Musab Seyithan

Musab Seyithan

Gelmiyor Derken Yaz Geldi, Müstehcenlik Arttı

Gelmiyor Derken Yaz Geldi, Müstehcenlik Arttı

            Birçoğumuz, soğuk havadan ve pandemi kapanmaları ile yasaklarının verdiği bunalmışlıktan “Yaz da bir türlü gelmedi gitti!” dedik. Bugünlerde yağmurlarla serinlesek de bunaltıcı ve bazen de mevsim normallerinin üzerindeki sıcaklıklar kapımıza dayanacak.

            Yaz güzel mevsim. Rabbimizin her nimeti gibi “mevsim” nimeti de -biz kirletmediğimiz sürece- güzeldir. Dört mevsimin kendince güzellikleri ve özellikleri vardır. İlkbahar ve yaz mevsimini sevmeme rağmen, kış mevsimini son zamanlarda daha çok sevmeye başladım. Geçen hafta, İstanbul, Yalova ve Kütahya’yı kapsayan seyahatimde, dost ve arkadaş ziyaretlerim oldu. Bu gezimde hızlı tren, feribot ve otobüs araçlarını kullandım. Kendimi Avrupa’da seyahat ediyormuşum gibi hissettim. Beş yıl yaşadığım Avrupa’nın caddeleri, sokakları, parkları ve ulaşım vasıtalarını dolduran kadın ve kızların, açık yerleri, kapalı yerlerinden çoktu. Yurdumda da buna yakın manzaralar gördüm. Özellikle genç kızlarımız göbeklerini gösterme yarışına girmişler. Bu manzaralara şahit olmamak için ben, kış mevsimini yazdan daha çok seviyorum.

            Eskişehir garında öğle namazını kılmak için mescide gittik. Önümüzde streç pantolonlu açık-saçık bir bayan da bizimle mescide girdi, kadınlar bölümüne geçti. Muhtemelen elindeki çantasında etek ve başörtüsü vardı. Onları giyinerek namazını eda etmiştir. Daha önce Antalya ziyaretimde de böyle bir manzara ile karşılaşmıştım. Ne diyelim namazlarını Allah kabul etsin. Daha doğrusu, Allah bu kardeşlerimizin namazlarını, kötülüklerden alıkoyan namaz kalitesine yükseltsin. Çünkü hakkı verilerek kılınan namaz, insanı kötülüklerden alıkor. Yüce Allah Hayat kitabımızda bu gerçeği şöyle dile getiriyor: “Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor.” (29/Ankebut:45).

            Hem namaz kılıp hem de açık geziyorsak,

            Hem namaz kılıp hem ticaretimizde aldatıyorsak,

            Hem namaz kılıp hem insanlara elimizle ve dilimizle zarar veriyorsak,

            Hem namaz kılıp hem komşularımıza ve iş arkadaşlarımıza illallah dedirtecek şekilde davranışlarımız bozuk ve ahlak fukarası isek, kıldığımız namaz bizi kötülükten alıkoymuyor demektir.

            Bu durumumuz, namazdan değil, bizim kıldığımız namazdan kaynaklanmaktadır. Allah’ın istediği şekilde bir namaz kılmıyoruz demektir. Belki namaz borcundan kurtulsak bile bizim hayatımızda iyi yöne doğru bir değişiklik yapmıyor demektir. Bundan kurtulmanın yolu, maddi şartlar dediğimiz namazın iç ve dış farzlarının yanında, okuduklarımızın farkına vararak huşû, hudû ve ihlas dediğimiz görünmez manevi/kalbî şartlarını da yerine getirmemiz gerekir. Dostlar alışverişte görsün türünden ve alışkanlıkların yerine getirilmesi anlayışından uzak, rutinleştirmeden, ritüel seviyesine indirmeden bir kulluk nişanesi olarak huşû, hudû ve ihlasla yerine getirmeliyiz.

            Seküler dünya görüşünün egemen olduğu günümüzde, insanların din algısı da acayip ve garaip bir hal alıyor. Bir zamanların papatyası Semra Özal, hacca gitmişti. Aynı zamanda papatyalarla yaptığı toplantılarda alkol de alıyordu. Bu durumu ona sorduklarında “Hacca da giderim, içkimi de içerim. Ne var yani bunda?” demişti. Namaz kılan tesettürsüzler de galiba aynı mantığı kullanarak “Ne olmuş yani! Açık da gezerim, namazımı da kılarım” diyorlardır. Onların bu halleriyle namaz kılmalarını yadırgamıyorum, elbette kılsınlar. Hem de şeytana inatla kılsınlar. Ama bu arada namazın gayesinin iyi ahlak sahibi ve hayâlı insan seviyesine ulaştırdığı gerçeğini de görerek kendilerini dönüştürsünler. Bunun için “Ya Rabbi! Bu hanım kardeşimi, namazın nuruyla nurlandır, ahlakıyla ahlaklandır” diye dua ettim. Bu şekilde olanların sayısı az da değildir.

            Bu ara ve ana bilgiden sonra konumuza dönecek olursak; yaz mevsimi, günahların aleniyete dönüştüğü, cadde ve sahillerin et yığınlarıyla dolup taştığı, parkların oynaş alanlarına döndüğü bir mevsim olarak kirletilmektedir. Sıcak havaları fırsat bilen ahlak yoksunları ne kadar dekolte giyinirse, o kadar cesur oluyormuş. Ahlaksız magazin basını öyle yazıyor. Sahnede şarkı söyleyen bayan şarkıcı ne kadar soyunuyor ve ne kadar kıvırtıyorsa o kadar cesur oluyormuş. Magazin basını “Filan sanatçı cesurca sahne aldı veya filanca cesurca pozlar verdi” diyerek buna çanak tutuyor. Onlar da “ben senden daha cesurum” yarışına girerek soyundukça soyunuyorlar. Bu iş kapalı kapılar arkasında kalsa neyse. İnternet ortamında paylaşılarak bu ahlaksızlık yaygınlaştırıyor.

            Bu ahlaksızca sahnelenenler, cesaret işi değil yanlış “İLAH” edinme işidir.  “Arzularını kendine İLAH edinmiş olanı gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil/koruyucu olacaksın?(25/Furkan:43). İnsanoğlu iki ilahtan birini seçer. Başka alternatifi yoktur. Ya âlemlerin Rabbi olan Allah’ı “İLAH” olarak kabul eder, ya da ayette buyurulduğu gibi heva ve hevesini/arzularını “İLAH” olarak seçer. Allah’ı ilah olarak seçende dünya ve ahiret açısından problem yoktur. Ama Batı medeniyeti, Allah’ı ilah olarak kabul etmeyi, özgürlüklere vurulmuş pranga olarak kabul eder. “Dinin buyruklarından kurtulmak, özgür olmaktır” der. Gerçekten dinin buyruklarından kurtulan özgür mü olur? Kesinlikle hayır. Niye? Allah’ın emir ve yasaklarını kabul etmeyenler, nefislerinin arzularının peşinde koşarlar. Ne kadar soyundukça kendilerini o kadar özgür saysalar da bu külliyen yalandır. Çünkü hayatını Allah’ın emirleri doğrultusunda planlayanlar, âlî/yüce bir varlığın kurallarına uymanın olgunluğunu yaşarlar. Nefsinin arzularının emrettiklerini yaşayanlar ise âdi/denî/alçak bir varlığın emirlerini yerine getirmenin düşüklüğünü yaşarlar. İşte Yüce Allah, kendine kulluk yapmaktan sıyrılanları, “arzularına kulluk yapanlar ve onu ilah edinenler” olarak niteliyor. Onun için Rabbimiz “Arzularını kendine İLAH edinmiş olanı gördün mü?” buyurarak Allah’a kul olmayanların, nefislerinin kulu olduğunu söylüyor. Onun için özellikle yazları daha çok soyunanlar, arzularının tutsağıdırlar. Buna da çağdaş kölelik dense sezadır. 

            İşte yaz mevsiminde en dekolte giyinenler, kışın soğuktan dolayı burnuna kadar kapanıyorlar. Soğuktan korktukları kadar Allah’tan korkmayanların hakkından ancak karakış geliyor. Dolayısıyla gözlerimizi haramdan korumak kolaylaşıyor. Onun için, -sizin tercihiniz nedir bilmem ama- ben, kış mevsimini daha çok seviyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi
SON YAZILAR