Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Umduğumuz ile bulduğumuzun arasındaki fark

Umduğumuz ile bulduğumuzun arasındaki fark

Bu sene ilkbaharı yaşamadan yaz geldi. Yağmurlu ama soğuk günlerden bir an da yaza ulaştık. Gerçi baharı yaşasaydık ne kadar farkında olurduk o da ayrı bir mesele. Bir koşuşturmanın içerisindeyiz. Günler günleri, aylar ayları kovalıyor. Bir bakmışız mevsimler, seneler gelip geçiyor. Şimdi ise Kurban Bayramı yaklaşıyor. Planlar, verilecek sözler bayramdan sonra bakarız diye güncelleniyor(!) Bayram sanki hiç gelip geçmeyecekmiş gibi birkaç haftalığına kendimizi kandırıyoruz. Aslında mesele şu ki vaktin eski bereketi kalmadı. Biz mümkün olduğunca boş şeylerle içini doldurmaya çalıştıkça da bereketsizlik gitgide artıyor…

Bir yanda ülke gündemi, dünya gündemi var. Diğer yanda kendi gündemimiz. Gündelik hayatımız bir hengâmenin içinde gelip geçiyor. Umduğumuz ile bulduğumuzun arasındaki fark açıldıkça psikolojimiz bozuluyor. Kimisi bu bozukluğun farkına varıp ya kendi kendine ya da bir doktor eliyle tedavi olmaya çalışıyor. Çoğu kimse ise durumunun farkında bile değil. Benim huyum, ahlakım böyle deyip insanlardan anlayış bekliyor. Anlayışın gösterilmediği yerde ise sorunlar çıkıyor. Bu sorunların sonuçlarını genelde gazetelerin üçüncü sayfalarında okuyoruz.

Birçok şeyden şikâyetçiyiz ama en başta kendi içimizde çözüm bulmaktan da aciziz. Aynı hataları yapmaya, aynı hataların sonuçlarından da acızlanmaktan bıkmıyoruz. Bir süre sonra acızlandığımız şey, hayatımızın bir parçası olup çıkıyor. Kurban bayramı gelirken kurbanlık telâşına düşenlerin sayısı tatil telâşına düşenlere göre azınlıkta kalmaya başladı. Bu son birkaç yılın meselesi değil. Artık Anadolu’da bile durum böyle. Şehirlerdeki hayat tarzımız değiştikçe kurban ibadeti de başkalaştı. İnsanlar eriniyor. Kestiği kurbanla ilgilenenlerin sayısı gitgide azalıyor, iş kasaplara havale ediliyor.

Kurban ibadetini direk vakıf ve dernekler üzerinden gerçekleştirenlerin sayısı da her geçen yıl artıyor. Hem daha ekonomik oluyor hem de vakitten tasarruf edilmiş oluyor. Afrika’ya bir hisse gönderip, küçük ya da büyükbaş ülkemizde alınacak bir kurbanlıkla arasındaki fark kadar kasaptan et alıp buzdolabına atmak çoğu insan için daha mantıklı bir hâle geldi. Dedelerimizin ardından babamızda hayatımızdan gidince biz ne yaparız bilinmez. O yüzden fazla büyük konuşmayalım…

Uzun tatillere kendimizi o kadar kaptırdık ki Kurban Bayramı’nda tatil uzatılmadı diye bozulduk. Okul çağında çoluk çocuğu olmayanlar izin alıp yine bir yerlere kaçacaktır. Bu bayramda Millî Eğitim Bakanı’nın dediği oldu. Turizmci kültür ve turizm bakanımız bu işe kesin bozulmuştur. Aile yılındayız ya aile aşağı, aile yukarı diye konuşup duruyoruz. En azından bu vesileyle aile, akrabalar bir araya gelmiş olur. Öyle nerede eski bayramlar geyiği yapmanın bile artık bir anlamı kalmadı. Çünkü en başta kendimiz bir şekilde yeniye adapte olup, geçmişi inkâr ediyoruz. Artık bir şeyin doğru ya da yanlış olması önemli değil. Özellikle hayat tarzında, kültürel değişimlerde çoğunluğun uyduğu şey artık yanlışta olsa doğru kabul ediliyor.

İşte bu telâşe içerisinde baharı ıskalayıp yaza kavuştuk. Bayramın öncesi, sonrası derken haziran ayını da yarılarız. Ondan sonra gelsin tatil planı. Koca mevsimde koşturmayla bir haftalığına kendimizi bir yerlere atarsak mutlu kabul edeceğiz. Gerçekten mutlu olacağız mı sorusunu bile sormaya vaktimiz yok. Tatilden geriye huzur değil, koşturmaca ve yorgunluk kalacak. Sonrasında sosyal medyadaki paylaşımlarımıza bakıp belki kendimizi mutlu sanabiliriz. Mevsimlerin güzelliğinin farkında olan sadece çocuklar ve biraz olsun yaşlılar kaldı. Gençlerin işi zor. Lafa geldi mi gençleri acımasızca eleştiriyoruz ama maddi sıkıntılar en çok onları etkiliyor. Çocuklar bir top dondurma ile mutlu olabiliyor. Fakat gençler için öyle kafelerde takılmayı, gezip tozmayı geçtim en basitinden kola, çekirdek yapmak bile bir mesele hâline geldi.

Üniversitelerimiz özeller dışında ruhsuzlaştı. Çok değil, 15, 20 yıl öncesinde bizim üniversite dönemimizde şu sıralar konuştuğumuz şey bahar şenliğine hangi şarkıcılar geliyor konusuydu. Selçuk Üniversitesi’nde bir hafta dolu dolu kalburüstü şarkıcılarla şenlik yapılırdı. Anlaşılan artık akademik dünyada da o eski iştah kalmadı.

Filistin meselesi, Suriye, iç siyasetteki çekişmeler, belediyelerdeki yolsuzluktan bahsedebilirdik. Fakat aynı gündem devam edip duruyor. Her hafta aynı şeylerden konuşmak bir süre sonra insanı yoruyor. Umduğumuz ile bulduğumuzun arasındaki farkı azaltabilirsek belki biraz olsun gerçek anlamda mutlu olabiliriz. Elbette umduğumuz şeyler azalacak, beklentimizi düşürmüş olacağız. Hayattan hep daha fazlasını iste sözünün moda olduğu bir dünyada bu nasıl olacak sorusunun cevabını bizden başkası veremez…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi

Papa’nın gerçek niyeti ne?

02 Aralık 2025 Salı 00:04

Ailenin fabrika ayarları

25 Kasım 2025 Salı 00:05

Ateşin düştüğü yerden yazıyorum

18 Kasım 2025 Salı 00:03

Zikzaklar sürece zarar verir

11 Kasım 2025 Salı 00:05

Kumara karşıyız! Yasal olmayanına?

04 Kasım 2025 Salı 00:05

Yolun henüz başındayız

21 Ekim 2025 Salı 00:05

Gazze’nin sonu Grozni olmasın

14 Ekim 2025 Salı 00:01

Yaz bitti soykırım devam ediyor

30 Eylül 2025 Salı 00:03