İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Elin Elimde Olsun, Elin Kalbimde

Elin Elimde Olsun, Elin Kalbimde

Dağlım, zifin çiçeğim…
 
Kadere inandım ve seni kaderim gibi sevdim Dağlım. Bana düşen, sana tebessüm olmak ve bizleri var eden Rabbimize her vesileyle şükretmekti. Bana düşen sevgimizi dile getirirken asi olmak değil seni, kendimi ve okuyanları merhamete, şefkate ve kalplerimize çağırmaktı. Sen değil miydin,  “Vatanım kalbim bunu anlıyorum. İnsan ki vatanında özgürdür.” diyen. Ben senden önce senin özgürlüğünü sevdim Zifin çiçeğim. Ben kaderimi sevdim.
 
“Bir çiçeği dalından çeker koparırsan, dal yine yerine döner. Aynı şey yürekteki sevgiler için doğru değildir.” Yüreklerimizin dal olmadığını, yüreklerimizin kırıldığını, yüreklerimiz “kabe” olduğunu nasıl unuturuz Dağlım. Ah Dağlım, özgürlüğümüz yoksa sevgimiz de yoktur. Ki insanın en özgür olduğu şeyde sevgisi değil midir? Kimi sevip sevemeyeceğimiz kalbimizin kararıdır ve kalbimize müdahaleye de kimsenin gücü yetmez. Sever görünürüz, susar görünürüz, alışmış görünürüz, söyler görünürüz, oynar görünürüz… Görünürüz Dağlım, görünürüz de, bir türkü tutar tüm bu görünmelerimizi yalanlar: “Girebilsen bu sinemde neler var, gülüp oynadığım ele karşıdır.”
 
“Çocukken misafirliğe gittiğimiz günleri pek severdim. Eve dönüşlerimizde gökyüzünde ayı yoklardım. Oradaysa eğer mutlu olurdum. Değilse kaldırım taşlarının çizgilerine basmamaca oyunu oynardım.
 
Ay, eve dönüş yolumda, oyun arkadaşımdı. Ne yöne gitsem oraya meylederdi. Koşuyorsam o da koşar, durduğumu anladığında ise hemen dururdu. Ne yaparsam taklit ederdi. Neden sadece beni taklit ediyordu. Ya da ben olmadığım zaman başkalarını da takip ediyor muydu?  "Başkalarına". Merak edip sordum. Onları da takip ediyormuş. Ama neden? O benim gizli arkadaşımdı. Öyle sanıyordum. Küsmedim benden başka arkadaşları da olabilirdi. Hakkıydı. Onu anladım. Yıldızlarla oynamıyordu. Canı sıkılıyor olmalıydı. Tabi ki bir sürü oyun arkadaşı olsun isterdi. Gizemliydi, onu seviyordum. Beni takip ettiğinde aslında biraz da korkuyordum. Bunu nasıl yaptığını hiç anlayamıyor hep merak ediyordum. Eve gelince doğruca balkona koşuyor son selamımı veriyordum. Bir dost gibi beni orada beklediğini bilmemin verdiği güvenle yatağıma giriyordum. Gün içinde oynamam gereken oyunları büyük bir heyecanla oynayıp o günkü çocukluk görevimi yerine getirmiş olmanın verdiği huzurla uykuya dalıyordum. Ay oradaydı, ay dosttu, ay arkadaşımdı.
 
Ay çok uzak ve çok büyüktü. Bilmiyordum. Çocuktum.
Uzak neydi? Bilmiyordum. Çocuktum.
Kelimelerin ağırlığını taşıyan bir kalp yüzünden uyuyamamak neydi bilmiyordum. Çocuktum.
Kalbim hafifti. Bu yüzden her gün beni uçuran hayaller kurardım. Çocuktum.
 
Anladım.
"Dağlım”, bir çocuğun Rahman olan Rab eliyle taze ıslatılmış kalbiydi.
Anladım.
"Dağlım" arayışın adıydı.
Her yerde 
Her seste
Her düşte
Her ümitvar kelimede o vardı.
Ruha esen rüzgâr oydu.
Katılaşan kalplerimizi yumuşatan, bir yetim başını okşamak "Dağlımdı.”
"Dağlım" sırları denize emanet ederken dalgaların kıyıda çıkardığı o sesti.
Ay, "Dağlımdı.”
 
Zifin çiçeğim… Âlemde her ne varsa, gözyaşlarımız ve kelimeler… Türküler ve hasret… Sen ve ben… Her şey Rabbimizin. Her şey kalbimizde, her şey vatanımızda.
 
Zifin çiçeğim…“Aşk olağanüstü bir çiçek” ve kelimelerin olanaksızlığında. “Bir ucu gizeme” diğer ucu kalbimizin derinliğine dayanıyor. Ellerin ellerimde, birbirimize öylesine yakın, birbirimize öylesine uzak… Senin yanında sessiz, şımarık, kalbimi hissederek –bir rüyanın içinde- otururken, elinin sıcaklığını duymak beni nasıl da mutlu ediyordu. Ellerin annem, ellerim merhamet, ellerin sevmek oluyordu Zifin çiçeğim.
 
Bazı insanların yanında susarız Dağlım. Bu başka bir keyiftir. Kelimeler ne söylerse söylesin hep daha fazlasını hisseder ve yaşarız. Kelimelerle değil sevdiğimiz için anlaşırız.
 
Şimdi şu gecenin içine, şu mor bir koyuluk içinde duran dağlara doğru yürüsek… Bir çadırı, çoban ateşini, bir battaniyeyi ve ay’ı paylaşsak seninle…
 
Bir yerlere yazdığım notları buluyor, bazen ne zaman yazdığımı hatırlamıyor olsam da öylesine mutlu oluyorum ki. Yazmışım: Seni sabaha, seni güneşe, seni sisler içindeki kalmış yaylalara benzetmişim. Sisin içinden çıkıp geliyorsun. Yüzün temiz ve güzel. Taze bir merhamet taşıyor bakışların. Elimi tutuyorsun.
 
Elin elimde olsun Zifin çiçeğim. Elin kalbimde.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR