Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

GERİLİM FİLMİ: KÜRESEL EKONOMİNİN BELİRSİZLİĞİ

GERİLİM FİLMİ: KÜRESEL EKONOMİNİN BELİRSİZLİĞİ

Kurban Bayramı nedeniyle ülkemizin resmi ekonomi piyasaları mola vermesine rağmen, dünya piyasalarındaki hareketlilik ve bu gelişmelerin dikkatle takip edilmesi devam etti.  

          FED’in 16 Eylüldeki toplantısında faiz artırımı politikasını uygulamaya geçirme kararını ertelemesinden sonra ABD ekonomisinin verilerinin gözlemlenmesi, FED yetkililerin konuşmaları ve yorumlarının değerlendirilmesi daha bir önemli hal aldı. Artık faiz artırımının uygulamaya konulabilmesi için bu yılda yapılacak, sadece iki toplantı kaldı. Büyük bir ihtimalle, meydana gelen iktisadi sonuçlar ve küresel ekonominin dengeleri de göz önüne alınarak Aralık ayında yapılacak son toplantıda, FED’in hem ABD ekonomisini hem de dünya ekonomisini test etmek amacıyla kısmi bir faiz artırımının yapılacağını, 2016 yılındaki toplantılarda ekonomilerin durumu da dikkate alınarak kontrollü bir faiz arıtırım politikasının uygulanacağını öngörüyorum. Aynı zamanda ABD ekonomisindeki gelişmeler ve bunlarla ilgili verilerin değerlendirilmesi yanı sıra uzun yıllardır bol olmasından dolayı ucuzlaşan dövizle dış ticaret ve cari açıklarını fonlayan, dış borçlanmayla elde ettikleri mali kaynakları büyük bir oranda prodüktif kaynaklara yönlendirmeye değil de geçici harcama açıklarını kapatma yolunu seçen gelişmekte olan ülkelerin, artık küresel sermayenin daha kıt ve pahalı olacağı duruma daha kolay adapte olmalarını temin için, FED’in faizleri yavaş yavaş artıracağını tahmin ediyorum. Bunun üzerine ilave olarak, Çin ekonomisindeki ihracat temeline dayalı resesyonun boyutlarının tahmin edilenden büyük olması ve durumun normalleşmesinin (Çin’in kalkınma oranının %10’lar düzeyine ulaşması) uzun zaman alacağı beklentisinin düşünülmesi, Draghi komutasındaki ECB’nin piyasaya para enjekte edilmesi politikasının sürekliliğine rağmen AB ekonomilerinin büyümeye yönelik verdiği sinyallerin kalıcılığından şüphe edilmesi, Japonya’nın deflasyondan kurtulup piyasaları canlandırmak için Merkez Bankası tarafından para musluklarının açılmasının henüz beklenen sonuçları gösterememesi, FED’in önümüzdeki dönemde alacağı kararlara etki yapacak önemli faktörler olarak sıralanabilir. 2016 yılından başlamak üzere yukarıda belirttiğim ortaya çıkabilecek olası durumların sonuçlarına göre FED’in faiz artırım oranı, zamanlaması ve süresiyle ilgili politikaları uygulamaya koymasıyla, ya şahin ya da güvercin rolünü üstlenip, ekonomilerin şekillendirilmesinde baş rolü oynamaya devam edeceği anlaşılıyor.

          Dış ticaret ve cari açıkla yaşayan, dış ticaret hacmi dünya ticaretinde önemli bir yer kaplamayan, ancak düşük ve orta düzey teknolojide mallar üretebilip yüksek teknoloji özellikli mal üretemeyen, ihracatını ithalata bağımlı olmaktan kurtaramayan, finans sektöründe yeterli derinliği sağlayamadığı için spekülatif manipülasyonlara açık durumda olan menkul kıymet ve emtia borsaları ile beşeri sermaye niteliği düşük işgücü barındıran, kısaca yapısal ekonomik sorunlarını çözemeyen gelişmekte olan ülkelerin, zaman kaybetmeden eninde sonunda gelecek olan, küresel sermayenin, daha kıtlaşacağı için daha kıymetli ve pahalı  olduğu günlere şimdiden kendilerini hazırlamaları gerekmektedir. Yukarıda genel olarak saydığım sıkıcı özelliklerin tamamı bizimde içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülke ekonomilerin genel karakteristiklerini yansıtıyor. Bu sayılanlara ilave olarak ülkemiz için maalesef olumsuz ilave faktörleri de belirtmek zorundayız. İhracat hacmimizin süratle daralması, ihraç ürünlerin niteliğini artıramamamız ve çeşitlendiremememiz, cari açığı bir türlü eksi durumdan kurtaramamamız, piyasalara pusula işlevi yapması gerekirken suya sabuna dokunmaz türünden, kaygısız, durağan tavrını sürdüren bir TCMB’ye sahip olmamız, enerji ithalatına olan aşırı bağımlılığımız, varlıklarımız olan iktisadi (bor madeni) tarımsal (fındık, zeytin) ve doğal kaynaklarımızı (üç tarafımızla çevrili denizler, eşsiz güzellikteki tabiat varlıkları, turizm, güneş, rüzgar) gerektiği gibi rantabl olarak değerlendiremememiz ve siyasi arenadaki belirsizlikler gibi sorunlar yanında yarım asra yakın bir süreden beri, tüm vatandaşlarımız arasındaki fikirsel ayrılıkların fanatizm boyutunda kemikleşmesi sonucu toplumsal barış, huzur, sağduyu iklimini bir türlü sağlayamamamız, bizim diğer gelişmekte olan ülkelerden negatif ayrışmamıza yol açan, toplumsal kırılganlığımızı artıran en önemli etkenler şeklinde nitelendirebiliriz. Biz aynı ülke ve coğrafyanın vatandaşları olarak, en başta bu sorunu çözmek zorundayız. Nasıl ki bir otomobil ne kadar lüks olursa olsun, yakıt koymadan hareket edemeyeceğine ve hiçbir anlamı olamayacağına göre, toplumsal barış yakıtını Türkiye otomobiline koymadan iktisadi, kültürel ve sosyal alanda ilerleme gösterebilmesi, hiçbir kalıcı ve başarılı sonucun kazanılması mümkün değildir. Biz ne pahasına olursa olsun öncelikle depoyu yakıtla doldurmayı başaralım; bunu sağladıktan sonra otomobilin daha süratli gitmesini ve zamanla uzun mesafeler kat etmesini sağlama konusunda, en ufak bir sorunla dahi karşılaşmamız ihtimal dışıdır. Yeter ki toplumsal birlikteliği, barışı, huzuru, hukukun üstünlüğünü, kalıcı demokratik ve hoşgörü ortamını oluşturalım.  O zaman 2023, 2071 gibi sembolik fakat önemli hedef yıllara, ülke olarak her alanda olduğu gibi güçlü, dünya pazarlarında ağırlığı olan, yüksek teknolojili ürünler satan gelişmiş ekonomiye sahip bir ülke olarak gireriz.       

Soru: Enflasyon sebep mi yoksa sonuç mudur? Neden?...

Sözün Gözü: Keşke ağızdan çıkan sözlerin hepsi, kalplerin bire bir doğru çevirisi olsaydı.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi