Osman Uzunkaya
Osman Uzunkaya Ihlamur ağacı

Ihlamur ağacı

Her gün okuldan eve dönerken dolmuş durağında rastlaştığımız ama sırf muhabbet etme uğruna, “tabanvayları” ile mahalleye döndüğümüz kara Ali’yi, bazen mahalle kahvesinde pişti oynadığımız Kerim’i, hafta sonları; “Olmazsa olmazımız” olan sinema keyfini beraberce yaşadığımız uzun Ahmet ile Salih’i unutmak ve onlarla geçirdiğimiz güzel günleri anmamak mümkün mü? Pazar günleri aramızda müsait olan birinin çarşıdan getirdiği iki veya üç gazeteyi dönüşümlü olarak neredeyse ilanlarına varıncaya kadar okuyup, bir kültür insanı edasıyla etrafa bilgiçlik tasladığımız günler daha dün gibi hatırımda.

Yaz günlerinde mahalle camisinin minaresiyle yarışan ıhlamur ağacının altında buluşurduk arkadaşlarla. Ihlamur ağacının biraz ilerisinde bulunan mahalle çeşmesine göz süzer, sevdiğimiz kızları göre bilmek için beklerdik saatlerce. “Ah! Bir gelseler de konuşsak.” Diye dua ederdik gizliden gizliye. Salih sevdiği kıza hislerini itiraf etmiş, kızda ona, “Evet” anlamına gelen bir tebessümle cevap vermişti. Salih sevinçten havalara uçmuş, hemen o gün annesine çıtlatmıştı o kızı sevdiğini. Üçümüzün de beğendiği kızlar vardı ama henüz hiç birimiz onlara duygularını ifade etme fırsatı bulamamıştı. Benim sevdiğim kız kara Ali’nin sınıfındaydı. Kızın babası Rüstem amca iri cüsseli ve sert mizaçlı biriydi. Yanlış anlaşılmaktan korktuğum için Sema’ya açılmakta zorlanıyordum doğrusu.

Ihlamur ağacı bahar ayının gelmesiyle birlikte sarının en müstesna tonuna bürünür; dallarındaki çiçekler mahallenin her yerinde duyulan hoş bir koku yayardı etrafa. Mahalle sakinleri ağacın iki yüz yaşında olduğunu, altında oturup dilek dilenirse dileğin yerine geleceğini kıssalar halinde anlatılırdı bir birbirine. Ağacın dalları mahalle meydanının neredeyse yarısını kaplardı. Ağaç, altında vakit geçirenleri Güneş ışınlarından koruduğu gibi mahallenin bütün gençlerini toplardı etrafında.

Mahalle maçları ıhlamur ağacının gölgesinde oynanırdı. Futbol maçına başlamadan hemen önce bakkal Kadir elinde bir kasa gazoz olduğu halde yanımıza gelir; “Gençler! Maçı kazanan bu gazozları içer.” Der, sonrada bizi izlemeye devam ederdi. Arada bir hakemliğe soyunur, saha kenarından avazı çıktığı kadar bağırıp taktikler verirdi. Bazen bakkalı açık unutup, maçı izlemeye daldığı da olurdu.

Hayat mücadelesi kolay değildi. Mesleğimizi elimize almış, evlenmiş ve daha sonra mahalleden memleketin farklı yerlerine dağılmıştık. Yıllar sonra mahalleye uğradım. Burası benim yaşadığım mahalle değildi sanki. Yollar değişmiş, açılan geniş caddeye kafe, AVM’ ve her tür ürünü satan dükkânlar sıralanmıştı. Mahalleye dikey mimariyle göğe uzanan apartmanlar inşa edilmişti. Sadece eski mahalleden geriye kalan ıhlamur ağacıydı. Caminin yanına küçük bir park yapılmış, o kocaman meydan beton yığınlarına feda edilmişti. Ömrümün en güzel anlarını geçirdiğim ıhlamur ağacının altında bir müddet oturup etrafı seyrettim. Ne eşimle buluştuğumuz üzeri kitabeli çeşme, nede anılar vardı ortalıkta. Manzarayı görünce gözlerim nemlendi. Kimseyle görüşmeden yerinde yeller esen mahalleden anılarımı da yanıma alıp uzaklaştım.

Esenliğiniz daim olsun efendim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi