolda jandarmaların kontrolü olur ise ceza ödenmesi gerekeceğini, böyle bir durumda otobüs firmasının sorumlu tutulamayacağından söz ediliyordu. Nasıl olurda Türkiye’nin bir yerinde serbestçe satılan mal, diğer yerinde veya yerlerinde kaçak mal muamelesine tabi tutuluyordu. Anlamak mümkün değildi.

Elimde tahta bir valiz ve o valize sığdıramadığım nice anılarla baba ocağına ulaşmıştım. Anneciğim bir yanağıma, babacığım diğer yanağıma öpücükler konduruyor paylaşamıyorlardı beni. Akrabalarım, komşular, eş-dost hepsi burada yanı başımdaydı. Gözlerim hep onu arıyordu. Anneciğim durumumu fark etmiş olacak ki, “o da gelecek oğul” Diye fısıldadı kulağıma. O an tüm yorgunluğum bitiverdi.

Tezkere vakti çoktan gelip geçmişti. Şimdi sırada adına ‘hayat’ dediğimiz ikinci askerlik vardı. Anlaşılan dilim döndüğünce; “Gel tezkere gel!” Demeye devam edecektim.

Esenlik dileklerimle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR