Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci İşte Bitiyor Yaşamak Kavgası

İşte Bitiyor Yaşamak Kavgası

Ne kadar kısa hayat ne kadar geçici… Kime göre ve hangi tartıyla ölçtük kısalığını? An geliyor geçmek bilmiyor zaman, bir hastane koridorunda bir mezar başında sonra bakıyorsun vakit bitirip tüketmiş seni, harcamış ve sona gelmişsin.

Hayat kısa… Bu cümleyi ne kadar çok duyduk ve söyledik. Her defasında derin bir nefes çekip ağırlığı ile yüz yüze geldiğimiz bu cümle… Duymaktan bıkmayız belki ama içimizi ürpertir, bir an durup düşündürür, onun ağırlığı omuzlarımızı çökertebilir.

Zaman, su gibi kayıp giderken biz farkında olmadan biriktiriyoruz: sevgilerimizi, acılarımızı, hatalarımızı, yarım kalmış sözlerimizi. Ve aslında, ömür dediğimiz şey tam da bu birikimlerden ibaret oluyor ve bakiyesi bize kalıyor.

Her gün bir yaprağını daha döken ağaçlar gibiyiz, mevsim hep güz mevsim hep hazan. Gün gün tükeniyor ömrümüz, dün çok uzak ve ölüm çok yakın artık. Neyin kavgasını verdiysen o kalıyor düşmeyen. Yaprak ağacını terk etmeye dünden hazır ve razı mıdır baharda açmaya? Tam da bu çıkmaz gibi anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyoruz hayatı; fakat o, her seferinde başka bir yüzünü açıyor bize. Ne zaman “çözdüm” desek, başka bir muamma bırakıyor kucağımıza.

Geçici bir ömür yaşıyoruz. Dün vardık, yarın olmayacağız, dünle yarın arasında bugün var elimizde. Ne servetler kalacak ne makamlar bize. Bittiğinde geriye yalnızca “adımız” kalacak o da unutulup gidecek zamanla. İnsanların hafızasında kalan, kim olduğumuz değil; gönüllere dokunup dokunmadığımız olacak. Hatıralarımız, sevdiklerimizin zihninde yankılanan sesimiz, kalplerinde bıraktığımız izimiz, işte hepsi bu. Mamafih bunun bize faydası olacak mı o da muamma. Varsa ümidimiz, adımızı anınca dile gelecek dua…

Gönül yurdu mühim azizim, kırmadan incitmeden var olabilmek bir gönülde. Yuvanı yurdunu bu gönülle görebilmek, emeğini, sevgini, gayretini vermek, can verip candan gelerek yaş alabilmek…

Çıkarsız ve hesapsız “iyi” olabilmenin gayretiyle yaşamak, hırstan, riyadan, yalandan dolandan uzak yaşamak, insanca yaşamak bir gönül yapmanın kıymetini bilerek yaşamak… Zira dünya fani, ömür geçici, ana babanın gönlünde, evladın gönlünde, sohbetine vardığın dostun gönlünde kalabilmek… Gönüllere dokunanların adı zamanın rüzgârında bile kaybolmuyor, hatırası var, aynı sofrada bir ekmeği bölüşmek var, bitip giderken ömür, yan yana yürümek var.

Sevdiğimiz kadar yaşıyoruz belki de ve sevildiğimiz kadar. Acı çektiğimiz kadar hissediyoruz. Hayal ettiğimiz kadar yola çıkıyoruz. Bazen bir çocuğun gülüşünde, bazen bir dostun sessizliğinde, bazen de kendi içimizin karanlık dehlizlerinde buluyoruz hayatın ince sırrını.

Velhasıl ömür tükeniyor… Geriye sadece tükenen günler değil, yolculuğa kattıklarımız da kalıyor. Ve belki de hayat dediğimiz şey, tam olarak bu: tükenen ile kalan arasındaki o ince, görünmez çizgi ve buna “yaşamak kavgası” diyor birileri çizgiyi bitirense tek bir nokta paşam…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi

Çok Kalabalık Çok Soğuk

29 Kasım 2025 Cumartesi 00:03

Son Bilet

08 Kasım 2025 Cumartesi 00:01

Bilmek neyi bilmek

01 Kasım 2025 Cumartesi 00:03

Yarım Simit Yarım Beyit

25 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Susmak da “İyi” Olmaya Dahil mi?

18 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Neslin İnşası

11 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Yapbozun Son Parçası

27 Eylül 2025 Cumartesi 00:03

Gençliğin Değeri Değerlerin Gençliği

13 Eylül 2025 Cumartesi 00:03

Milletin Değeri, Değerlerin Milleti

30 Ağustos 2025 Cumartesi 00:01