Ömer Tokgöz
Ömer Tokgöz Sahaf Uğur Güracar'ın ardından

Sahaf Uğur Güracar'ın ardından

Türk kültürüne hizmet edenler kervanından geçen yıl bir yıldız kaydı. İstanbul Siyasal Bilgilerden 41 yıllık sınıf arkadaşım sahaf, koleksiyoner ve Cumhuriyet döneminde ilk kitap müzayedesini başlatan ve Librarie de Pera kitabevi işletmecisi merhum Uğur Güracar’ı 09.07.2023 günü geçirdiği kalp krizi nedeniyle kaybetmiştik.

Uğur Güracar, 1954 yılında Denizli'de doğdu. Kitaplarla çevrili bir aile ortamında büyüyen Güracar, mühendislik eğitimi alırken kitap kulübü kurarak ticarete atıldı. 1980 darbesi sonrası kitap okuma oranının düşmesiyle işleri bozulan Güracar, 1984 yılında Librarie de Pera Kitabevi’ni devraldı.

Uğur Güracar ile popüler bir yere sahip olan Librarie de Perakitabevi, 1900'lü yılların ilk yarısından beri İstanbul kitapçılık tarihi açısından önemli bir yere sahip. Uğur Güracar, bu yüz yıllık hikâyeye 1984'te dahil oluyor. Kuruluşundan itibaren azınlık mensubu isimler tarafından işletilen Librarie de Pera'yı Talya Nomidis'ten devralan Güracar, o tarihten itibaren Türkiye sahaflığı açısından önemli işlere imza atıyor. Cumhuriyet tarihinin ilk kıymetli kitap müzayedelerinin altında, Librarie de Pera yani Uğur Güracar imzası bulunuyor.

86169dc8-ccf2-4014-b4db-076fef1967d2.jpeg

Hazırladıkları uluslararası nitelikte kataloglar aracılığıyla Batı piyasasını Türkiye ile buluşturan Güracar'ın, nadir kitap piyasasının son 40 yılında aktif bir rolü var. Uğur Güracar, aynı zamanda bir koleksiyonerdi. Özellikle Art Nouveau ve Art Deco dönemlerine ait eserlere ilgi duyan Güracar, bu alanda Türkiye’nin en zengin koleksiyonlarından birine sahipti. Koleksiyonunda yer alan eserleri zaman zaman sergileyen ve paylaşan Güracar, bu konuda da önemli bir bilgi birikimine sahipti. (https://www.dokuzeylul.com/ugur-guracar-kimdir-kac-yasinda-oldu-unlu-sahaf-ve-koleksiyoner-ugur-guracar-biyografisi)

Bu alanda 75 müzayede düzenleyen Uğur Güracar’ın 60 bin kitapdan oluşan benzersiz ve nadir eserlerden oluşan kişisel bir arşivi bulunmakta idi. Hatta matbaanın kurucusu İbrahim Müteferrika’ya ait ciltli ve tek basım kitaplarda kişisel koleksiyonunda idi. Efemera kelimesini ilk kullanan ve tanıtan biriydi.

Hoşgörüyü iliklerine kadar hisseden ve yaşayan engin gönüllü ve entelektüel bir insandı. Uğur Güracar hobisini meslek ahaline getiren nadir insanlardandı. Söylemezdi ama en az dört beş dil bilen bir entelektüel hasbiliği vardı.Sohbetlerimizde aynen merhum Prof. Dr. Alpaslan Işıklı hocamın tavrına benzer bir şekilde Sosyalizmin, Kemalizm’in ve İslam'ın birbiriyle geçişkenliği ve bir sentez ihtiyacına vurgu yapardı. Osmanlı'dan Cumhuriyete bir devamlılık anlatısı yapar, her kesimin yontulması gereken noktalarına ve müşterek yozluklarına da vurgu yapardı. Attila İlhan'ın hangi serisinden çıkmış kitaplarındaki sorularına benzer ve ötesinde birçok konuyu sorgulamış, aşmış ve çoktan künhüne nüfuz etmiş birisiydi.

Uğur kendisiyle yapılan röportajda sahaflık ve müzayede kültürüne dikkat çekiyor: “Librairie de Pera bir okul gibiydi. Şimdi piyasada sahaflık yapan pek çok isim bizimle çalışmıştır. Bir ara 42 kişilik bir ekiptik. 2003 yılına kadar öyle geldik. Bu kadar geniş bir alanda ve o yoğunlukta çalışan ikinci bir kurum çıkmadı. Sırf müzayede için 25 kişi çalışıyorduk. Müzayedenin o kadar çok işi var ki! Fotoğraf çekmek, katalog hazırlamak, araştırma yapmak, basın bülteni yazmak, röportaj yapmak, hesap yapmak, mal sahiplerinin paralarını çıkarmak, müşteriden para toplamak, bir şeylerin kırılmaması, yırtılmaması için tedbirler almak, depolama... Öyle 'satıyorum, sattım!' la bitmiyor iş. Çalınan, kırılan eşyalar oluyor, onları ödemeniz gerekiyor. Kitapla başladık ama orada kalmadı. Harita, gravür, resim derken kültürel konseptlerde iş yapmaya başladık. Tasavvuf kültürü, art nouveau, tasarım, yemek ve içki gibi uzmanlık isteyen tematik müzayedeler yaptık.” (https://www.nadirkitap.com/ugur-guracar-roportaji-blog17.html)

01aee29d-8b42-4093-9239-892b78cd73fa.jpeg

Rahmetli Uğur’la fakültede tanışmamızdan 34 yıl sonra internetin ve sosyal medyanın fazileti sayesinde 2016 yılında yeniden bir araya geldik. İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesini 1986 yılında dördüncü dönem olarak bitiren mezunlar olarak yeni yeni yaygınlık kazanan whatsap sayfasında bir araya geldik. Kantin isimli bu sayfa fakültedeki mutena uğrak yerlerinden biri olan fakültede sık kullandığımız kantinin hatırasını ve serbestlik metaforunu hatırlatmak için seçilmişti. Üniversite bitirenler bilir üniversitede kantin demek öğrenci milleti olarak herkesin bir tarafına yerleşip rahatça sohbete daldığı bir güven ve dostluk atmosferi demektir. Bu metaforsayesinde whatsap grubunda çeyrek asırdan fazla bir ayrılıktan sonra birçok arkadaşla olduğu gibi Uğur arkadaşım ile de yeniden tanışmış oldum.

1980 darbesinin sıcak ve ağır gölgesi altında üniversiteye yeni başlayanlar olarak biz görece apolitik olmak zorundaydık. Her on beş günde bir yapılan vizeler, finaller ve değişip duran not bareminden dolayı değil gösteri ve eylem yapmak şöyle dursun fakülte dışına zor çıkardık. Başımızı ders notları ve kitaplardan kaldırmaz, habire derslerde not alır, Süleymaniye caminin silueti gölgesinde sürekli ders çalışırdık. Kantin sıcak çayların dumanı tüten ortamda hafiften entelektüel bakış açısı, siyasal tavır ve tutumlarında az biraz görünür olduğu bir yerdi. Her ders arası sıcak tartışmaların hep olduğu ancak hiç masaların devrilmediği bir ortam vardı.

Fakültenin ilk yılında 1982 yılında ben amfi olarak 150 kişilik tekler sınıfında Uğur ise çiftler amfisinde idi. Fakülte 1986 yıllığını bana yeniden fotokopi yapıp gönderen değerli dost Zühal Akgün sayesinde Uğur'un simasını ve ortak hafızadaki görüntüleri hayal meyal anımsayabildim. Arkadaşlardan güncel fotoğraflarını, okul günlerinden elde kalan, bir yerlerde tozlanıp giden albümleri tarayalım diyerek harekete geçirdim. Herkes ile bir yandan da okul sonrası ne yaptı ne iş tuttu, nerede yaşıyor, emekli mi? vs. gibi konulara daldık, telefonlarda o ara akıllı formata geçmişti, paylaşımlar daha kolay ve seri oldu.

f845737f-6437-4ba0-a179-4157c7d463f4.jpeg

Fakülte ilk yılı Eylül ayından itibaren Anadolu'nun birçok yerinden ilk defa başka bir kente yola çıkan ve ilk defa yurtta kalan öğrenciler idik. Benim gibi gurbetin verdiği garipliği duyumsayan, analog telefonun evlerde bile olmadığı, yurt yönetim odasının önünde telefon beklenen ve jetonla telefon edilebilen yıllardı. Anne babamızla ve sılayla mektupla iletişim kurulabilen yıllardı. Gönderilen paraları kaldığımız yurda en yakın PTT’den 15 günde bir çekerdik. KYK yurtları5/6 katlı asansörsüz ve saç dolaplı koğuş odalarda ve son yıl 4 kişilik odalarda kaldık.

Aynı şehirden gelenler ve görece silik de olsa da 12 Eylül öncesinden lisede politik tutum ve tavırlara sahip olanlararasında tartışma ve diyalog yoğundu. Aynı kentten gelenler, aynı yurtta kalanlar arasında bir toplaşma olurdu. Derslerde çok iyi not tutanlar ve fotokopi işini organize edenler arasında bir ısınma, cana yakınlık vardı. Vize ve final sonuçlarını okurken, yemekhane sıralarında beklerken tanışırdık. Otobüsle Atatürk Öğrenci Sitesinden (AÖS) İstanbul Üniversitesine ve Beyazıt meydanına gidip gelirken bu dostluğu pekiştirmiştik.Ancak 3.sınıfta müşterek amfiye geçtik ve 300 kişilik mevcut hem yakınlaşma hem de uzaklaşmaya sebep oldu denilebilir. Sosyal medyada sık rastlandığı gibi arkadaşımın arkadaşı geyiği canlı olarak geçerliydi ama arkadaş çemberi yer yer daralıp genişliyordu.

Hafızamı yokladığım zaman ki Uğur'a da sordum, birbirimizle amfide uzaktan tanışıyoruz ama hiç sıcak temasımız yok, birçok kişiyle de olmadığı gibi. Rahmetli keşke sosyal medyada konuştuğumuz gibi fakültede de yakın dursaydık dedi. Hepimiz farklı şehir, düşünce yapısındayız ama demokratik ve felsefi çoğulculuk ile İstanbul kültürü ve Siyasalın hoşgörüsü içinde okulda çoktan daha organik ve dostça yakınlaşırdık demişti.

Whatsap cemaati olarak kantin grubunda klavyeşör olarak tabi önce birbirimize epey bir kafa kol daldık sonra durulduk. Merhum Uğur olabildiğince dingin ve akl-ı selim yorumları ile ve radikal olmayan ancak bilgi ve tavır potansiyeli ile dikkat çekti ve toparlayıcı bir dostluk eli uzatarak grubun ayakta kalmasına acizane benimde katkı verdiğim bir potansiyele erişmesine vesile oldu.

Sonra biz Uğurla hem kantinde hem özelde Whatsap/messengerden sohbet ettik. Son yedi yıl akıllı telefonlar ile diyalog ve muhabbete sardırdık. Birer PDF canavarı olarak kitap takas ettik. Vefatı ile aslında Türkiye'de 10 önemli sahaf ve koleksiyoner den biri olduğunu öğrendiğim Uğur'a birçok PDF kitap dosyası ve okuma linkleri gönderdim. Mütevazı biri olduğu için Cumhuriyet döneminin ilk kitap müzayedesini başlatan biri olduğunu söylemeyi bırakın İbrahim Müteferrika'nın orijinal koleksiyonunu yapmış tek kişi olduğunu bile söylememişti. Uğur Güracar kendini çoktan aşmış ve bu türden bir mefahir peşinde de olmayan biriydi.

Yönetiminde yer aldığı fakültemiz mezunlar derneği olan İsbfmezder onun sayesinde 2016'da birçok yeniliklere imza attı. Futbolda şampiyonluk tebrikleri, kandil ve dini bayram tebrikleri yazma, atama ve tebriklerden ve ölüm haberleriyle sıkıcı bir mezunlar sayfasından canlı ve dinamik bir sayfaya geçilmiş oldu. 2016 yılında sayfada benden de paylaşım yapmamı istemişti. Dernek sayfasında ilk defa müzik linki paylaşımları Cem Karaca ve Neşet Ertaş başta olmak üzere benden gelmişti.

Ayrıca bir sosyal medya klasiği olarak herkes Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olmakla birlikte istisnai de olsa gece yarısı birbirine saydıran, galiz küfür edenler oldu. Şirazeden çıkmış metinleri paylaşanlara yönelik ne yapılabilir noktasında Uğur ile sayısız görüşmeler yaptık. Uğur bitmek tükenmek tahammül katsayısı ile bu tür söz dalaşı yapanlara cevap verirdi. Sosyal medya çavuşluğu yapmak yerine iyi sözün kötü sözü devre dışı bırakacağını ısrarla savunurdu. Bu tavrını son zamana kadar kendi facebook sayfasında da aynen sürdürdü.

Uğur Güracar salt politik ve düşünsel planda kulaç atan biri değildi. Bugünlerde 55-60 yaş kuşağına demir atan bizim kuşağın karşı karşıya kaldığı kronik diz, bel ağrıları gibi sağlık problemlerinin giderilmesi için de çalışmalar yapmıştı. Doğal ve organik yoldan kemik suyu nasıl kaynatılır, nasıl kıvamlı jöle haline getirilir ayrıntılı tarif ederdi. Eşimle tariflerini zaman zaman uygulamaya devam ediyoruz.

O zat-ı nadir-ül emsal bir kişilik ve irfani derinliği olan bir müslüman, sosyal demokrat ve klas bir insan idi. Müzisyen Özkan Uğur ile Fenerbahçe lisesinden arkadaştı, senfoni korosunda korist olarak amatör çalışmaları vardı. Ekşi sözlükte hakkında çılan entryde nezaketin yaşayan sözlük karşılığı idi diye bahsetmişler. Uğur neyse o olan açık sözlü biriydi. Onun zaten klişelere ihtiyacı filanda yoktu. Benim ki tarif babından ve onu anlatabilme acizliğimdendir. Rahmetli Uğur Güracar tüm bunların üstünde naif, bilgili ve vicdanlı bir entelektüel ve bir Siyasal mezunu, kitapları bize seven ve sevdiren bir insan ve iyi bir dost idi.(https://10haber.net/kultur-sanat/bir-entelektuelin-olumu-220293/)

Vefatından birkaç hafta önce beni geçirdiğim kalp krizi nedeniyle aramış geçmiş olsun diyerek moral vermişti. Konya'ya ziyaret düşüncesi vardı, nasip değilmiş. Fakültede 300 kişilik sınıf büyüklüğünden olacak ki kantinde yan yana oturmak nasip olmadı. Ama sosyal medya iletişimi ve telefon görüşmeleri ile sahaf ve koleksiyoner arkadaşım Uğur ile hem bu eksikliği telafi ettik hem de yedi yıl aralıksız sohbet ettik. Okulda birbirimizi görsek ancak bu kadar yakın olurduk.Unutmadan Siyasala gelmeden Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği fakültesini de bitirmişti.

Uğur Güracar'ın geçen yıl ani ölümü, Türk sahaf dünyasında ve müzayede sektöründe büyük bir kayıp olarak değerlendirilmektedir. Sahaflık alanında yaptığı çalışmalar ve katkılar, hatıralarda yaşayacak ve onun anısını yaşatacaktır.

Bir görüşmemizde ilkokul 3 seviyesi Osmanlıca biliyorum, Osmanlıcayı nasıl geliştireyim Uğur diye sordum. Ömer’ciğim git bir takım Osmanlıca Nasrettin Hoca kitapları al diyerek en basit ve en kolay oradan daha ciddi eserlere geçersin demişti. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Evvel giden ahbaba selam olsun, kendi deyimiyle rahmetenvasian.!

Uğur Güracar ile podcast sesli ropörtaj

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi