Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Kudüs İttifakı: “Yeniden Kardeşleştirme Projesidir”

Kudüs İttifakı: “Yeniden Kardeşleştirme Projesidir”

Osmanlı, tarih sahnesinden çekilmek zorunda bırakıldığı dönemden itibaren tüm hinterlant bir türlü normalleşme içerisine giremedi. XIX. Yüzyılın başlarında emperyalist güçler “böl, parçala, yut” taktiğini uygulamaya sokarak, İslam dünyasında etnik ve mezhepsel bağlamda yapay ayrılıkçı sorunlar üretti. Osmanlı hinterlandı üzerinde yapay devletçikler kurdu. Bir de kurdukları bu coğrafyalar üzerinde her an kaşınabilecek problemli alanlar oluşturuldu. Ne zaman ki Müslümanlar kendi normaline dönme girişiminde bulunduysa, problem alanları yeniden kaşındı, yeniden kanatıldı. Güç temerküzü oluşmasın, kanama hep devam etsin, diye… Bütün bunlar yapıldı..

Yaklaşık yarım yüzyıldır dış güçlerin desteğiyle kurdurulan bir terör örgütü bu millete derin acılar yaşattı. Şimdilerde, silahlarını yakmakla, bir yanlıştan döndüğünü ilan etti.. Can kayıplarımız, maddi harcamalar bu milletin kalkınması ve refah seviyesini yükseltmede ayağına vurulan prangalar oldu. Bu terör prangasının parçalanması herkesin iyiliğine.. Bundan kazançlı çıkacak ve yeniden tarih sahnesindeki yerini alacak olan bu aziz millet. Bu sebeple 11 Temmuz 2025 tarihi bizim için çok değerli. Tarihe bugün, “hayırlı Cuma” olarak geçecek.. Zaman, yeniden Türk-Kürt kardeşliğini İslam’ın kök değerleriyle perçinleme zamanı. Şimdi, her açıdan tövbe etme, helallik dileme zamanı. Birlik dilini kullanma ve gönülleri kazanma zamanı. Bu barış atmosferinin bozulmaması için üzerinde herkesin ve her kesimin tir tir titreme zamanı. Nasıl ki Resul-i Ekrem Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde ilk yaptığı işlerden birisi Mekkeli muhacirlerle Medineli Ensar arasında kardeşleştirme/ muâhât projesini uygulamaya koymuşsa, bizler de bugün bu projeyi haklar ve kardeşlik temelinde yeniden yürürlüğe koyabiliriz. Şimdi, birliğimizin kök değerleri olan; “ittihad-ı İslam”, “milliyet-i İslam”, “tevhid-i kulûb”, “tevhid-i iman” gibi değerlerimizi güçlü bir şekilde hayata geçirme zamanı…

Ünlü İslam bilgesi İmâm-ı Gazzâli, “kötülükler kılık değiştirmiş iyilikler gibidir” der. Bu sözden hareketle, nasıl ki jeolojik bir olay olan depremler, yeni su ve enerji kaynaklarının ortaya çıkmasını tetiklerse, aynı şekilde, toplumların hayatında meydana gelen büyük krizler de yol gösterici büyük önderlerin ortaya çıkmasını tetikler. İslâm tarihinde Moğol istilasının yol açtığı kriz, Hz. Mevlâna gibi büyük bir düşünce ve irfan adamını oraya çıkarmıştır. Tam bir keşmekeş ortasında Hz. Mevlâna’nın; “biz fasletmeye/ayırmaya değil, vasletmeye/birleştirmeye geldik,” demesi, İslam’ın birleştirici ruhunu temsil eder. Yine Said-i Nursî’nin bir asır önceki söylediği; “herhangi bir Müslüman benim mesleğim, benim meşrebim, benim dini görüşüm haktır diyebilir ama ehaktır diyemez” sözünü yeniden hatırlayalım. “Ehaktır” demek, “sadece tek doğru benim görüşümdür, diğerleri batıldır, yanlıştır” anlamına gelir. Bu ayrıştırıcı ve dışlamacı dilden kurtulmak için özellikle sorumluluk makamında olanlar, diline, edasına ve konuşmasına dikkat etmelidirler. Kardeşleri arasında ayrıştırıcı, bölücü ve dışlayıcı bir dil kullanmamalı, hep birleştirici gönül diline yaslanmalıdır. Ancak gönül dili, ittihâd-ı İslam’a hizmet edebilir. Eğer insanlar, aynı gönlü paylaşmıyorlarsa, aynı dili konuşsalar da, asla vasletme/birleştirme yanlısı olamazlar. Çünkü onların dili birleştirici değil, ayrımcıdır. Önce, içte, gönülde birlik olmalıdır. Bu birliktelik, dolaylı olarak zaten dıştaki, kalıpların, bedenlerin ve coğrafyaların birlikteliğini beraberinde getirecektir. Kendi içinde ikilikler ve zıtlıklar yaşayan insanların dış dünyada birlik pozları sahtedir, sun’idir, yapmacıktır. Manada birlik olmazsa, surette birlik olmaz. Manada birliği kurduktan sonra, suretlerin farklılığı salt ayrıntıdan ibaret kalır.

Netice olarak, bizler birliğimizin ve dirliğimizin şifrelerini İslam’la beslenmiş olan kültür hayatımızda bulabiliriz. Yeter ki, önyargılı olmayalım ve birbirimize saygı eksenli tahammül göstermeyi özümseyelim. Birliğimizin ve geniş ufuklu bakışımızın yegâne çaresi, referans köklerimize yeniden dönüp, uhuvvetin kök değerlerine hayat vermektir. “Terörsüz Türkiye” projesinin hedefine ulaşması için şu çağrıya herkesin kulak vermesi gerekir: “Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı Mü’minler ancak kardeştirler.” (49/Hucurat 10.) âyetinin kale-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.” Unutmayalım, bizi birleştirecek ve birbirimize raptedecek “dinimiz” den daha kuvvetli başka bir reçete, başka bir pusula yoktur. “Ümmetimiz, hangi renkten, hangi meşrepten olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun kıblemiz tektir, bizi birleştiren öge yalnızca ve yalnızca tevhittir.” Bu kök değerlerimize bağlı kaldığımız müddetçe küresel ölçekte adaletin, merhametin ve şefkatin dili olacağız. Dünya yeniden bu dili bekliyor, tarih bizi sahnede yer alamaya tekrar çağırıyor. Türkiye Türkiye’den ibaret değil, unutmayalım. Haydi, Türkiye yüzyılı, bütün Müslüman halkların yüzyılı olsun. İstemez misiniz ey ehl-i iman?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi

Maneviyatın Dijital İstismarı

18 Kasım 2025 Salı 00:02

Sudan’ın sessiz çığlığı

11 Kasım 2025 Salı 00:03

Medya Ahlakı, Gazze ve Batı Vicdanı

04 Kasım 2025 Salı 00:04

Seri Kâtil’e Kim Dur Diyecek?

21 Ekim 2025 Salı 00:04

İslamî Birliğin Kök Değerleri

07 Ekim 2025 Salı 00:03