Güleser Keleş
Güleser Keleş “Gülçiçek” diye çağıran bir kalbin hikâyesi

“Gülçiçek” diye çağıran bir kalbin hikâyesi

Bazen dünyayı anlayabilmek için kelimelere değil, bakışlara ihtiyaç duyarız. İşte tam da öyle biri var hayatımda:
Dayım…
İsmi Halit, 49 yaşında, zihinsel engelli bir birey. Onunla birlikte olduğum her an, hayata bambaşka bir pencereden bakmayı öğreniyorum.O pencere cam gibi berrak, sade ve filtresiz.

Tıpkı dayım gibi...

Köyümüzde sabah gün doğmadan önce uyanan biri varsa, o da dayımdır. Her sabah aynı heyecanla kapıyı aralar, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle güne başlar. Ne hava durumu umrundadır, ne de yolun uzunluğu ve zorluğu...

Çünkü onun için hayat dışarıda, yolda, cami önünde, komşu bahçelerinde, sokak köşelerinde yaşanır.

Sabah çıkar, bir selam verir herkese, birinin bahçesine girip hal hatır sorar, bir diğerinin çayını içmeden geçmez. Belki bir anısını anlatır, belki bir derdini, belki de sadece güler. O an kimle karşılaşırsa ondan bir parça alır gibi.

Kimi zaman bir traktörün arkasına oturmuş, kimi zaman bir arabanın arkasında koşarken görürüz onu. Ama muhakkak bir iz bırakır ardında.Gittiği her yer, bir parça daha ışır onunla. Kimseye yük değildir, kimseyi rahatsız etmez. Ama herkesin yüzünde bir tebessüm bırakır. Çünkü o, "hayat" dediğimiz şeyin aslında çok basit olduğunu hatırlatır bize. Gülmek, selam vermek, gezip tozmak, paylaşmak ve kimseyi yargılamamak.

Dayım konuşurken çoğu zaman cümlelerin tamamını kurmaz. Ama bir tebessümüyle, bir dokunuşuyla veya gözlerinin içindeki parıltıyla öyle çok şey anlatır ki, kelimelere ihtiyaç kalmaz. O, hayatı anlamak için kalbin yeterli olduğunu kanıtlayan biridir aslında.

Ama ne hikmettir ki çoğu şeyi herkesten önce hisseder. Bazen birinin hasta olacağını önceden söyler, bazen bir haberin geleceğini. Köyde birinin canı sıkkınsa, dayım sanki biliyormuşcasına o kişinin yanına gider. Onunla iki kelime konuşur, sonra güler yüzüyle bir teselli bırakır. Ve o gülüş, bazen en iyi tesellidir.

Dayım bana "Gülçiçek" der. Her duyduğumda içim ısınır. Sanki dünyanın en güzel lakabıymış gibi gelir bana. Onun sesinden çıkan o kelime, tüm yorgunluğumu alır, içimi çiçek bahçesine çevirir. Çünkü bilirim, o bunu söylerken kalbinden söylüyordur. Hiçbir karşılık beklemeden, sadece sevgisini paylaşmak için. Ve ben, ne zaman içim sıkılsa, bu kelimenin içinde yeniden filizlenirim. "Gülçiçek" gerçek adım değildir ama onun dudaklarında can bulur. O bana öyle derken ben başka kimse olamam. O ismi her söylediğinde sanki çocukluğumun içinde kaybolurum.

Ama neşesinin ardında hassas, derin bir kalbi vardır. Onunla geçirdiğim bir an var ki, hafızamdan hiç silinmez.

Bir gün köydeki evimizde, odasında çok hastaydı. Halsizce dizime başını koymuştu. Hiçbir şey demeden saçlarını okşadım. Gözleri yorgundu ama içi umut doluydu. Sessizliği birlikte dinledik. O anlarda sadece kalpten kalbe akan bir şey vardı; tarif edilmez bir sevgi, bir bağlılık…
Kalkmak istediğimde kapıya doğru yöneldim ama durdurdu. Gözleri doluydu. Geri dönüp ona baktığımda o titrek sesiyle, o masum haliyle fısıldadı:
“Gülçiçek… Gel.”

O sesleniş, yüreğimin tam ortasına işledi. O an sadece onun değil, benim de gözlerim dolmuştu. Çünkü o bana o an aslında şunu söyledi: “Ben senin sevginle iyileşiyorum.”

Dayımın sevgisi böyleydi işte. Sessiz ama güçlü. Masum ama derin. En çok da o an, onunla aramızdaki bağın ne kadar özel olduğunu anladım. Birbirimize sadece akraba değil, yürek bağıyla bağlıydık.

Dayım…
Gönlümüzün çocuğu, köyümüzün kahkahası, neşesi, masum yüzü.
Ve benim kalbimde hep en özel yerde duran, en güzel seslenişin sahibi.
İyi ki varsın,
Seni seven, Gülçiçek...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Güleser Keleş Arşivi