Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Egosistem; Ben Merkezli Evren Modeli

Egosistem; Ben Merkezli Evren Modeli

Modern dünya kendini eskitirken insanı da eksiltti ve eskitti. İnsan eskimez belki de insanlığı tekrar düşünmek gerekir azizim. Kurgulanmış ve tahkim edilmiş sistemler üzerinden, insanı bir kalıba sokan ve ona rol biçmekten çekinmeyen modern dünya “her şey daha iyi olacak, sen evrene olumlu mesajlar göndermeye devam et” derken neyi murat ediyordu acaba? Sen bir tanesin, sen harikasın, kendin ol, özgür ol, takma kafana, yalnızlığın tadını çıkar diye diye ekosistemi çökerten biz egosistemin elinde kaldık gitti.

İnsanlığı bekleyen büyük tehlikelerden bahsediyor ekran havarileri, yeni zuhur eden hastalıklardan, değişen savaş şekillerinden, teknoloji çılgınlığından ve dijital yapının kontrolden çıkmasından… Son günlerin modern hastalığı da bunlardan biri olsa gerek; yalnızlık hastalığı… Esasen tercih edilmiş, uzlet niyetiyle girilmiş, tefekkür cihetiyle kabul edilmiş yalnızlık bu durumun dışında kalır bununla birlikte yalnızlıktan ziyade “tek başına kalmak” bahsi geçen hastalığın sebebi olsa gerek. Yalnızlık sendromu diyenler de var bu mevzuya lakin temel sorun “ego” şımarması gibi geliyor bana.

“Ben merkezli evren modeli” tüketimi esas alan, bireyi önceleyen, diğerkâm olmayı boş veren modern kodlardan biri. Modern mutluluğun formülü basit: Ben mutluysam sorun yok. Geri kalanlar? Onlar da biraz kendine dikkat etsin, çok da şey yapmasın. Ne de olsa herkesin birincil görevi, beni memnun etmek, bana hizmet etmek, bana katlanmak, beni onaylamak… Bu kadar net.

İnsan dediğin artık küçük bir evren. Etrafında dönen uydular: arkadaşlar, aile, doğa, Tanrı ve tabii ki sosyal medya takipçileri. Hepsi orada, benim çarkımı döndürmek için var. Eğer biri yavaşlarsa ya da ters yöne dönerse, hemen sistem dışı kalır. Çünkü benim mutluluğumdan daha kutsal ne olabilir ki?

Aynaya baktığımda “Sen çok özelsin” diyen ses, aslında ego değil; bilinçaltı destek hattı. Sabah kahvemi içerken güneş benim için doğmalı, kuşlar benim için ötmelidir. Trafikte herkes benim acelem olduğunu anlamalı, internet asla yavaşlamamalı, insanlar ise daima beni anlamalıdır. Çünkü evrende en çok anlaşılmayı hak eden varlık benim.

Kendini yücelt diyor yüksek perdeden bir ses, sahibini bulmak istersen aynaya tekrar bak. Kendine tapmasını salık veriyor çağın tellalları. Oysa tapındığın şey bu ağırlığı taşıyamayacak kadar kırılgan ey dostum! Egon, tapındığın şey, hemen hiçbir şeyle tamam olmaz, hiçbir şeyle kemale ermez, mutlu olmaz.

İnsan aynaya bakıyor, sonra yalnızlığından şekva ederek kendiyle dertleşiyor, bir karşıya geçiyor bir kendi oluyor, konuşuyor da konuşuyor; evren, benim taleplerimi hâlâ yeterince ciddiye almıyor. Ağaçlar biraz daha eğilse, insanlar biraz daha sessiz olsa, her şey biraz daha planlı olsa ben mutlu olurdum. Tabii ki ben doğaya kulak verecek değilim, ağaç dalıymış, kuş sesiymiş, şiirmiş, ressammış… Onlar beni mutlu edemiyorsa suç onların. Ruhumla temasa geçemememin sebebi kesinlikle benimle alakalı olamaz. Egosistem çöküyor ve bunun suçlusu yine başkaları oluyor.

Oysa mutluluk “ben”le başlıyorsa, genellikle “hiç”le bitiyor. Kendini merkeze oturtan insanın etrafı zamanla boşalıyor. Çünkü herkesin etrafında döndüğü bir yıldız sandığınız kişi, aslında kendi etrafında dönüp duran bir pervane olabilir. Herkes “ben” diyor ve “biz” sesi duymaktan aciz kalıyoruz.

İnsan, ancak kendinden kurtulduğunda gerçek bir varoluşa erişir. Aynaya değil, pencereden dışarı bakabildiği gün başlar insanlık serüveni. O pencerenin ardında bir ağacın serin gölgesi, bir çocuğun gülüşü, bir kuşun uçuşu varsa; insan, kendisi olmaya orada başlar.

Mutluluk içe kıvrılarak değil, dışa açılarak gelir. Kendi iç sesimizi duymak güzeldir elbette, ama o ses yankıdan ibaretse bir mağaranın içindeyiz demektir. Oysa hayat, başkasının hikâyesine kulak kabartmakla başlar.

Sanat bu yüzden vardır. Din bu yüzden vardır. Doğa bu yüzden hâlâ konuşur. Çünkü hepsi bir şeyi söyler durur: “Sen, sadece kendin değilsin.” Kendinden kurtulan insan, başka bir dünyaya uyanır. O dünyada “biz” vardır. Orada bir annenin gözyaşı görülür, bir çocuğun suskunluğu duyulur, bir dostun yorgunluğu anlaşılır. O dünyada Tanrı bir ihtiyaç anının değil, sürekli bir temasın adıdır. Tabiat, sadece dekor değil, ruhu dinlendiren bir muhataptır. Evet, insan ancak kendinden geçtiğinde insandır. Ve mutlu olmak istiyorsa önce kendinden biraz eksilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi

Çok Kalabalık Çok Soğuk

29 Kasım 2025 Cumartesi 00:03

Son Bilet

08 Kasım 2025 Cumartesi 00:01

Bilmek neyi bilmek

01 Kasım 2025 Cumartesi 00:03

Yarım Simit Yarım Beyit

25 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Susmak da “İyi” Olmaya Dahil mi?

18 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Neslin İnşası

11 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Yapbozun Son Parçası

27 Eylül 2025 Cumartesi 00:03

İşte Bitiyor Yaşamak Kavgası

20 Eylül 2025 Cumartesi 00:01

Gençliğin Değeri Değerlerin Gençliği

13 Eylül 2025 Cumartesi 00:03