Cem Ali Yaman
Cem Ali Yaman Komşunu Sev fakat Aradaki Bahçe Duvarını Kaldırma

Komşunu Sev fakat Aradaki Bahçe Duvarını Kaldırma

Her şeyin iç içe geçtiği, hercümerç olduğu bir çağda sosyal ilişkilerde bireyin özel alanından ve mahremiyetinin öneminden bahsetmem pek kolay olmayacak biliyorum. Varsın olmasın! Sizlerde benimle ilgili yazınsal bir tecrübeye eriştiğinize göre meselenin maksadına ulaşması zihin ve kalplerin zorlanmasıyla mümkün olacaktır.

***

Hepimizin bildiği kadim bir söz olan Komşu Komşunun külüne aynı zamanda gülüne muhtaç olduğu bir hakikati ufkuma alarak benliğimde can kırık olmuş bir meseleyi ruhlarınızda süzerek evvela ferasetinize sonra da kalbinize sunmanın gayretinde olacağım. Himmet Allahtandır.

***

Komşunu sev fakat mesafeni koru anlamıyla zihinlerimize dokunan bu Japon atasözü ‘Tek başına bir şey olmak zorundasın diyen İsmet Özeli’ aynı hakikatte nasıl buluşturduğunu hep birlikte şahit olacağız.

Komşu komşunun külüne muhtaç öğretisinin hâkim olduğu kadim medeniyette bir birilerini tanımayan, bir birilerine selam veremeyen, bir birileri üzerine suizan eden bir komşuluk ilişkisi hangi paradigmalar, hangi düşünce ve inanç aktarımları, hangi insanlıkla izah edilebilir tam manasıyla bilemesem de yutturmaca bir dünya da yuttuklarımı hatırlamak üzere başımı hakikate doğru çevirdiğimde temel meseleyi az çok görebiliyorum.

Son Peygamberin komşuluk ilişkileri ve komşuluk hakları üzerine sırtımıza yüklediği bir hakikati sırtımızdan bir an olsun indirmeden yani kendimiz için istediğimizi komşularımız içinde isteyerek çıktığımız bu yolda kadim düsturu ruhumuzda kuşak edinerek yazımızın temel önermesine, seçilmiş yalnızlık meselesine, kalbi bir frekansla tabiri caizse yumuşak geçiş yapıyorum.

2024 yılı TDK’nın yapmış olduğu araştırma neticesinde en popüler kelimenin yalnızlık olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmalar bize gösteriyor ki kalabalık yalnızlık dediği hadise en yalın ifade ile yalnızım yalnızsın yalnızızdan öte değildir. Fakat bu yalnızlık bizim ‘Komşunu sev fakat bahçe duvarını koru’ mahiyetinde bir yalnızlık olarak gözükmüyor. Bizim yalnızlığımız itilmiş bir yalnızlık olmanın ötesinde tercih edilmiş bir yalnızlık olmak hüviyetinde anlam kazanıyor.

Toplum olarak bir paradoksun içine itildiğimizi TDK 2024 yılı içerisinde yapmış olduğu araştırmalar ile somut veriler ışığında ortaya koymuştur. Yazıma başlarken ifade ettiğim her şeyin hercümerç olması bir bakıma dijital çağın meyvesi yönüyle de izah edilebilir. Paldır küldür sosyalleşme alanları, birden mantar gibi türeyen kafeler, gençlerin birey olmadan sosyal olma telaşı başkalarıyla var olma gayreti benliğinde gelişen bağımlı kişilik halleri yalnızım yalnızsın yalnızızdan öteye bizleri götürmedi.

Çok okuyanın da çok gezeninde ötekileştirildiği bir coğrafya da kalan mutsuz ve sorumsuz birey profili oldu. Hâlbuki yalnız kalabilecek güçte bireylerin var olduğu bir toplumda kitlelerin birey karşısında manipülatif veya hegomanyası söz konusu olamazdı. Le Bon’un kitle psikolojisi tanımına başka bir pencereden bakacak olursak bireyler sosyal statülerini gözetmeksizin dürtüleri yani duygusal aktarımları üzerinden kitle psikoloisini etkiler ve kitle psikolojisinden etkilenirler. Başka bir ifade ile sosyal ve kitle hareketleri her bireyin duygusal zafiyet alanıyla bağlantılıdır. Duygusal farkındalık ve sağlamlık azaldıkça kitleler üzerinden yürütülen psikoloik salvolar amacına ulaşmaktadır. Türk toplumu, kendi kaderinin rol ve sorumluluklarını, yalnız kalma gücünü, şahsiyetinde buldukça ruhuna dayatılan her türlü müspet ya da menfi olgular karşısında savunmasız kalmayacaktır. Çünkü irade fiziksel ve sosyal güç parametrelerinin en sağlam olanıdır.

Şair Nazım Hikmetin de dediği gibi ‘yalnızlık adama çok şey öğretir.’ Sosyal ilişkilerde hızla eriyen adeta tüketilen temel olguların başında mahremiyet şuuru ve halleri gelmektedir. İnsanlar özel alanlarını koruyamadıkları sürece zihinsel işgale her daim maruz kalacaklardır. Bu işgal giyim kuşamların varlığından tutunuz konuştukları kelimelere, savundukları ideoloji ve inançların topyekûn başkaları tarafından belirlenmesini ifade etmektedir. Toprağın işgali evvela zihinlerin kalplerin işgali üzerine kurulmaktadır. Hüviyetini yani dilini, kültürünü, hakikatini, kaybetmeye yüz tutmuş toplumlar işin başında iradesinin mahiyetini unutmuş, öz farkındalığını yitirmiş, kim olduğunu kaybetmiş toplumlardır.

Mesafeli olmak persons olmanın neticesinden doğar. Bizler kendimiz dışımızdaki her şeye yönelik evvela kendimize duyduğumuz saygı ve sevginin gereği olarak özel alan bilincini taşırız. Kendimizi her türlü kötü veya yararsız şeylerden korumak istiyorsak öncelikle benliğimizin farkında olacağız. Akabinde kalbimize ve ruhumuza sirayet edebilecek bizi madden ve manen aşağı çekebilecek hallerden kişi ve olgulardan kendimizi korumuş olacağız.

İnsan mahiyeti itibariyle eşrefi mahlûkat olmaya namzettir. Ademoğlu, insanın kıymetine nispeten daha kıymetsiz olan en basit ve ucuz maddi cihazları korurken gösterdiği hassasiyeti kendi bedeni başta olmak üzere akıl kalp ve ruh gibi cihazları da korumak ve onları geliştirmek üzere göstermeli ve her daim bu bilinçte olmalıdır.

Nitelikli sosyalleşmenin ve nitelikli yalnızlaşmanın yaşanması elzem olduğu bir çağdayız. Bütün sosyal araştırmalar bireyin güçsüzleştiğini, kitleler karşısında zayıf ve savunmasız bırakıldığını ifade ediyor. Evvela bu süreçte ilk farkındalık belki de atılacak ilk adım bireyin güçlü manevi yönlerinin belirlenerek geliştirilmesi olmalıdır

Bireyler olarak başta mukaddesatımızı, sonra yuvamızı, ailemizi ve en evvela kendimizi, sağlıklı sevebilme gayretinde olmalıyız. Bu sağlıklı sevgi, sağlıklı eylem- uğraş, sağlıklı seçimler ile de desteklenmektedir. Kendisini sağlıklı sevemeyen bireyler kendisiyle baş başa kalamazlar. Sağlıklı yalnızlaşmak kendisine tahammülden doğar. Zihinsel derinlik, ruhsal zenginlik insanın yalnızlığında eriştiği manevi mertebelerdir. Bilge kişilerin hayatlarına bir göz atalım onların kırlarda ovalarda mağaralarda kutsal alanlarda yalnız kaldıklarını yalnızlığı doyasıya yaşadıklarını görmekteyiz. Onların kendileriyle olma halleri başkalarının fikri ve duygu hallerinden korunmakla birlikte iç seslerinin zenginliğine de erişerek ruhlarının derinlerden gelen paylaşımlarına ulaşmanın meftun halleriyle de ilişkilidir.

Sevmek özde kendimizi sevmek, yalnızlığımızın iyileştirici yanlarına kavuşmakla neticelenecektir. Başkaları üzerinden tanımlanmaktan ar eden şahsiyet sahibi kimselerin yaşadığı yoğun istiğna duygusu yalnız kalma güçlerinden, reddedilmekten korkmadan ve hayır diyebilen duruşlarından gelmektedir. Güçlü insanlar kendi yalnızlığında kavrulabilen cesur kimselerdir.

Sonuç olarak zihinsel ve kalbi arınmalar için yalnızlığımızı nasıl nitelikli kılabiliriz onun derdinde olmalıyız. Kendimizle geçirdiğimiz saatlerin kıymetini bilerek yaşamalıyız. Sonsuz bir andayız ve bizim dışımızda her şeyi bir gün terk edeceğiz. Bu terk edişi ölümle birlikte tastamam yüzleşeceğiz. Sosyal olan ne varsa hepsini terk edeceğiz. Yalnız ve bir başımıza hesaba çekileceğiz. O halde önce kalbime sonra bana buraya kadar tahammül eden kalplere soruyorum? Yalnız kalma gücümüz ne kadar? Başkalarının onayı özgürlüğümüzün neresinde? Ve en son yalnız ve yalnız kendiniz için ne yaptınız? Evet ne demiş Şeyh Galip Hoşçabak Zatına Züptei Alemsin sen!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cem Ali Yaman Arşivi