İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

O şey her şeyi tutardı

O şey her şeyi tutardı

Uyuşmazdık da. Uyuşmak için gayret de etmezdik. Riyakâr, düzmece ve temelsiz uyuşmalardansa uyuşmamanın daha mertçe olduğunu konuşmuş, özgürlük uyuşmamak ancak yine de beraber yürüyebilmektir, demiştik.
Sanırım bu cümleler, ikimizin de okuduğu bir kitaptan aklımızda kalmıştı.
Sonra, kurduğumuz bu süslü cümlelere gülmüş, “Koluna girdiğimde hafifliyorum, seninle Zeze’nin yürüdüğü kadar yürüyebilirim” demiştin. Bu gerçekti işte!
Hepsi bir yana, bir şey vardı aramızda ve o şey her şeyi tutardı.

&&&

Sözlerimiz, bakışımız, fark edişlerimiz, duygularımız bir yöne doğru akmaya başlar.
Bu akışın vardığı yer çayır çimen oluyorsa tadından yenmez, aksi bir durum da söz konusu.
Bu akışın olduğu yer çamurlaşabilir, bataklığa da dönüşebilir.

Sevdiklerimize –farkında olmadan- çokça soru sormayız.
Ya da tam tersi, ruhumuz, diğer ruhtan işkillendiğinde sorulara başvurur, sorularla yaklaşmaya çalışır.
Soru; içimizin derinliklerinde bir uyuşmamanın, bir güvensizliğin göstergesidir. 
Sorduğumuz sorulara karşı aldığımız cevaplara göre sevmeyiz insanları.
Sorulara verilen doğru cevaplara ancak not verilir.
Öğretmen öğrencisine, soruları doğru cevapladığı için on verebilir ancak bu öğrencisini sevdiği için değildir. 

Sen şunu söyledin, ben bunu söyledim, geriye dönük hatırlatmalar, acılarımızı yarıştırmalar…
Hesaplar... Roller... Ezberlenmiş, basmakalıp cümlelerle sevmeler ve öfkelenmeler…

İnsan insana özgürlüğünü hissettiriyorsa her şey olur, aşk da dâhil...
Ancak gel gör ki, bir kısım insanlar özgür olmak da istemezler…
Ya köle olmaya ya da köle edinmeye heveslenirler...
Sonra da tutup günübirlik ilişkilerin adını aşk koyarlar.

&&&

Yaşar Kemal’in, “Kuşlar da Gitti” adlı kısa romanında anlatılan hikâyeyi, bunca yaşımda ilk kez duydum, iki gündür de herkese anlatıyorum. Daha çok yeni yetme çocuklar, kendi harçlıklarını çıkarmak için, küçük kuşları ağ ile yakalar, kafeslere doldurur, sonra, kiliselerin, camilerin, insan kalabalığının olduğu yerlerde, “Azat buzat, beni cennet kapısında gözet” diye bağırarak satarlar. Bu küçücük saka ve ispinoz kuşlarını düşük bir ücretle alanlar da bu kuşları sevip okşar, öper ve gökyüzüne salar, salarken de; “azat buzat, beni cennet kapısında gözet” derlermiş.

&&&

Öyle bir an geliyor ki artık ne dışarıdan bir ses yükseliyor, ne yüreğimden.
Dudaklarımdaki ve içimdeki türküyü kesiyorum.
Oysa hayatı türkülerle ve riyasız kucaklamak istiyordum.

Kalbime gölge olan şey senin kalbine de gölgedir Dağlım.
Dağlım; yürüdüğüm yol, çığırdığım türkü, annemin mirası.
Bizler hakikat yurdunu unutmayacak, birbirimize esenlik ve dua olacağız.
Ve her vesileyle “Allah kerimdir” diyeceğiz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR