Hasan Ukdem

Hasan Ukdem

Arıdan yola çıkarak

Arıdan yola çıkarak

Hayata nereden baktığımız çok önemlidir. İnsan bulunduğu pozisyona göre yaşadıklarını yorumlar. Mesela güçlü bir adamın dünyaya bakışı ile zayıf bir adamın dünyaya bakışı farklıdır. Bu bakış açılarını doğru bir eksene oturtacak adalet sistemi geliştirmek ise devletin görev alanına girer. Adalet ise kulun tecrübelerinden öte bir teraziye ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacı karşılayacak unsur ise, insanın hakikat ile bağını sağlam kurmasından geçer. Bu da vahiyle, yani Yaratıcının sözleriyle yürümekle mümkün olur.
 
Her insanın, hatta her canlının dünya yorumu farklıdır dedik. Bunu söylerken çıkış noktamız sadece gözlemlerimiz değil tabi ki. Aynı zamanda okuduğumuz kitapları ve rehberimiz olan Allah’ın ayetlerinden de faydalandık. Kur’an’da geçen kıssalardan, kâinattaki hallerden, insan hayatından görebildiğimiz durumlardan yola çıkarak bu sonuca vardık. Canlıların eşyaya ve diğer canlılara bakışı, kendi pozisyonları ve ihtiyaçlarına göre değişiklik arz etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Burada elzem olan şey adalettir ve adalet eşyanın tabiatına uygunluk ile temin edilebilir.
 
Lev Tolstoy, Savaş ve Barış romanın bir yerinde bu konuya şöyle bir misal verir:
 
Çiçeğin üzerinde bulunan arı, bir çocuğu sokar, çocuk arıdan korkar ve arının amacının insanları sokmak olduğunu söyler. Şair, çiçeğin tacına yapışan arıyı zevkle seyreder ve arının amacı çiçeğin kokusunu emmektir, der. Arı yetiştiren adam, arının çiçeklerin polenini aldığını, sonra da onu kovana getirdiğini görür ve arının amacı bal toplamaktır, der. Arı yetiştiren bir başka insan, kovandaki yaşayışı daha yakından inceledikten sonra, arının amacı arıbeyini ve yavruları beslemek, daha doğrusu arı soyunun sürekliliğini sağlamaktır, der. Botanik bilgini, arının katmerli bir çiçekten ayrılıp ayaklarında polen tozuyla bir başka bitkiye konduğunu, orada bir birleşme oluştuğunu görür ve arının amacı budur, der. Bir başkası bitkilerin oradan oraya yayıldığını incelerken, arının buna yardım ettiğini görür ve bu yeni gözlemci belki arının asıl amacının bu olduğunu ileri sürer. Ama arının en son amacına ne birinci ne ikinci ne de üçüncü amaçlar (insanın aklı ancak bu amaçları kavrayabilecek niteliktedir.) varmış olur. İnsan aklı bu amaçlar dizisini araştıra araştıra yükselirken kendisi için en son amacın kavranılamayacak bir şey olduğunu daha büyük bir kesinlikte anlar. 
 
Evet bu parçanın son bölümü çok önemli. Burada ne kadar araştırılsa da insan için kavranılamayacak bir durumun mevzu bahis olduğunun altı çizilmiştir. İşte bizim de tecrübe yetmez dediğimiz budur. Kul, kendini yaratana kulak vermeden kendini izah edemez, dünyadaki yerini tayin edemez. Bu yüzden hakikat ile gerçek bir bağ kurabilmek için vahiy gereklidir. Vahyi anlayabilmek için de sünnete, Efendimiz ’in (S.A.V) hayatına, hadisine bakmamız kaçınılmazdır. Surelerin nüzul sebebinden, Peygamber’imizin (S.A.V) yorumundan bağımsız olmak eşyanın tabiatına aykırı düşer ve adaletsizlik olur.
 
İmanın şartlarında da gördüğümüz dinimiz bir liste halinde, meleklere, kitaba, peygamberlere, ahirete, kazaya ve kadere inanmamızı sıralar. Yalnızca kitaba inanmak yetmez. Bir tek peygambere inanmak da yetmez, bütün peygamberlere iman şarttır. Bundan da anlaşılacağı gibi, adalet her şeyin yerli yerinde olmasıyla sağlanır ve herhangi birini farklı bir yere konumlandırmak ya da yok saymak bütünü bozar. 
 
Kararlarımızı bulunduğumuz pozisyona göre vermemiz ilk görüşte normal gibi görünse de doğru değildir. Her karar hakikatle ünsiyet kurmak zorundadır. Bir ailenin, bir zümrenin, bir grubun çıkarları için adaletten ayrılmak, hakikati unutmak felakete yol açar. Arının doğayla kurduğu ilişkiye bakarken bütün boyutlarıyla gözlemlemek, düşünmek yetmez. Onu ve bizi Yaratan, bize arıyı ve diğer canlıları nasıl anlamamızı istiyorsa öyle anlamamız gerekir. 
 
 
 
Madem alıntıda arı konu edilmiş,  mesela Nahl süresine bakabiliriz: Surede uluhiyet, vahiy, öldükten sonra dirilme ve Allah’ın huzurunda hesap verme gibi dinin temel konuları ele alınmakta; ardından göklerde ve yerde Allah’ın mutlak kudretinin delilleri gösterilmekte, daha sonra O’nun nimetlerini görüp takdir etmemenin, şükretmemenin sonuçları hatırlatılarak bu hususta insanlar uyarılmakta; adalet, ihsan, sözünde durma, yemin, haram ve helâller, tövbe gibi dinî-ahlâkî konular üzerinde durulmakta; ayrıca Hz. Peygamber’e Allah yoluna davetin yöntemi hatırlatılarak adaletli, sabırlı olması istenmektedir.
 
Dünyaya bakışımızı onarmalıyız, fazla dünyevileştik.
 
Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi
SON YAZILAR