Ömer Kocabaş

Ömer Kocabaş

Vasatı aşmak gerek

Vasatı aşmak gerek

Seçimin üzerinden yirmi gün geçmesine rağmen hâlâ pek çok şey netleşmedi. İtirazlar, itirazlara yapılan itirazlar falan derken bir süre daha bu belirsizlik devam edeceğe benziyor. Peki, bu süreçte gündelik hayatımıza ne zaman döneceğiz? Diğer gündem maddeleriyle ne ara ilgilenmeye başlayacağız…

Hayat sadece ekonomiden, borsadan, döviz ve altın kurundan ibaret değil. Bunlar hayatımıza doğrudan etki eden şeyler lâkin mesele, bunların bizi gölgelemesine izin vermeyip, araçken amaç haline gelmesine mani olmaktır. Dön dolaş aynı meseleler etrafından konuşup durmak bizi belli bir vasatta tutmaktan başka bir şeye yaramıyor. Ekranlarda, gazetelerindeki köşelerinde düne kadar ahkâm kesenler nedense bir anda şaşırmış pozisyonuna geçip, suçlayacak birilerini aramanın derdine düştüler. Ortada sıkıntı varken yokmuş gibi yap, sonrasında neden böyle oldu diye sor. Hayat kimseye bu konforu sunmuyor, sunacak olursa da başta kişiliği olmak üzere çok fazla bedel istiyor.

Vasatı aşmak için önce iyi niyetli eleştirilere kulak vermek gerekiyor. Eleştiren herkesi belli bir kalıba sokarak yaftalayınca ortada vasattan başka bir şey kalmıyor. Davaya yıllarını veren insanların sözlerine kulak vermeyip, dün gelen, yarın nereye gideceği belli olmayan, poz kesmeyi seven insanların sözleri yüzünden bugünkü duruma düştük. İllâki isim vermek gerekirse bence İbrahim Tenekeci’nin her zaman sözüne kulak verilmeli. Uzun yıllardır bu camianın içinde yer alan, istese çok rahatlıkla kimsenin hayal edemeyeceği makamlara gelebilecek olmasına rağmen bu tarz şeylere asla tenezzül etmeyen bir isim… İbrahim Tenekeci’nin çok değil son birkaç aydır kaleme aldığı yazıları okumak bile seçimin sonucunun niye böyle olduğu ile ilgili yeterince bilgi verir.

Elbette eleştirin insanı yoran, gerçekleri yüzüne vuran bir tarafı var. Fakat amacımız, hata yapmamak, yapılan hatadan dönmek ise güvendiğimiz insanların eleştirilerine kulak vermeli, hatta zaman zaman gördüğü kusurlarımızı yüzümüze söylemesini istemeliyiz. Diğer türlü hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam edersek aklımız başımıza ancak duvara çarpınca gelir. Şimdiki ortamda insanlara ulaşmak, derdini anlatmak çok zor. Basının, gazetelerin, dergilerin geleceği üzerine yazıyoruz bırak bu romantik işleri siyasetten ekonomiden bahset diyorlar. Onlara göre yazılı basın bitmiş, gelecek dijitaldeymiş. Peki, bu dijital mecra kimleri yetiştirdi, birkaç isim say dediğin zamanda kem, küm… Çünkü dijital basından anladıkları gazetelerin birinci sayfalarına bakmak ve gecekondu tarzı haber sitelerinin olta haberlerine takılmak… Ötesine ihtiyaç duymuyor, içinde bulundukları vasat onlara yetiyor… Sonrasında da niye böyle oldu(!)

İbrahim Tenekeci’nin ekibiyle birlikte aylık olarak çıkardığı İtibar Dergisi bırakın kâr etmeyi, aylık ortalama beş bin lira zara ediyormuş. Tenekeci geçtiğimiz hafta kaleme aldığı “Dergilerin dertleri” başlıklı yazısında şöyle diyordu: “Yazmakta bir sakınca görmüyorum: Ocak ayında dergimizi kapatacak, doksanıncı sayımızda veda etmiş olacaktık. Böyle bir karar aldık. Arkasında kurumsal destek olmayan dergiler için tahammül sınırını aşan bir durum söz konusu. Sonunda, ‘Bari yüzüncü sayıyı görelim’ düşüncesi baskın çıktı. Allah büyüktür. Bu kararımızdan birkaç hafta sonra tuhaf bir gelişme yaşandı. Anlatayım: Kültür Bakanlığı, yeterli şartları oluşturan dergilerden kütüphaneler için belli sayıda alım yapıyor. Bu da dergiler için can suyu oluyor. Oradan gelenle matbaa borçlarını falan kapatıyorlar. Yeni kültür bakanımızın ilk icraatlarından biri, kütüphanelere dergi alımını yüzde elli azaltmak oldu. Tasarruf tedbiri diyebiliriz. Öte yandan, hayli gereksiz ve toplumsal karşılığı olmayan işlere devasa bütçelerin ayrıldığını da biliyoruz. İşin aslını öğrenmek ve bu yapılanın neye karşılık geldiğini söylemek için bir büyüğümü aradım. Kültür meselesinden, dergilerin öneminden falan bahsettim. Biraz dert yandım. Verdiği cevabı hiç müdahale etmeden paylaşıyorum: Şu an Ankara’da bu konuyu anlatacak ve anlayacak kimse kalmadı.”

Ankara’nın İbrahim Tenekeci gibi bu davaya yıllarını vermiş insanlara kulak vermesi gerekiyor. Yoksa bu vasatı aşmamız mümkün değil. Her şeyin altında bir komplo arayarak mesafe kat edemeyeceğimiz kesindir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi
SON YAZILAR