Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

SORUNLAR BİTİRİLMEYECEK

SORUNLAR BİTİRİLMEYECEK

Trump ve başını çektiği Amerika’sı, “Dünyanın horozu benim, dünya benden sorulur” anlamına gelen uygulamaları ile malum sonunu hazırladığı gibi, dünyanın da başını belaya sokmak için adeta tüm gücüyle uğraşmaktadır. Ekonomi (finansal ve reel sektör), sosyal, kültürel ve toplumsal hemen her alanda küreselleşme gerçeğinin tüm ülkeleri kapsamına alması, komünist sistemin çökmesi ve duvarların yıkılmasıyla artık ülkelerin coğrafi uzaklıkları aynı kalsa da, ilişkileri ve etkileşim olanakları açısından birbirleriyle iç içe girdiler. Artık herhangi bir ülkenin – bu ülke ister ABD, Almanya, Japonya gibi gelişmiş ülkelerden biri veya Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin (BRIC) gibi gelişmekte olan ülkelerden biri olsun – dünyanın geri kalanını yok sayıp başına buyruk hareket etmesi, salt kendi çıkarlarını maksimize etme amaçlı politikaları uygulamaya koyması ve beklediği sonuçları elde etmesi yönündeki beklentileri, XXI. yüzyılla birlikte bir daha geri gelmemek üzere tarih sayfalarına gömüldü. Başta finansal olmak üzere reel sektör ile tüm ülkelerin neredeyse tek bir ülke haline geldiği günümüzde dünyanın, bir veya birkaç ülkenin güdümüne girmesi söz konusu olmadığı gibi mümkün de değildir. İki yüz ülke üç beş ülkeden büyüktür, hem matematiksel hem de gerçek ve güç bakımından. Dünyanın bu vakitten sonra istikrar, refah ve huzura kavuşması, bu basit matematiksel realiteyi anlayan veya anlamayan siyasetçilerin uygulamaya koyacağı politikalara göre şekillenecektir.

Dünyanın şu an itibariyle en büyük ekonomi, teknoloji ve askeri gücüne sahip olan ABD’ye başkan seçilen birinin –Trump–, ABD çıkarlarına paralel ancak diğer ülkelerin aleyhine hatta dünya ticaret savaşının fitilinin ateşlenmesine yol açacak nitelikte uygulamaya koyduğu ekonomi politikalarının, global ekonominin büyümesini yavaşlatacağı, durgunluğa hatta depresyona sokacağı yanı sıra eninde sonunda ABD ekonomisini de olumsuz etkileyeceğini bilmemesi, tabi ki mümkün değildir. Buradaki sıkıntı, Trump’ın ekonomi ve askeri gücü yanında, zamanında sözde dünya ekonomisinin toptan istikrara kavuşması ancak özde ise öncelikle ABD olmak üzere birkaç batılı ülkenin çıkarlarını destekleyecek kararlar alacak Dünya Bankası, IMF, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları (Moody’s, Fitch, S&P) gibi organlara güvenerek, hem ABD’yi ve hem de tüm yerküreyi hukuk dışı ve despotça tavırlarla kontrol altına alacağını düşünmesidir. İlk bakışta, 18,6 trilyon dolarlık GSYH’lık hacimle açık ara 11,9 trilyon dolarlık Euro Bölgesi (Almanya, İngiltere, Fransa gibi tek ülke değil, tüm Euro Bölgesi) ile, 11,1 trilyon dolarlık Çin’in önünde yer alan ve bu üstünlüğünü yine büyük farkla ilk sırada yer aldığı askeri güçle perçinleyen Trump’lı ABD’nin, hırçın ve agresif politikalarla başarılı olması, ancak hayalden öteye geçmeyecek bir beklentidir. Çünkü homoeconomicus prensibi her birey, hane halkı ve ülke için geçerlidir. ABD’nin korumacı politikalarına karşı her ülke kendi iktisadi gücüne göre, uğrayacağı zararı minimuma indirmek için gümrük vergisi oranlarını artırma yoluna gitmekte, sonuçta bu uygulamanın faturasına ise, küresel büyümenin yavaşlaması olarak tüm dünya insanları katlanmaktadır. Kendi adıma çok karamsar olsam da, insanlık olarak şansımız Trump’ın kendi ülkesini dahi fakirlikle tehdit edecek kadar seviyesi yerlerde sürünen politikalarının yanlışlığını kısa sürede anlaması, uluslararası hukuk ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kurallarına göre ekonomi politikalarını yeniden düzenlemesidir. Trump’ın ekibiyle birlikte başkanlığından bu yana geçen iki yıla yaklaşan sürede çizdiği yönetim profili, sorunları çözme adına orta koyduğu tehditkar yaklaşım tarzı dikkate alındığında, meslekten gelme bir alışkanlık edasıyla dünyayı kendi mal varlığı sanan emlakçı normu anlayışından çıkmayacağı anlaşılmaktadır. Üstelik dünyanın en büyük ekonomi ve askeri gücünü elinde bulunduran ülkenin başkanı psikozunda, istediklerini yapma konusunda daha da agresifleşeceğini göreceğimiz günlere hazır olalım. Türkiye bağlamında ülkeyi yönetenlerin ekonomi, eğitim, sosyal, hukuksal ve demokrasi konularında, teşbihte hata olmasın, pazara kadar değil mezara kadar sürecek, tüm toplumu kapsayacak yapısal reformları, artık uygulamaya koymalıdır. Her alanda istikrarsızlığın daha da artırılacağı dünya ölçeğinde, eko-politikte söz sahibi olmanın yolu, halkıyla bütünleşip iktisadi açıdan güçlü olmaktan geçmektedir. Ancak bu şekilde ayakta kalmak mümkündür. Tersi sanal ve günü kurtarmaya yönelik çabalar ötesine geçmeyen, kısır çekişmelerden fazlası değildir.

Soru: Enflasyon oranı yükseldiğinde her malın fiyatı da yükselir mi? Neden?

Sözün Gözü: Arkandan konuşanlar varsa demek ki doğru yoldasın, yürümeye devam et.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR