Nasrettin Hocaya Demişler!
‘‘Şehrin pek meraklıları Hocam eve bir tepsi baklava gidiyor gördünüz mü demiş? Hoca bu ya gayet emin bir tavırla banane kardeşim demiş. Meraklısı hiç altta kalır mı ama hocam sizin eve gidiyor deyine Hoca dayanamamış o zamana sanane evladım demiş.’’
*
Yaşadığımız bu çağ bizleri istesekte istemesekte bir davranışa bir anlayışa tevessül ettiriyor. ‘Kendimiz dışında nereye koştuksa gurbette kaldık diyen Nurettin Topçu’nun yalnızlığı’ ve ‘Yalnız başına bir şey olmak zorundasın’ diyen şair İsmet Özelin yalnızlığını terk edeli ne kadar süredir yalnızız hiç düşünmedik hatırımıza bile gelmedi mesela. Biz kimiz nereye gitmekteyiz soruları ruhların inkişafına ufuk çizmeyeli hayli ne kadar oldu. Anlaşılmıyoruz. Anlaşmak çağını temsil eden bütün parametreler; cihazlar araç gereçler bizi anlamaya muktedir kılmıyor.
Her şeyin bir biri ile mündemiç olduğu insanın başkalarının sözleri başkalarının davranışları başkalarının onayı ile tanımlandığı adeta meftun olduğu bu asırda sevginin iyileştiriciliğinden varoluşsal anlama erişmeyi topyekün narsizimin uykusundan uyanmayı kaç asırdır bekliyoruz. Celladımıza bir tebessüm halindeyiz. Uyuyan güzeller olarak dünyada olup biten hadiselerin zihinleri ve kalpleri tarumar edişine bir göz dahi kırpamadık. Bizi her şeyle meşgul ederek bir şeye karşı hep uyuttular. Kendimize karşı hep kaçamak ve yok perest davrandık. Kutuplardaki ayı kardeşlerin çiftleşme garabetleri falanca ünlünün bilmem kaçıncı sevgilisi ruhumuzda merakla iştah kabartması sizce hangi tercihlerin enkazından doğdu. Dedikodu meclislerinde bir başkasının mahrem şarkılarına ritim tutarak hangi yanlarımızı tokatladık. Kim kiminle nerede ne zaman niçin 5n 1k denkleminde canın canda canlanmasına gölge düşürdük. Hırslarımız bir gafletti gönülleri kıydı geçti. Benliklerimiz çıkmaz sokaklarda tarumar edildi. Merak duygusu ruhları sömürgeci zihniyetin prangalarıyla perçinledi. Kalabalıktık kalabalıktaydık fakat terk edildik yok sayıldık bir başına bırakıldık. Maddeci zihniyetin tektipleştirdiği estetikle zihin anlayışıyla gönül yozlaşmasına seyirci kaldık.
Başkalarının ümitlerinde ne kadar da acizdik başkalarının hayallerine ne kadarda muhtaçtık. Kayıptık aynada gördüğümüz çehrenin son günündeki tebessümüne
Doğu batı kuzey güney bugün avuçların içinde avuçlara sığmayan bir etkileşimle can çekişiyor. Canlar uçan kuşların özgürlüğüne meftun yaşıyor. Özü gür o bakışların çığlıklarını egzoz dumanları ile boğuldu. Falanın tatilleri filanın yediği içtiği derken elimizde kalan karın ağrısı oldu.
Her şeyle muhatap gönlüm esaretin bilmem hangi bedelini taşıyor. İnsan her bir başkada kaçıncı sürgününü yaşıyor. Başkalarının aşkları ve kayıpları benliğimizi yağmalıyor.
Bu sicim gibi yağan, insanın kısacık hayatını başkalarının insafına mahkûm eden ve dünyayı dizaynedenlerin elinde ateş topuna dönen bizlerin merak duygusunun terbiye edilmesinin ve dizginlenmesinin zamanı geldi ve gidiyor.
Mahrem alanlarımıza ilişen bu yitik ahlak hali merak duygumuzdan besleniyor. Başkalarının yapıp etiklerinden banane duruşu önemli bir hakikati içinde barındırıyor. Başkalarının özel alanlarına dikilen göz kendi özel alanına dikilecek gözlerin bir iştahı değilse nedir.
Kendimizi ve ailemizi hatta aidetimizi mahrem çerçevesinde korumakla mükellefiz. Ailelerin hızla tüketildiği bir zeminde popüler kültürün bize taktim ettiği şeyin zehirli bal hükmünde olması ihtimali uyanıklığımızın ilk mertebesidir. Kendi zihnini ve kalbini hatta bedenini koruyup geliştirmek suretiyle insanlığın topyekun tekâmülünü sağlayarak toplumsal değişimi ve ileriye yönelik atılımı sağlayabiliriz. Sen kendi durumunu düzeltmeden Allah senin durumunu düzeltmez diyen Kuran Rad 11 meselenin hülasası değilse nedir?
Nasrettin Hoca’dan anladık ki ‘Banane ve Sanane’ gibi iki önemli kavram hayatımızın savruluşunun başkalarının tasallutundan kurtuluşunun ve kendimize yön verişimizin anahtarları hüviyetindedir. Gelin hep birlikte kendilik algımızı yeniden inşaa edelim. Sağlam bir şahsiyete kavuşmak için maleyani işlerden arınalım. Kendimiz olmanın, iradenin iyilikle ve güzellikle tekrar tekrar yoğurulmanın elzeminde olalım. Varlığımızın hakikatine kendini bil kendin ol düsturunu katalım. Başkalarının anlık zevkleri, hayvani dürtüleri, faydasız uğraşları, bizi bizden kopartacak halleri bizim merakımızla perçinlenerek büyüyüp geliştiğini asla unutmayalım! Bir nane etmeyecek fasıllardan sıyrılıp hakikatli düsturların dellalı olalım. Maddi ve manevi faydası olmayan her iş ve uğraşa banane deyip ruhumuzu ve kalbimizi özgür kılalım. Güzel işlere ve uğraşlara yönelik menfi yaklaşımlarla şevkimizi ve muhabbetimizi kıran insanlara da sanane diyerek güzelliğimizi onurlu ve cesur bir duruşla koruyalım. Bizi yönetip yönlendirmekle şevk yaşayan kimselerin fikirlerini ve duygularının zehrini bozalım. İşimize bakalım işimizi ve yalnızlığımızı hakikatle yoğuralım. Bize görünüşte bir lütufla fakat derinlikte de nobranlıkla sunulan hayallerin gölgesi altında gölgelenmek yerine kendi kabiliyetimizin inkişafı ile asırlara güneş olalım. Sonsuzluğa bir adım ötede olmanın şuurunu yaşayalım. Dünyada para eden pekçok meselenin ukbada metel etmeyeceğini unutmayalım. Sahip olduğumuz akıl kalp ve ruh gibi cihazların kıymetini bilerek yaşayalım.
Not: Başkalarının insafına kalmış bir bilge olmaktansa kendi halimde deli olmayı tercih ederim. Nietzsche