Kalabalıkların yalnızlığı
Oturmuşum
Şehrin kafelerinden birine
Karşımda kimse yok
Can ile yapayalnız, cânasız
Karşılıklı oturmuşlar
Karşılarında kimse yok
Yüzler asık, gözler manasız
Yalnızlık kötü bir duygu insanoğlu için; belki de bütün canlılar için böyledir bu. Çayında, kahvesinde, muhabbetinde bir muhatap arar insan. Hayallerini, anılarını, bugününü yarınlarını konuşabileceği, kendisiyle aynı dili konuşan bir dost, bir yaren ister yanında. Bunun olmaması kötüdür; ancak daha kötü bir şey daha var ki o insanı boğar. O da karşında birinin olmasına rağmen yalnızlık hissini içinde hissetmektir. Bir arkadaş, bir dost ya da bir sevgili, bir eş yanındadır ama seninle değildir; kafası, gönlü, düşünceleri bambaşka yerlerde dolaşıyordur. Ne acı bir durum.
Bir akşamüstü Kültür Park içerisinde bulunan Dede Bahçesi Kafem’de süs havuzunun kenarında bir masaya oturdum. İçime bir yalnızlık hissi gelip oturdu. Suların devridaimine dalmışım bir süre, henüz kararan günün içinde suların yakamozları içimdeki kasvete bir nebze teselli oldu. Etrafımda oturan, gelip geçen insanlara çevirdim yüzümü. Sonbaharın bu serin akşamında gökyüzündeki yarım ay, suyun sesi, ağaçlardan dökülmüş şuraya buraya sığınmış sarı yapraklar… hiçbiri hiç kimsenin umurunda görünmüyordu. Yan yana Kafem’e gelen sevgililer, masalarda çaylarını kahvelerini içen çiftler hiç de mutlu görünmüyorlardı. Konuşanların yüzünde kara bulutlar, sessiz oturanların ellerinde ayrı ayrı telefonlar. Asık yüzler, karamsar gözler. Neredeyse kendi yalnızlığıma şükredecektim.
Neden böyle oldu insanlar. En güzel elbiseler, son model arabalar, konforlu evler neden yetmiyor artık çağın insanlarına? Bunda otuz kırk sene evvel kerpiç evlerde, çamurdan geçilmeyen sokaklarda, yamalı elbiselerin içinde daha mutlu, daha yakındık birbirimize. Halden anlar, dertlerimizi birbirimize anlatır, acılarımızı sevinçlerimizi paylaşırdık. Sobalı evler, yer halısı, kamış yastığı, köşesi minderli odalarda insanın insana ilaç olduğu yıllar ne zaman geçip gitti bu şehirden? Sevgilerimiz, aşklarımız, hasretlerimiz niye o günkü tadında değil?
Galiba arzu ve isteklerimizin çıtasını fazla yükselttik.
Hayatı sadece bu dünyaya aitmiş gibi yaşıyoruz bir süredir. Giden dedelerimiz, babalarımız, ninelerimiz, analarımız sadece bir avuç toprak, yalnız dikili bir taştan ibaret sanıyoruz. Oysa aynadaki yüzümüz her geçen gün yaşlanıyor ve güzün ıssızlığı içimizde büyüyür.
Sevgiyle kalın.
