Ömer Tokgöz

Ömer Tokgöz

Hastane Önünde Askıda Simit

Hastane Önünde Askıda Simit

Bir zamanlar Konya’da seyyar simitçiler simit satışı yaparken şöyle çığırtkanlık yaparlardı:

Çayırbağı’nın suyundan,

Gödene’nin unundan,

Yeni çıktı fırından,

Taze taze sıcak simit .!

sözleri ile malzeme kalitesini ve ürün güzelliğini anlatırlardı.

"Can kurtaran halkası

Susamdandır markası,

Kimseye karşı yoktur

Gösterişi, cakası. "

hastane-onunde-askida-simit.jpg

Yanıtı "simit" olan bu eski İstanbul bilmecesi, simidin günlük yaşamımıza ne denli girmiş olduğunu yansıtmıyor mu? Öyle ya, tıpkı kazara denize düştüğünüzde yılana sarılmayın diye size fırlatılan ve boğulmanızı önleyen sadık kurtarıcınız "can simidi" gibi, ucuz ve her yerde bulunan bir yiyecektir simit. Dar gelirli de simide bayılır, ayaküstü hafif bir şeyler atıştırmak isteyen tuzu kuru da. Gerçekten, bu susamlı halkanın "tılsımı" her kapıyı açar, günün her saatinde karnı acıkanı doyurur. Kaldı ki, karnınız tok olsa bile bu lezzetli simitler insanı baştan çıkarır alimallah! Bu kentte simidi tarife hacet yoktur efendim: Tek başına simit ya da simit-çay, yanına belki bir lokma peynir. Çevremize bir bakalım; bu üçünü birlikte yaşamamış, keyif almamış insan var mıdır acaba? (1)

hastane-onunde-askida-simit-001.jpg

Türk toplumunun en güzel sokak lezzetlerinden biri olan Simit, yemek kültürümüzün çok önemli bir parçasıdır. Simit toplumsal hayatımıza ve Türk yemek kültürüne 16. yüzyılda girmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. O günden bugüne yemek kültürümüzün bir parçası ve Türk toplumunun önemli bir sosyal simgesidir. Simit, Arapça "has beyaz un" anlamına gelen "samīd" kelimesinden gelmektedir. Simit üzerine yapılan en önemli çalışmalardan biri, Artun Ünsal’ın "Susamlı Halkanın Tılsımı" adlı kitabıdır. Ünsal bu çalışmasında Türkiye'de günde yaklaşık 2,5 milyon simit tüketildiğini belirtmiştir.(2)

Geçmişi 16. yüzyıla kadar dayanan İstanbul kaynaklı bir yiyecek olarak düşünülmesine rağmen Evliya Çelebi, 17. yüzyılda yazdığı seyahatnamesinde Balkan coğrafyasında da simidin varlığından bahsetmekte ve orada simide, gevrek denildiğini anlatmaktadır. Ülkemizde yaygın olarak tüketilen ve ‘’simit’’ olarak adlandırılan bu bol susamlı halka şeklindeki hamur işine İzmirliler de gevrek demektedir.

Evet. İkisi de yuvarlak, ikisi de susamlı. Fakat tat olarak birbirine hiç benzemiyor. Çünkü tadında ve yapılışında birçok değişiklik olduğu aşikar.(3)

hastane-onunde-askida-simit-002.jpg

1970 ile 1990 yılları arası Şerafettin cami önü taksi dolmuş durağı ve park tarafında her sabah insanlar işe giderken adeta simit molası verirlerdi. Köşede ki ağaç altında yıllarca poğaça, simit ve salep satan salepçi merhum Şaban usta var idi, kış günü sabah ayazında buram buram tarçınlı sahlebi içmek için herkes sıraya girerdi, yanına birde çıtır gevrek alınır, keyifle atıştırılırdı, sonra herkes yoluna işine giderdi. Bazen de yaz sıcağında dondurma ve limonata sattığı olurdu. Yıllarca simit satan ve başında tepsi ile şehir merkezinde en az 100 simitle gezen ve simitçi Fahri adıyla tanınan Fahri Bozkırlı’ yı da rahmetle anıyorum.

Konya’da simit satıcılığı deyince 120 yıl önce çekilmiş bir simit satıcısını da unutmamak lazım. Adını sanını bilmediğimiz bu simit satıcısından Anadolu’nun ilk fotoğrafçısı G. Kirkor Solakian tarafından 1903 yılında çekilmiş bir stüdyo fotoğrafı sayesinde haberdarız. Konya’nın ilk fotoğrafçısı olan G. Kirkor Solakian stüdyosunu 1890'lı yıllarda faaliyete geçirmiştir, yardımcısı Hasan Behçet stüdyoyu 1917'de devir almış ve Foto Behçet olarak uzun yıllar Konya’da hizmet vermiştir.

Askıda ekmek ile başlayıp diğer örnekler ile yaygınlaşan bu uygulama güzel bir yardımlaşma ve dayanışma örneği. Bir sabah yolunuz Meram yeni yola veya yaygın ismiyle SSK tarafına düşerse trafik lambalarını geçince birkaç tane simit satıcısı olduğunu görürsünüz. Allah herkese sağlıklı günler versin, Meram devlet hastanesine rutin diyabet kontrolü için gitmiştim. Açlık şekeri için kan verdim, 2 saat sonra tokluk şekeri kan numunesi vermek için bir şeyler atıştırmak lazım, simit alırken büfe camına yazılı “askıda simit” yazısını ilk defa bu noktada gördüm.

hastane-onunde-askida-simit-004.jpg​​​​​​​

İnternette konuyu araştırırken bu köşedeki seyyar satıcıyla yapılmış bir habere rastladım. Bu noktada 25 yıldır çalışan Erdoğan Tosun, Anadolu ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, vatandaşlara hizmet vermekten dolayı mutlu olduklarını Simitçiliğin kolay bir meslek olmadığını belirten Tosun, "Kışın karda ve fırtınada, yazın ise 40 derecede asfaltın sıcağında bu hizmeti vermek zorundayız. 'Bugün işe gitmeyeyim' demek gibi bir lüksümüz yok. Haftanın beş günü hasta ve yakınlarına hizmet veriyoruz." diye konuştu. Kimisi parasını kaybediyor, kimisi 'sonra veririm' diyor, getirmiyor. Bazı insanlar da bize para bırakarak, ihtiyaç sahibi insanlara askıda simit dağıtmamızı istiyor." Simitçi tezgahının başında 25 yıldan beri açık havada ve çoğunlukla ayakta durarak dört mevsim bir metrekarelik simit arabasından kazandığı parayla hem evinin geçimini sağlamış hem de dört çocuk okutmuş.

Biz kendimize göre rast gele günün koşuşturmacası içinde ayak üstü atıştırmak üzere bir simit alıyoruz ama bu küçücük gelir kapısı ile bir aile geçimini sağlayıp helalinden hayatını sürdürüyor. Bunu öğrenince başta kendi adıma bu insana toplum olarak bir tebrik etme ve helal olsun deme borcumuz var demektir.

Yeri gelir simit ve çay ikilisine memur kebabı denilir. Yeri gelir simit sarayında beşlik simit gibi koltuklara kurularak (4) bir çay ile garibanlık kökenli değil keyfine olmak üzere bir çok çeşit simit yenilebilir. Sait Faik’in Havuz başı isimli hikaye kitabında “Simit ve Çay” isimli hikayesinde dediği gibi: “Yalnız simitten, sabahın o leziz, insan icadı yemişinden söz açmalıydım. Ama ne yaparsın, çaya kıyamadım. Simidin yanında, o da ikinci planda kalıyor, ama dostlukları da samimî bir dostluktur. Hiçbir kahvaltı simitle çayın yerini tutamaz.” Sait Faik millî hikâyecimiz, Simit de “millî yiyeceğimiz” desek, asla yalancı çıkmayız. Çocukluğumuzda iki boy simit vardı, beşlik simit ve onluk simit. Yani beş kuruşluk ve on kuruşluk. Hatta bir de deyim vardır, şimdi neden böyle denildiği unutulsa da kullanılıyor: Beşlik simit gibi kurulmak. Yani, kendini mühim sayarak kasılmak…”

hastane-onunde-askida-simit-003.jpg

“Her şey, içinizi delik deşik eden yağmurlu günün içine sinmiş çay kokusu, dişlerinizdeki susam tanesi ile tadını alır, ilk adımını atar.”(Havuzbaşı, Sait Faik, Bütün eserleri-6, Bilgi yayınevi-2001, Simit ve Çay sf:113-115)

Yeri gelir bir sabahçı kahvesinde simit garibanın yegane aşı olur. Askıda bir simit parası ne tutar ki deyip geçebiliriz ama yerine göre o simit parası dahi bir kişiye fazla veya hastaneye gelmiş 2-3 kişiye çok fazla gelen ve kaç taşın altında bir bedel olabilir. Hoş ve güzel bir uygulama olarak siz değerli okuyucularımın nazarı dikkatine sunmak ve vurgulamak istedim. Allah kimseyi muhannete muhtaç eylemesin.

Kaynaklar:

  1. Artün Ünsal, Susamlı Halkanın Tılsımı, sf:7, YKY yayınları, 2010, İstanbul, 241 sf.
  2. http://dergi.comu.edu.tr/dosyalar/Gkd/2016-kis-cilt-11-sayi-2.pdf, Türk Geleneksel Yiyecek Endüstrisinde Girişimsel Fırsatların İncelenmesi: Simit Sarayı örnek olayı.sf:140-174
  3. https://www.kisikates.com.tr/blog/simit-mi-gevrek-mi-
  4. https://www.tyb.org.tr/d-mehmet-dogan-beslik-simitten-bugune-41314h.htm

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi
SON YAZILAR