Ömer Kocabaş

Ömer Kocabaş

Suriyeliler dilemmasına bir nokta konulmalı

Suriyeliler dilemmasına bir nokta konulmalı

Bazı şeyler göz göre göre geliyor ve ne hikmetse biz her seferinde izliyoruz. İzlerken de sanki ilk defa böyle bir olayla karşılaşıyormuşuz gibi şaşırabiliyoruz. Gerçekten enteresan. Geçen hafta önce Kayseri’de başlayan ardından yurdun çeşitli noktalarına yayılan Suriyelilere yönelik olaylardan bahsediyorum. Suriye ile yeniden normalleşme noktasında atılacak adımlardan kimlerin rahatsız olacağını bu olaylar yaşanmadan söylemiştik. Küçük çaplı düşündüğümüzden uyanık ev sahiplerinin, emlakçıların ve sanayicinin Suriye ile normalleşmeye karşı olacakların başında geleceğini yazmıştık. Bunlar içimizdeki çıkarcı gruplar. Suriye ile aramızı düzeltip istikrarlı bir hâle gelmemizi istemeyen dış odakların klasik, pis tuzaklarıyla ülkeyi bir anda yangın yerine döndü. Bizde her zamanki gibi bu oyuna geldik. İşi sağlama almak için Suriye’de bizim tarafımızdan kontrol edilen bölgede de bayrağımıza, askerimize yönelik saldırılar organize ettiler. Bir nevi altın vuruş oldu…

Mesele kamu güvenliği meselesidir. Suriyeli biri beş yaşındaki bir çocuğu taciz etmiş. Taciz edilen çocuk Türk değil, Suriyeliymiş falan bunların hepsi detay. Olayın ardından tacizcinin şizofren olduğu söylendi. Taciz anının tesadüf eseri cep telefonuyla çekilmesi vb. plânlı bir oyun. Öte yandan şu da söylenebilir; Suriyeliler tarafından benzer olaylar kurgu olmadan da gerçekleştirilebiliyor. İnsanın olduğu yerde her türlü kötülük beklenir. Bunun Türk’ü Suriyelisi olmaz. Bu tarz olaylarda insanların galeyana gelip bir anda bütün Suriyelilere yönelik bir saldırı olmasının izah edilebilecek bir tarafı yok. Uyanık olmak zorundayız. Vatandaş yanlışta olsa kitle psikolojisi ile hareket edebilir. Bu nokta da güvenlik güçlerimizin birkaç hamle öteyi görüp ona göre önlem alması gerekiyor.

Suriyeliler konusunda hükümet politikamız ilk günden yanlıştı, aynı yanlışta bugünde ısrar ediyoruz. Savaşın ilk döneminde insanlık vazifesi olarak sığınmacıları ülkemize kabul etmemiz doğru bir davranıştı. Fakat ileriye dönük bunun plânlamasını yapmadan hareket ettik. Suriyelilere sığınmacıdan ziyade ülkemize yerleşmiş, bundan sonra da burada sürekli kalacaklar izlenimini bizzat hükümet verdi. Kontrolsüz bir şekilde ülkenin her tarafına dağılmalarına izin verildi vb. Sonrasında bazı önlemler alınmaya çalışılsa da geç kalındı…

Bugün bile Suriyelilere açıkça şunu diyemiyoruz “Ülkemizde misafirsiniz, elimizden geldiğince ağırlarız. Lakin daha ötesi için hayal kurmayın. Bir, üç, ya da beş yıl sonrasında ülkenize dönecekmiş gibi kendinizi hazırlayın. Burada daima kalıcı değilsiniz.” Bunu uygun bir dille söylemesi gereken hükümettir. Hükümetin söylemediği bir nokta da vatandaş kitle psikolojisiyle olmaması gereken bir üslupta ifade ediyor. Sonrasında ise toparlamak epey zorlaşıyor.

Suriyeli sığınmacılar noktasında romantik takılmanın da, toptan karşı olup sürekli onlarla çatışma halinde olmanın da bize bir faydası yok. İşin sonunda birbirimize daha fazla zarar vermeden, kırmadan onları ülkelerine uğurlamalıyız. Bu ne kadar erken olursa o kadar iyi olur. Kayseri’de yaşanılan olayın benzerinin tekrar yaşanmayacağının garantisini kimse veremez. Suriyeliler konusunda amiyane tabirle bedava yaşadıkları konusunda birçok şehir efsanesi var. Hükümet sürekli yalanlasa da bir süre sonra tekrar gündeme sokuluyor. Her seferinde de elbette alcısı oluyor(!)

Öte yandan hükümet bazı şeyleri farklı ifade ettiği zaman doğru söylemiş olmuyor. Örneğin Hatay’da yasa gereği yabancıya toprak satışının mümkün olmadığı söyleniyor. Aynı şekilde mütekabiliyet anlaşmasından dolayı Suriyelilere ülkemizin her hangi bir noktasında toprak satılamayacağı belirtiliyor. Vatandaşlık verilen Suriyelilerin edindiği topraklar konusunda net bir açıklama yapılmıyor. Rakamlar zaman zaman şişirilse de Suriyelilere vatandaşlık verildiği bir gerçek. Bu insanlar her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi ülkenin faklı bölgelerinden mülk sahibi olabiliyor. Bu konuyla ilgili bir önlem alınıyor mu, 10 yıl, 20 yıl sonra nasıl bir senaryo ile karşı karşıya kalacağımız hesaplanıyor mu? Yoksa bu kadarını bile sorduğumuz için ırkçı mı oluyoruz? Ortalığı yangın yerine çevirmek isteyenler karşılıklı çalışıyor. Bir yandan içimizdeki kullanışlılar gaza getirilirken diğer yandan Suriyelilerin içindeki çürük elmalar devreye sokuluyor. Kayseri’deki olay bastırıldı ama önümüzdeki günlerde aynı anda benzer olayların çıkmayacağını kimse garanti edemez. Yeterince derdimiz var bir de bununla uğraşmayalım.

Bu noktada en büyük görev hükümete düşüyor. Bir yandan her türlü engellemelere rağmen Suriye ile bir diyalog kurup tekrardan ilişkilerimizi eski hâline getirmeliyiz. Bu imkânsız bir şey değil. Böyle bir iyileşmeye Türkiye’den çok Suriye’nin de ihtiyacı olduğu ortada. Onlardan da benzer açıklamalar yapılıyor. Diğer yandan ise Suriyeliler başta olmak üzere mülteci meselesinde daha ciddi, kalıcı adımlar atılmalı. Onlara misafir oldukları mesajı kırmadan, dökmeden uygun bir dille verilmeli. Aksi halde benzer sıkıntıları kısa aralıklarla yaşamaya devam ederiz. Bir süre sonra işler içinden çıkılmaz hâle gelince de en ağır bedeli ödeyen yine biz oluruz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi