Süleyman Mücahit İyiyolbulan

Süleyman Mücahit İyiyolbulan

BİZ BUNALDIK

BİZ BUNALDIK

Dünya gömleği dar geliyor kefenlenmeyi bekleyen bedenlerimize. Benliğimize göre değil bencilce yaşadığımız şu dünya. Ait olmak için yaklaştıkça itildiğimiz dünya bunaltıyor bizi.

     Beş kuruş etmez bir dünyada, bozuk para gibi ömür harcıyoruz. Cebimize gitmeyen elimiz, iki kuruş harcarken titreyen ellerimiz yani biz ne kadar da bonkörüz ömür harcamada. Her gece kış uykusuna yatar gibi yatıyoruz. Saatler anlatmaya yetmiyor uykumuzu ve yataklarımızda ömür tüketiyoruz. Uyanıkken de şizofrenik bir hastaya yapılan mütemadi ilaç tedavisi gibi tok karnına bilgisayar ve televizyon gargaraları yapıyoruz ve ömür dediğin şey gelmiş geçmiş çoktan.

     Uyanın burası dünya… Cennetten kovulup düşünce dünyaya, düşünmeye başlamamız lazımdı: “biz nerde hata ettik”. O düşmenin sarsıntısıyla öyle bir bayıldık ki yetmiyor asırların takati bizi kaldırmaya. Genç ve taze vücutlarda bunak beyinlerin sahipleri olmuşuz. Bunamış bir beyin ne işe yarar ki sayıklamaktan başka.

    Saatleri ileri aldıkça ömrümüz kısalıyor, yapacak listemiz uzuyor. Yeryüzünde yaşamamız gerekirken hep havalarda uçtuk. Göklere yaklaştıkça uzaklaştık topraktan bu yüzden unuttuk toprağın altını, kabirlikleri. Ne zaman ki kemik erimeleriyle kamburlaştık ve gözlerimiz yerle buluştu, o an anlamaya başladık hayatın gayesini. Ne acı değil mi Azrail’le tanışmaya ramak kalmışken kutsal bilinci idrak edebilmek. Gençken rükuda bile durmayan alnımız,  yaşlandıkça secdeye yaklaşıyor. Halbuki biz yaşlanmadan yaşlanmalıydı gözlerimiz, öğrenmeliydi ağlamayı. Ölüm geldi ama göz pınarları kurudu.     

      Korkuyoruz. Dünya tarlasına ektiklerimizin hasadını toplayamamaktan değil toplamaktan korkuyoruz. Çamur deryasına hormonlu hasetten, nefretten, haramdan başka ne ektik? Günah damperimiz mizana yanaşınca tonajının ağır gelmesinden korkuyoruz.

        Bunaldık… Bunu anladık mı rahatlayacağız. Nakaratından başka bir şarkı ezberleyemeyecek, sonuna kadar bir şiir, bir yazı okuyamayacak kadar bunaldık. Sonuna kadar okuyamadık çünkü O’nu duvardan hiç indirmedik. Halbuki O bize inmişti. Bizimse yüreklerimize inme inmiş başka bir şey değil. Mefluç bir zihinle de insan nasıl bunalmasın kardeşim…

     Ve aslında bütün sıkıntı köprüyü geçene kadar dünyaya dayı dememizden geliyor. Köprünün adı konmalı “Sırat”. Dünyaya surat asanların geçebildiği sırattır köprünün adı. Bunu anlayabilirsek gömeceğiz bunaltılarımızı.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Mücahit İyiyolbulan Arşivi
SON YAZILAR