Şerife Oktar

Şerife Oktar

ACZ

ACZ

"Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim 
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme 
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim 
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme 
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum"
 
Yukarıdaki dizelerin sahibi Abdurrahman Cahit Zarifoğlu. Yalnızlığın kıyısında inandığı davalar uğruna kalemini konuşturan bir yazar ve şair. Türkiye’nin siyaseten en çalkantılı dönemlerini yaşadı. İnsanların entel takındığı dönemde çevresindeki insanlara okurlarına ve dostlarına ilmihal okumayı tavsiye ediyordu. Namazların tadili erkan üzere kılınmasını, hanımlara iyi davranılmasını, çocukların adam yerine konmasını, yollarda zikirle yürümemizi telkin ediyordu.
 Çocuk kitaplarıyla tanıdım kendini. Serçekuş,  Motorlukuş, Yürekdede ile Padişah…Çocukları çok sevdiğinden onlara masallar hediye bıraktı.
Şairi maderzad yani doğuştan şair unvanını aldı. Bir bilge gibi sürekli sakin ve suskun olması arkadaşları arasında Aristo olarak çağrılmasına sebep oldu. Güreş tutmayı seven şairin en büyük tutkusu pilot olmak göklerde süzülmekti. Eğitim hayatını ağır aksak bitiren şair kendi ifadesiyle bu sırada vazgeçmediği istikrarlı bir yönü vardı ki şairliği ve yazarlığıydı. Serüvenci, gezginci bir ruha sahip olan Zarifoğlu, gençliğinde otostopla  Avrupa’nın belli başlı ülkelerini gezdi, dostlar edindi.
 
Bir Değirmendir Bu Dünya, yazarın denemelerinden oluşan enfes bir yapıt. Bu yazımda erken yaşta kaybettiğimiz kıymetli yazarın bu kitabından kısa alıntılar yapacağım.
 
“Elbistanlı Muzaffer Hocayla konuşuyoruz. Dünya bir evciktir esas ev ötede diyor. Servet, insanı bir değirmen gibi öğüten bu evcik için değil öteki esas ev için. Evcikte nasıl yaşanması gerektiğinin binlerce tarifinden bir tarif bir yol, tek başına bir ışık, kurtarıcı olan hadisi şerif şöyle: Buyuruyor Peygamberimiz sav:-Kalbinde zerre miktarı iman olanın cennete gireceği umulur.  Bu müjdeyi duyan sahabe sorar:- Ya Rasulallah zerre miktar iman nedir?- Bir Müslüman vakit namazlarından birini elinde olmadan kaçırır. Bir sonraki namazın vakti girdikten sonra hatırlar da bundan dolayı kalbine şiş saplanmış gibi olursa, onda zerre miktar iman vardır.”
 
Düşündüm düşündüm düşündüm. Alelacele alınan abdestleri ve binbir düşünceyle kılınan namazlarımızı. Sahi zerre kadar imanımız yok mu bizim?
 
“Televizyon bir şamardır. Hem de kendi hanemizde kendi elimizle suratımıza inen büyük bir şamar. Bize neler yasak, şunlar bunlar. İşte bu yasakları, bu haramları televizyonun bizim hanemizin içine kadar getirir her çeşidini, barını, umumhanesini, meyhanesini ve biz oturur Müslümanlığımızla karımızla kızımızla onu seyrederiz. Ve sonra deriz ki, nasıl oluyor da mukaddesatımız elden giderken, bize vururlarken ses etmez, vurana vurmayız.
Düşünün bakalım televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslümanda değil cihat etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır?”
 
Ne kadar etkileyici değil mi? Tam da bizi anlatıyor. Tam 33 sene önce vefat eden bir yazar bize bunları söylüyorsa yani o günün tehlike çanları böylesine çalıyorsa bugünü varın siz tahayyül edin.
 
“Sırtımızdaki kamburu silkelemek için, gövdelerimizin her bir yanında açılan yaraların, Filipinlerin, Afganistanların acısını duymak için düşmanın bileğini kesmek için çok şey değil sadece bir ilmihal kitabı bulup okuyun, öğrenin ve evcek uygulayın diyoruz. Bunun adeta bir mucize olduğunu göreceksiniz.”
 
Ailece yapılan etkinliklere bir yenisi de ilmihal okumaları uygulamaları olsa ne kadar güzel olur. Öyle değil mi?
 
“Hayalperest olmayın. Ayağınız yer tutmaz sallanırsınız. Fakat hayaliniz geniş olsun. Geniş düşünün. Geniş düşünün büyük düşünün. Size gösterilen hedefleri zihninizle aşın. Nedir gösterilen hedefler? Mesela diploma. Mesela yaklaşan bir imtihanın başarılması, falan dersin bellenmesi, belki de hazmedilmesinden çok o dersten iyi not alınması. Kötü, küçük, yozlaştırıcı hedefler bunlar. Böyle kıtıpiyoz hedefler olduğu için de daracık odalarda at yarışı yaptırılan jokeyler gibi koşamamak, hırslanmak, buhrana kapılmak, bıkmak ve yorulmak var. Hedeflerinizi yakınlardan kaldırıp uzaklara koyun... Müslümanın bir tek saniye bile boş geçirmeye hakkı bulunmadığı bir zamanda kendinize nasıl bir değer biçiyor, maddi manevi gücünüzle nasıl bir hedefe bakıyorsunuz?”
 
Her yaşta insan kendini sorgulayabilmeli. Ciddi bir amacı ve çabası olmalı. Mış gibi değil yürekten isteyerek coşkuyla yapmalı.
 
“İnsan dostlarıyla konuşmaya daldığı bir zamanda kendini yoklamalı ve sormalı:-Neden bahsediyoruz? Bunların dünya ve ahirette birer yararı var mı? O zaman frene basmalı. Hafifçe toslamak ve neşeli havayı dağıtmak pahasına. Ve sözü bilerek isteyerek yararlı bir mecraya akıtmalı. Bir ayet bir hadis bir ibadet hatırlanmalı ve başkalarına da hatırlatılmalı. Ta ki zaman öldürmek yerine zamanı diriltmek, onu en olumlu bir biçimde kazanmak alışkanlık haline gelsin.”
 
Bugünümüze eklenecek bir uygulama da bu olsun. İşlerimizdeki hayrı ve zamanımızdaki bereketi göreceğimize eminim.
 
Özellikle genç Müslümanlar, on binlercesi birden, tüm dünya Müslümanlarının pak temsilcileriyle kucaklaşmak, bütün renk ve ırk farklılıklarının mengenesini kırmak, bölgesel küçük oyunların ve hesapların kıskacından kurtulmak kısaca tam bir İslami şuura ermek için hacca gitmek niyetinde ve zorundadır… Dipdiri bir Eritreli, capcanlı bir İranlı, gergin ve pırıl pırıl alnıyla bir Afganlı, tıpkı onlar gibi bir Morolu, bir Nijeryalıbir Endonezyalı ile arada hiçbir yanıltıcı, çarpıcı, vasıta olmadan kucaklaşacak ve tüm dünya Müslümanlarının meselesini konuşacak bir tek belde var: MEKKE
O halde doğruca oraya. Mutlaka oraya.
 
Rabbim en kısa zamanda şuurla eda edilecek hac ve umre nasip etsin. Sevgiye kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şerife Oktar Arşivi
SON YAZILAR