Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

 HAFIZ İSMAİL  (5)

 HAFIZ İSMAİL  (5)

 
  Sabahın erken saatleriydi. Muavin Sami, Hafız İsmail’in evinin kapısını şiddetli bir şekilde çakıyordu. Neden sonra kapı sesini duyan hafız İsmail, evinden çıkıp koşar adımlarla avlu kapısına yöneldi. Kapıyı açar açmaz muavin Sami’nin güleç yüzüyle karşılaştı. Muavin Sami, hafız İsmail’e elindeki zarfı uzatarak; “Bu mektubu sana şehirden gönderdiler hafız ağabey.”Dedi. Hafız İsmail, bu gurbet köyünde kendisine yazılan ilk mektubu okumak için sabırsızlanıyordu. Henüz avlu’dan içeriye girmeden heyecandan titreyen elleriyle zarfın ucunu hızlıca yırtıp mektubu çıkardı ve okumaya başladı. Mektup abisi Süleyman’dan geliyordu. Abisi onu çok severdi. Askerde iken de sık aralıklarla mektup yazar, olup biteni özene bezene anlatırdı. Hafız İsmail mektubu okurken içinden “canım ağabeyim” Diye geçirdi. O sırada aklına askerlik yapmakta iken ağabeyinin kendisine yazdığı o mektubu hatırladı. Sanki elinde tuttuğu mektubu değil de, askerde ağabeyinden aldığı o mektubu okuyor gibiydi. Yüreği acıyla sarsıldı, gözlerini bir noktaya dikip öylece baka kaldı.
                Ağabeyi o mektubunda; “ İsmail, annemiz çok hasta. Ya görür, ya da göremezsin. İzin al ve bir an önce gel!” Diye yazmıştı. Mektubu okuyunca Dünya başına yıkılmıştı. Askerdi ve birliğinin tek sıhhiyesiydi. Eczane ve ilaçlar ona zimmetliydi. İzin alması neredeyse imkânsızdı. İçinden; “Allah’ım!  Çaresizliğime mi? yoksa anamı göremeyecek oluşuma mı yanayım.” Diye mırıldandı. Gözyaşları çoktan yanağını ıslatmıştı. Oturduğu yerden ayağa kalktı ve muayene odasındaki komutanının karşısına dikildi. Cümleler boğazına dizilmiş, adeta dili lal olmuştu. Yutkundu ve derin bir nefes aldıktan sonra komutanına; “Komutanım” diyerek mektubu uzattı. Komutanı mektuba şöyle bir göz attı ve İsmail’in annesinin rahatsızlığına üzüldüğünü ifade edip, sözlerini; “Geçmiş olsun evladım. Şu andan itibaren izinlisin. Burayı düşünme. Anneni de iyileştirmeden geri dönme.” Diye sürdürdü. İsmail bu duruma çok sevinmişti. “Sağ olun, komutanım” Diyerek komutanına teşekkür etti ve yol hazırlığı yapmak için bölük koğuşuna doğru yürümeye başladı.
                Hiç vakit kaybetmeden onu memleketine götürecek olan trende yerini aldı. İki gün süren yolculuktan sonra memleketin de “Beyşehir hanı/oteli”  adıyla bilinen ve bir nevi garaja benzeyen mekâna ulaşmıştı. Oğlu Osman’ı, anasını, babasını ve hanımını çok özlemişti. Oğluna oyuncak aldıktan sonra köye gitmek için vasıta ararken çocukluk arkadaşı Mustafa’yla karşılaştı. Yıllar sonra görüşen iki arkadaş birbiriyle kucaklaşarak hasret giderdi. Ayaküstü sohbete dalmışlardı ki Mustafa İsmail’e; “İsmail, annen hastane de yatıyor haberin var mı?” Diye sordu. İsmail de; ”Hayır haberim yok. Bende şimdi köye gitmeyi düşünüyordum. Sana rastladığım iyi oldu.” Dedi. köye gitmekten vazgeçip, hastaneye gitmek üzere Mustafa’ya veda etti.
                Bulunduğu yerle hastane arası yürüyerek yarım saat kadar sürüyordu. Yoldan geçen bir faytonu çevirerek bindi. On dakika sonra hastaneye ulaşmıştı. Bir an önce kendisini “Kara kuzum” Diye seven annesini görmek ve misler gibi kokan ellerinden doyasıya öpmek istiyordu. Hastaneden içeri yöneldi ve ilk gördüğü hemşireye annesini sordu. Önüne düşen hemşire onu annesinin odasına kadar götürdü. Annesi onu görünce; “Hafız oğlum, kara kuzum benim.” Diye kucaklayıp ağlamaya başladı. Lakin annesinin gözyaşları bir türlü dinmek bilmiyordu. Bir ara” İsmail’im emanetini sana teslim edemedim. Osman’ımı kaybettik.” Diye feryat edince, İsmail’in yüreği yangın yerine dönmüş ve ruhunda amansız bir fırtına başlamıştı.  (devam edecek)
                Kalın sağlıcakla…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR