Ömer Kocabaş

Ömer Kocabaş

Bilime güvenmek zorunda mıyız?

Bilime güvenmek zorunda mıyız?

Koronavirüs lobisi sonbaharın yaklaşması üzerine yeniden harekete geçti. Okulların açılacak, futbol başta olmak üzere birçok spor dalında yeni sezonun başlayacak olması onlara göre sakıncalı. Bir yandan kontrollü sosyal hayat, yeni normalde korona ile yaşama alışmalıyız derken diğer yandan sıkı tedbirler yeniden gelsin virüs kontrolden çıkıyor. Kahvehane muhabbetinde geçmiyor bu açıklamalar. İki tarafta bilim adamlarından oluşuyor(!)

Koronavirüs ile ilgili bütün sorumluluk vatandaşın üzerine bırakılmaya çalışıyor. Maske taktı, takmadı, mangal yaktı, düğünde halay çekti vb. ele geçen her fırsatta vurun abalıya. Peki, kendince tedbirini alan, kurallara riayet etmeye çalışan sıradan vatandaşın suçu ne? Özellikle doğu şehirlerimizde yaşanılan kalabalık düğünlerin vaka sayılarını artırdığı söyleniyor. Söyleniyor da çoğu zaman uyarılmakla yetiniliyor. Aşırı örnekler haricinde çok fazla ceza kesildiği yok. Millet düğünde kafasına göre eğlenecek, tatil yörelerimiz yerli yabancı turistten geçilmeyecek ama sıradan vatandaştan daha fazla tedbir alınması beklenecek. Böyle giderse kısıtlamalar geri gelir. Sanki evin küçük çocuğunu ceza ile korkutuyorlar.

Bilim adamlarımız şunu dese anlayacağım. Kardeşim 1 Ocak 2021’de aşı bulunacak. O tarihe kadar kısıtlamalar geçerli olsun. Buna kimse itiraz etmez. Varsın üç ay daha evden çıkmayalım deriz. Lakin öyle bir şey yok. Yerli yabancı ağzı olan bilim adamı konuşuyor. Kimisi 3-6 ayda aşı tedavi kullanılır derken, kimisi tam anlamıyla sağlıklı bir kullanımın birkaç seneyi bulabileceğini söylüyor. Dünya Sağlık Örgütü denilen garabet ise borsa, döviz, altın üzerinden para kazananları memnun edecek şekilde bir hafta olumlu bir açıklama yapıyorsa diğer hafta yine milleti korkutmanın derdine düşüyor. Bu belirsizlik ortamından para babaları servetlerini katlamaya devam ediyorlar.

Yanlış anlaşılmasın virüsü küçümseyip, inanmıyoruz demiyoruz. Fakat bir yandan tedbirli bir şekilde yaşarken ortada dönen bilimsellikle ilgisi olmaya dolapları da sırf komplo teorisi diye geçiştirecek miyiz? İnsanların kontrol altında tutulması belli başlı büyük devletlerin işine geldi. İnsan kontrol altına alınınca ekonomi, dış siyaset, güvenlik başta olmak üzere bir ülke için hayati ne varsa yönlendirilir hale getirildi. Aşı ha bulundu ha bulunacak denilerek kapsamlı bir şekilde özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomisinin erimesi sağlanıyor. Biraz eleştirecek olun para insan sağlığından daha mı önemli diye demagojiye başlıyorlar. Derdinizi anlatmak imkânsız hale geliyor.

Bilim adamlarımız rakamları, istatiksel verileri severler, onların anlayacağı dilden konuşalım. Tedbirlerin en sıkı olduğu, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı 11 Nisan’da test sayısı 33 bin 170, vaka sayısı 5 bin 138, ölüm sayısı ise 95. Gelelim üç-dört gün öncesine 27 Ağustos tarihinde test sayısı 106 bin 111, vaka sayısı 1491 vefat sayısı ise 26. Test sayıları üç katından fazla artırılmasına rağmen vaka ve ölü sayılarında ciddi azalma var. Lakin vaka sayısı yeniden bin beş yüzü geçti diye insanları korkutmaya çalışıyorlar. Tamam, ev sohbetlerinde, iş yeri dedikodularında “bunlar gerçek rakamlar değil, her şeyi en az onla çarpmak gerekiyormuş. Benim teyze oğlu falan hastanede çalışıyor, hastaları yatıracak yatak kalmamış” gibi diyaloglara alıştık ama bilim adamlarının birbiriyle çelişen açıklamaları olmuyor.

 Fikrim geldi diyerek birkaç gün öncesine göre dediğinin tam tersini söyleyen bilim adamlarının hangi dediğine inanacağız. Önce yasaklar, ardından abartılı korkutulmalar nedeniyle milyonlarca 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı bulunanlarda psikoloji kalmadı. Sürekli oturmaktan farklı hastalıklar ortaya çıktı. Çoluğu çocuğu, torunları virüsü bahane ederek ziyaret etmez oldu. Lakin bilimsel olarak bu önemli değil, değil mi? Nasıl olsa öldüklerinde koronadan değil, farklı bir rahatsızlıktan ölmüş olacaklar. Maksat bilime halel gelmesin…

Yine işe yaramayacak, boş bir korona yazısı daha yazmış olduk. Yazıyı tenezzül edip de okuyacak bir bilim adamı, kıytırık bir gazeteci ne anlar bilimden, virüsten. Oturduğu yerden ahkâm kesiyor, bilmediği çok şey var diyecektir.  Varsın desinler, bundan 5-10 yıl sonra korona gerçeklerini yine kıytırık gazeteciler haber yapacak nasıl olsa. Bir işe yaramayacak ama olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi
SON YAZILAR