Musab Seyithan

Musab Seyithan

Kılıçdaroğlu istifa etse ne yazar, etmese ne yazar?

Kılıçdaroğlu istifa etse ne yazar, etmese ne yazar?

Seçimden sonra, hangi televizyon kanalını açarsanız açın programcılar, gazetecilerle “Genel başkanlığında on iki seçim kaybetmiş olan Kılıçdaroğlu istifa etmeli mi, etmemeli mi? Ederse ne olur, etmezse ne olur?” konusunu tartışıp durdular. Hâlâ da tartışıyorlar. Dinlemekten bana gına geldi.

Vallahi, bana sorarsanız delegeyi ve il başkanlarını keklemiş olan Kılıçdaroğlu, yerinden memnun ve “CHP’nin kaptanı benim. Onu emin bir şekilde uygun bir limana yanaştıracağım” diyor. On üç yıldır yanaştıramamış, on ikinci yenilgiyi alınca aklına kaptanlığı ve uygun bir liman arayışı düşmüş. Bir de dalga geçer gibi, ya da ironi yapar gibi “Ben ömrümde hiç koltuk sevdalısı olmadım” diyor. Ya bizimle kafa buluyor, ya da aklımızla dalga geçiyor. Totaliter rejimler hariç, dünyanın neresinde görülmüş on iki seçim kaybetmiş bir parti liderinin hâlâ partisinin başında durduğu? O çok öykündükleri Batı demokrasilerinde üst üste iki veya üç seçim kaybeden parti lideri, basar istifayı. Bizdekiler ise sanki mahkeme kadıya mülkmüş gibi yenildikçe koltuğuna kaykılıyor.Gitmişsin yenmiş, yenmiş de yenmiş” ama hâlâ pişkin pişkin “Ben bur-da-yım” diye masada darbuka çalıyor.

Neyse, bu işin bir yönü. Ama asıl yönü görmezlikten geliniyor. CHP, Müslümanlara ve İslama yaptıkları ile sicili bozuk bir partidir. Onun kodlarında ve siyasi genlerinde İslam düşmanlığı vardır. Cumhuriyetin ilanından, ikinci meclisten sonra tek parti dönemindeki despotik uygulamalarıyla, halka rağmen dayatma ve dipçik zoruyla yapılan devrimlerle, bu milleti bin yıllık müktesebatından kopardı. “İlkel” şirk uygulamasından “ilkesel” şirk uygulamasına geçişi sağladı. Eskiden insanlar elleriyle yonttukları taştan, tahtadan putlar yerine “Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilkeler icat ederek “Allah’ı bazı işlere karıştırıp bazı işlere karıştırmama” şirkini icat ettiler. Avrupa’nın, her ilmî gelişmeye karşı çıkan ve “dünya dönüyor” dediği için Galile’yi idama mahkûm eden Kiliseye biçtiği laiklik ilkesel putunu bunlar, İslam için kullandılar. “Laiklik” ve “asrileşmek” adına işlemedikleri cinayet ve yemedikleri halt kalmadı. “Allah” demek suç oldu, Kur’an öğretimi yasaklandı, öğreten hocalar karakollarda işkenceye tâbi tutularak sindirildi. Ülke, cenaze kaldıracak hoca bulunmaz hale geldi. Kur’an öğrettikleri için Konya meydanında asılan hafız hocaları ve şapka giymediği için “devrimlere karşı gelme” gerekçesiyle Rize’de darağacına çekilen vatandaşları bu millet unutmadı. On sekiz sene ezanı aslî lafzından uzak “Tanrı uludur, Tanrı uludur” şeklinde bağırttıran, camileri ahır, depo, gazino hatta genel ev yapan bu zihniyeti bu millet unutmuş değil. Merhum Turgut Özal zamanına kadar var olan meşhur ve menfur 163. Madde ile hapislerde çürüyen hoca ve fikir adamlarının durumları da hafızalarımızda terütaze.

İslam hukukunun ilgası ve yerine İsviçre, Almanya, İtalya ve Fransadan ithal edilen devşirme kanunların ikame edilmesi ise işin en acı olanıdır. Bu, İslamı hayattan çekip alarak vicdanlara, özel hayata ve camiye hapsetmiştir. Bunun neticesinde, mizah dergilerinde karikatürize edilen bir Türk tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre Türk; “Doğduktan sonra sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunarak İslam kurallarına göre doğan, İsviçre medeni kanununa göre evlenen, Alman ticaret kanununa göre ticaretini yapan, İtalya ceza hukukuna göre cezalandırılan, Fransa usul kanununa göre yasa yapan ve öldüğünde İslam kurallarına göre defnedilen kişidir.” Yani mükellef olduğu dönemde, İslam kurallarından eser yok. İşte sonunda böyle acayip bir Türk insanı çıkıyor karşımıza… Ömrünü İslam’a, camiye ve diğer mukaddeslere küfrederek geçirse de sonunda leşi, cami avlusundan dualarla, mağfiret talepleriyle, “Nasıl bilirdiniz? İyi bilirdik” yalan naralarıyla kaldırılmaktadır. Ömer Hayyam’ın;

"Bir elde kadeh, bir elde Kuran;

Bir helaldir işimiz, bir haram.

Şu yarım yamalak dünyada

Ne tam kâfiriz, ne tam Müslüman" beytinde ifadesini bulan bir acube insan tipi oluşmuştur.

İşte bütün bu gerçeklerin arkasında CHP ve zihniyeti vardır. Oy avcılığı ile onların yaptıkları helalleşme numaralarına bakmayın. Hiçbir aklıselim sahibi Müslüman bu zokayı yutmadı. CHP, arkasında öyle bir hafıza bıraktı ki unutulması mümkün değildir. Bir zamanlar Ecevit; “İnançlara saygılı bir laiklik” söylemiyle asrın en büyük Hubel’i, “Laiklik” putunu şirin göstererek Müslümanlara yanaşmaya çalıştı ama dikiş tutturamadı. O inançlara saygılı laikliği, Merve Kavakçının başörtüsüne tahammül edemedi. Fabrika ayarlarına döndü ve suratını buruşturarak, pür şiddet ve nefretle meclis kürsüsünden; “Burası devlete meydan okuma yeri değildir. Bu kadına haddini bildirin” dedi ve CHP’nin seçilmiş holiganları meclisin sıra kapaklarına vurup “Dışarı Dışarı” temposu tutarak Merve Kavakçı’yı yemin ettirmeden meclisin dışına çıkarmışlardı.

Daha sonra Deniz Baykal döneminde de “Başörtüsü açılımı” adıyla çarşaflı kadınlara rozet taktılar. Ertesi gün CHP’liler sokaklarda çarşaf yırttılar, çarşaflı kadınlara saldırdılar. Sonra Kılıçdaroğlu sahne aldı. O da “Hatamız olmadı mı? Elbette oldu. Parti olarak Müslümanları incittik. Ben helalleşmeye çıkıyorum” dedi. Bu sözleriyle Temel dedeyi ve Sayın Erdoğan’a kinlerini din edinen Bebecan ve Davutoğlu’nu kandırdı. 6’lı masada yerlerini aldılar. Kalitelisinden yediler, içtiler ve sonunda oy oranı yüzde iki bile etmeyen bu üç uyanık ufaklıklar toplamda 35 milletvekilini sessizce götürdüler. Hem de “Hesap uzmanıyım” diye kas kas kasılan Kemal Kılıçdaroğlu’nu, bitkin ve şaşkın şaşkın arkalarından baktırarak…

Şimdilerde Bebecan, “Helalinden 15 milletvekilimiz var” havasını atıyor. Din İşleri Yüksek Kuruluna yaz bakalım helalinden mi? Fetvasını al da belgeli konuş. Sen din uzmanı değilsin. Haram-helal konusuna burnunu sokma. Çünkü alanın değil. Önünden yemesini öğren. İhtisasa saygı duy, sallama. Senin kapasiten ve kalibren haram-helal konusunu çözmeye yetmez.

Bir de neymiş, “Efendim, Kılıçdaroğlu, Atatürk’ün kurduğu partiyi rotasından saptırmış. Atatürk’ün kurduğu çizgide gitseymiş böyle olmazmış.” Geçin bunları abi… Güldürmeyin adamı… Bu milletle dalga geçmeyin... Kılıçdaroğlu, CHP geleneğine, mukaddesat düşmanlığına bağlı kalmanın yanında, terör örgütleriyle ortak hareket etme gibi bir yolu da seçerek kapsama alanını genişletmiştir, o kadar.

İşte demem o ki, şeceresi ve sicili bozuk, milletin değerleriyle kavgalı olan CHPnin başına kim gelirse gelsin, Anadolu irfanının karşısında yenik düşecektir. Onun için Kılıçdaroğlu gitmiş, İmamoğlu gelmiş, yok Muharrem İnce partinin genel başkanı olmuş hiç önemli değildir. Değişen bir şey olmayacaktır.

Eğer bir gün, bu haliyle CHP tek başına iktidar olursa, anlayın ki o gün Anadolu irfanı da yok olmuş demektir. Elhamdülillah bu irfan şimdilik diri. Sahil kentlerindekiler gibi bunlar da dünyevileşir ve hayatı mideden ibaret zannederek inanç değerlerinden uzaklaşırsa, o zaman CHP’ye gün doğmuş demektir. Rabbim irfanımızı kaybettirmesin. CHP’nin bu millete çektirdiklerini ve mukaddeslerimize yaptıklarını unutturmasın. Gerisi lafı güzaf.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi
SON YAZILAR