İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Yaz bana

Yaz bana

Yaz bana. “Seninle çok ileri gittim, daha da ileri gidebilirim. Çok çok daha ileri.”  Seninle her tehlikeyi göze alıp dağlara çıkabilir, seninle “bize ait” bir patikadan yürüyebilir, seninle korkmadan uçurumla bakabilirim.

Yaz bana. “Sen benim tehlikem ve kurtuluşumsun. Ellerimi bırakma. Sana kapımı açayım, uçurumu ve kurtuluşu ellerine bırakayım. Yerimi bilmek, duracağım ve düşeceğim yeri görmek istiyorum. Yoksa korkuyorum Dağlım, büyük bir korkuya kapılıyor, dayanamıyorum.”

Yaz bana. Hatırlamak iyidir. Çünkü pek çok şey zaman içinde ufalanır, elenir, sona erer. Yaz bana ki gönlümüz hasrete, mektuplarımız zamana dirensin.

Yaz bana. Senden uzakta, “günler akşamlarını, gurup vakti gecesini” kaybediyor Dağlım. Yaz bana, beni unutma ki hasret can düşmanımız olmasın.

Yaz bana. “Senin yanında içimde iyi olan ne varsa su yüzüne çıkıyor. Değişip bambaşka bir insan olduğumu hissediyorum. Sen elimi tuttukça yüklerimden kurtuluyor ve özgürlüğümü yaşıyorum.”

Yaz bana. Merhamet ve anlayışın, yapmak için zihnimde biriken bir yığın düşünce ve eylemi sıraya koymama yardımcı oluyor.

Yaz bana. Sabah başucumuzda, bir kucak kır çiçeği bulamayabiliriz ancak bir başkasına çiçek, sıcaklık, tebessüm olma imkânımız vardır. Bana çiçek, bana sabah, bana tebessüm ol.

Yaz bana. Düşlerimde bol, büzgülü eteğinin üstüne renkli kanaviçe motifler işlenmiş bluz giyen bir sevgili var. Düşlerimde kenarlarında rengârenk menekşelerin açtığı şırıl şırıl akan bir derenin kenarında dolaşanlar var. Yazdıkların düşlerimdir Dağlım.

Yaz bana. “Kendimizi ne kadar önemsiz bulursak bulalım, hayatımızın ölümle sönüp gideceğini, aşksız yaşanan bir hayatın, hayat olmadığını biliyoruz.” Sen bana yazdıkça kıymetleniyorum. Sen bana yazdıkça hayatım aşk oluyor ve anlam kazanıyor.

Yaz bana. “Bu hayattan elimize ne geçecek: Biraz hayal, biraz sevinç, biraz da keder. Bazen de biraz aşk.” Güzel bir hayal, mahcup bir sevinç, şikâyet etmediğim bir keder olur yazdıkların.

Yaz bana. Yazdıkların ipekten bir kılıç olsun, kılıç ki gönlümü dünyaya bağlayan bağları kesiyor olsun.

Yaz bana. Kalbimiz ve gözlerimiz acıda buluştuğunda gözyaşı oluyor. Gözyaşına dönüşecek olsa da yaz bana Dağlım.

Yaz bana. Kimse kötü bir insanı yatırıp üstünü örtmez. Yazıyor olmanı yorgan yapıyor ve üşümüyorum.

Yaz bana. Bazen, “Seslerden, sözlerden, hatta hareketlerden bile bir şey anlamak mümkün olmuyor. Yanılmak her zaman mümkün.” Yanılacak olsam da yaz bana. Yanıldığım sen olasın.

Yaz bana. Bana ıssız adaların sisini, ılık, yatıştırıcı, asla sızlanmayan, yakınmayan, duygularla yumuşatılmış bakışlarını gönder. Bir gemi gönder bana, palamarı tütsülü sözcüklerin olsun.

Yaz bana. Aramaya devam ederken bulduklarım, sevdiklerim ve sonra rengârenk bir kuşun ardından bakar gibi ardından baktıklarım oluyor. Seni "kuş" misali sevmek zor. Sen, cıvıl cıvıl bir ispinoz kuşusun, tutsam susarsın, bıraksam gidersin. Git ancak susma, kanatların özgürlüğü ve aşkı taşısın Dağlım.

Yaz bana. Yazmazsan eğer, “hayatın gürültüsü ve yapma heyecanların arasında aşkımızdan eser kalmayacak.” “Aşk, kötü zamanlardan tek kurtuluş yoludur. Bizi geçmiş ve gelecekten korur… Zaman o anda, bu mutlu anda durur.” Bazen zaman dursun istiyorum ve bunu senin yazdıklarını okurken yaşıyorum.

Yaz bana. Öleceğimiz bunca kesinken uzun değil çok yaşamanın derdinde olmamız gerekiyor. Çok yaşamaksa üretmekten, paylaşmaktan yani sevmekten geçiyor. Sevmek; Kaf dağının ardındaki zümrüdü anka kuşu değil, sol göğsümüzün altında yatanın içindedir. Yaz ki kalbimi daha çok hissedeyim Dağlım.

Yaz bana. Bazen içimi dolduran boşluk duygusuna, yürek yorgunluğuna karşın, yazdıkların baharı kuşanmış kırlara açılan “bir pencere dolusu dünya” oluyor bana.

Yaz bana. “Kahkahalarla, gözyaşlarıyla, öfkelerle, kucaklaşmalarla, itiraflarla, susmalarla, atılımlarla dolu uzun bir yaşantı; kimi kez zaman akıp gitmemiş gibi geliyor insana. Gelecek, sonsuzluğa değin uzanıp gidiyor.” Geleceğimiz aşk, geleceğimiz hakikat yurdu olsun Dağlım.

Yaz bana. Bazen kalbim, en ufak bir kandilin bir ışıldamadığı harap bir ev gibi soğuk ve neşesiz oluyor. Yazman ışığım, yazman neşem oluyor.

Yaz bana. “Hiçbir posta servisinin, mektuplarımızı yerine ulaştırmayacağını bildiğimiz halde, son arzularımızı belirtmek ve birkaç tatlı söz söylemek istiyorduk. Dehşetten buz kesmiş ruhumuz, bir genç kızın göğsünde ya da kollarında bir annenin, biraz olsun dinlensin ve ısınsın diye…” Yazdıkça senin sıcaklığını, yazdıkça kokunu, yazdıkça avuçlarıma bıraktığın ellerini hissediyorum.

“Güneşten ve aşktan yanacağımız günlere” inancımı diri tutmam için yaz bana Dağlım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR