Ömer Kocabaş

Ömer Kocabaş

Bugün kendin ve ülken için ne yaptın?

Bugün kendin ve ülken için ne yaptın?

Koronavirüsün ardından dünya eski dünya olmayacak diyorlar. Dünyayı bilmem ama Türkiye’nin eski Türkiye olarak kalacağı kesin. Gün içerisindeki yerimizi, pozisyonumuzu görüp, işittiklerimize göre değil de siyasi bakış açımıza göre değerlendirdiğimiz sürece bir adım ileri gidemeyeceğimiz kesindir.

Bir kısım insanımız gerçekten iyi niyetli. Küresel manada insanlığın, küçük çapta ise ülkemiz vatandaşlarının bu virüs imtihanından ciddi dersler çıkartarak hayatlarını sorgulayıp, virüsün ardından yeni, taze bir başlangıç yapacaklarına, yapılacağına inanıyorlar. Keşke böyle olsa. En azından virüs olumlu şeylere vesile oldu deriz. Lakin öyle olmayacağına, istisnaları bir yana bıraktığımızda büyük çoğunluğun aynı şekilde hatta daha da hırslanmış halde kaldıkları yerden devam edeceklerine maalesef eminiz.

Siyaseti küçümsemeyelim ama görüşümüz ne olursa olsun siyasilerin ağzıyla konuşmayalım. Çünkü siyasilerimizin büyük bir kısmının ağzı bozuk, kelimeleri zehirli. Zannedersiniz ki her şeyi sadece onlar biliyor, bir tek onların söylediği doğru.  Üst perdeden ve kendini beğenmiş bir dille konuşuyorlar ama çoğu zaman somut çözüm önerisinde bulunmaktan acizler. Benzer ezberleri tekrar ederek yeni fikirler ortaya koyduklarını sanıyorlar. İnsanımızda sosyal medya ile gündelik yaşamı birbirine karıştırdığı için düşünme zahmetinde bile bulunmuyor. Büyük çoğunluğun kendine ait bir fikri yok. Falanca siyasinin, filanca yazarın yazıp, söylediğini aktarmaktan öteye söyleyecek sözü yok.

Büyük çoğunluk kendine, kendince güvenilir bir pozisyon almış, kafa konforunu bozmadan olayları oradan izlemeye devam ediyor. Herhangi bir değişme çabası göremiyoruz. Toplumsal ayrışmadan, kutuplaşmadan bahsediliyor ya inanın en çok bahsedenler bu ayrışma, kutuplaşmaya neden oluyor. Kendimizi ve ülkemizi ileriye taşımak istiyorsak ki ileriden kastımız öncelikle maneviyattır, gündelik olan birçok şeyden sıyrılmalıyız.

Güncelden koparsak fazla bir şey kaybetmeyiz, tam tersi kazancımız artar. Bir yaylaya çıkıp, ovaya biraz tepeden bakınca nasıl insanın içi açılır, kendini iyi hisseder aynı o şekilde gündelik yaşama da biraz tepeden bakmakta fayda var. Çünkü günün sonunda iktidar cephesinden bakılırsa bu süreci doğru yönettiğini söyleyecek. Muhalefet ise iktidarın başarısız olduğunu, her şeyi eline yüzüne bulaştırdığını… Aklı, vicdanı olan olaya biraz tepeden bakınca kimin ne derece haklı, iyi niyetli olduğunu, kiminse ucuz popülistlik peşinden koştuğu görür. Aklı, özellikle de vicdanı kararmışlara da sadece Allah selamet versin diye dua edebiliriz.

Bazı şeylerin kıymeti kaybedince bilinirmiş derler özellikle de boş zamanların. Şu dönem de 19-20 yaşında üniversite 1-2. sınıf öğrencisi olmak isterdim. Ara sınıfta olduğun için KPSS gibi bir sınav kaygında olmadığından kendine daha çok vakit ayırabilirsin. Okunacak o kadar çok kitap, izlenmesi gereken dizi-film var ki. O yaşlarda olsam kendimi kampa alırdım. Şimdi geriye dönüp baktığımda o yaşlarımla ilgili fazla bir pişmanlığım yok ama insan yine de özeniyor. Özenmenin yanında o yaşlardaki şimdiki gençlerin gün boyu sosyal medya üzerinden sıkılmaya dair geyik yapmalarını görüp sinir oluyorum.

 Kendini yetiştirip, geliştirmeyenlerin gündelik hayattan, siyasilerden de şikâyetçi olmaya hakkı yoktur. Ben neyim ki karşıdan neyi talep ediyorum diye bir düşünmek lazım. Elimizde 10 lira var ama yüz liralık bir ürün istiyoruz, doğal olarak mümkün değil. Evde kalmayı mahkûmluk ya da askeriyede şafak saymak gibi göreceğimize kendimiz için ülkemiz için bir şeyler yapmanın derdine düşelim. Mahkûmlar, askerler bile sadece vaktin geçmesini beklemeyip, kendilerini yetiştirmeye çalışıyorlar. O zaman silkinip bir yerden başlayalım.

Bugün kendim için, ülkem için ne yaptım sorusuyla ilk adımı atabiliriz. Belli mi olur ileride çapımızı genişletip, belli bir yolda ilerlersek günün sonunda bugün Allah için ne yaptım sorusunu bile sorabiliriz. Aramakla bulunmaz; lakin bulanlar arayanlardır diye boşa dememişler…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi
SON YAZILAR