Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

Hafız İsmail (78)

Hafız İsmail (78)

Hafız İsmail’in Cuma hutbesinde; “oturak âlemi” hakkındaki vaazı adeta belleklere kazınmıştı. Üç beş kişi bir araya geldi mi bu vaazı ve hafız İsmail’in Ayvaz ağa ile tam Ali’nin melanetine karşı başlattığı mücadeleyi konuşuyordu. Sigara dumanının gri renge boyadığı tavana gözünü diken muhtar kara Mustafa; “Bugüne kadar böyle yürekli bir imam gelmedi bu köye. Bu belayı def etmek için hepimiz hafız İsmail’in arkasında yer almalıyız.” Dedi. Köse bakkal, “He valla doğru söyledin.”Diyerek muhtarı tasdik etti. Ayvaz ağanın arkadaşı süslü Osman, durduk yerde bir kahkaha atarak; “Bu işler o kadar kolay mı? Siz Ayvaz ağa’yı tanımamışınız her hal.” Diye söylendi. “Ayyuka çıkmış bu ahlaksızlığın yanında mı, yoksa karşısında mı yer alacağız.”Diyen bakkal İbrahim, tüm dikkatleri üzerine çekti. Kaşınan sırtını iki de bir sıra yastığına sürtüp iştahla sigarasını tüttüren müstahdem Hamit; “Hayal görmeyin yarenler. Hiç birimiz ne Ayvaz ağa ile ne de tam Ali’yle baş edebiliriz.” Deyince, sinirine hâkim olamayan muhtar kara Mustafa; “Hep senin gibi korkaklar yüzünden bu hale geldik.” Diye gürledi. Ortam birden gerildi. Hem yaşça küçüğü hem de akrabası olan muhtar Kara Mustafa’nın kendisine bağırarak onu korkaklıkla suçlaması müstahdem Hamit’in kanına dokunmuştu. Muhtar kara Mustafa’ya aynı sertlikte; ”Hadi bakalım muhtar hodri meydan, görelim kim korkak, kim değil.” Diyen müstahdem Hamit, odanın sessizliğe bürünmesine sebep oldu. Köse bakkal adıyla bilinen bakkal İbrahim’in; “ Komşular, böyle bağırıp çağırmayalım bir birimize. Biraz önce dediğim gibi saflarımızı belirleyelim. Ya hafız İsmail’in yanında olacağız, ya da neme lazım deyip kulağımızın üstüne yatacağız.”Dedi. Muhtar kara Mustafa yeniden söz alarak; “Arkadaşlar bakkal İbrahim doğru diyor. Karar verelim o zaman; hafız İsmail’e destek olup köyümüzdeki bu rezaletle mücadeleye var mısınız? Diye sordu. Oradakiler hep bir ağızdan sanki komutan’a cevap verirmişçesine; “Varız!” Diye bağırdı. Sohbete son noktayı; “Gazamız mübarek olsun!”Sözüyle koyan muhtar kara Mustafa, köy tarihinde belki de ilk kez böylesi bir kararın alınmasına vesile olmuştu. Yüzler gülüyordu. Artık karar verilmiş ve yola çıkılmıştı. Gerisine Allah kerimdi.

                Her zamanki saatinde mektebe gelen hafız İsmail, gördüğü manzarayla neye uğradığını şaşırdı. Mektebe girip çıkması bir oldu. Avluda birkaç defa tur attı. İçinden, nerede bu talebeler diye mırıldandı. Şaşkınlığı büsbütün artmış, canı sıkılmıştı. Yirmi talebeden hiç biri gelmez miydi? Mektebin önündeki söğüt ağacına sırtını dayayıp bir müddet oturdu. Ses seda yoktu. Ne gelen ne giden görünüyordu. Ayağa kalkacağı sırada başı döndü. Ayağa kalkmaktan vazgeçti. Ne olup bittiğine anlam veremeden öylesine sağa sola bakındı. Tekrar ayağa kalkmayı denedi. Şimdi daha iyiydi. Hızlı adımlarla mektebe birkaç yüz metre ilerde bulunan Gazi çavuş’un evine doğru yürümeye başladı. Gazi çavuş’a gel gör mektebin halini diyecek, ona dert yanacaktı. İçi daraldı. Morali bozuldu. Böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyordu. Bu işte Ayvaz ağa ile tam Ali’nin parmağı mı vardı?  Mücadele sabır gerektirirdi. Madem bu yola çıkmıştı, sabır ve azimle hedefe varmalıydı. Hocası Şükrü Efendi her zaman; “İyilik ve güzelliğe ulaşmak için yola çıkan yolda kalmaz.” Derdi. Bu mücadele, köyü ve köylüyü huzur ve güzellikle buluşturma mücadelesiydi. Sonunda bedel ödemek olsa da, geri adım atmamalı şer cephesine karşı elinden ne geliyorsa yapmalıydı.   (devam edecek)

                Sağlıcakla kalınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR