Sezai Keskin

Sezai Keskin

SAKAT ÇOCUK

SAKAT ÇOCUK

Ayakkabıcı, yeni getirdiği ürünleri vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi.
Çocuk ayakkabılara kendinden geçmiş gibi bakarken koltuk değneğinin gücüyle vitrine doğru
biraz daha yaklaştı. Bir müddet öyle durdu. Adam ona bir göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı,
dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuk daldığı hülyadan çıkıp
yola koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp:
- “Küçüüük!” diye seslendi. ”Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!”
 Çocuk, ona dönerek:
- “Gerçekten çok güzeller!” diye tebessüm etti, “Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.”
- “Bence önemli değil!” diye atıldı adam.
“Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı.” Çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise sürdürdü konuşmayı:
- “Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.”
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
- “Anlayamadım! dedi. Neden öyle olsun ki?”
- “Çok basit!” dedi, adam. “Eğer vicdan yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orada tüm eksikler tamamlanacak, hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler…”
Çocuk, ışıltılı bir bakışla o ana kadar çektiği acıların hafiflemiş olduğunu hissetti.
Adam, vitrine işaret ederek:
- “Baktığın ayakkabı, sana yakışır!” dedi. “Denemek ister misin?”
Çocuk, başını her iki yana sallayıp:
- “Üzerinde 30 lira yazıyor” dedi, “Almam mümkün değil ki!”
- “İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!” dedi adam, “Bu durumda 20 liraya düşer.
Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder.”
Çocuk biraz düşünüp:
- “Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!” dedi, “Onu kim alacak ki?”
- “Amma yaptın ha!” diye güldü adam. “Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım.”
Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:
- “Üstelik de öğrencisin değil mi?” diye sordu.
- “İkiye gidiyorum!” diye atıldı çocuk, “Üçe geçtim sayılır.”
- “Tamam işte!” dedi adam. “5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!”
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabureye, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek:
- “Benim satış işlemim bitti!” dedi, “Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.”
- “Şaka mı yapıyorsunuz?” diye kekeledi çocuk, “onun tabanı delinmek üzere, eski bir ayakkabı, para eder mi?”
- “Sen çok cahil kalmışsın be arkadaş…” dedi adam, “Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30 lira eder.” Çocuk, yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi, mutlaka bir rüyada olmalıydı. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:
- “Bence 20 lira yeterli.” dedi. “İndirim mevsimini başlattınız ya!”
Adam onu kıramayıp parayı aldı ve yanağına bir öpücük kondurdu. Eğer tüm malını satsa, böyle bir sevinci bulamazdı. Çocuk, sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyor gibi yavaşça yerinden doğruldu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:
- “Babam haklıymış!” dedi. “Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok! demişti.”

**

Kalplerdeki ve zihinlerdeki engelleri kaldırarak herkesi içine alan mutlu bir toplum olabiliriz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezai Keskin Arşivi