Şerife Oktar

Şerife Oktar

Hâkka- Meâric- Nûh

Hâkka- Meâric- Nûh

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adı ile

69.Hâkka

Sûre ismini başındaki “el-hâkka” kelimesinden alır. “Hak, hukuk, hesap, her şeyin ortaya çıkacağı, gerçekleşeceği gün” anlamlarına gelen bu kelime, daha ziyade önceden haber verilen bir sıkıntı veya musibetin başa gelmesiyle ilgili olarak kullanılır. Kıyamet gününde haşir, mîzan, hesap, cezalandırma, mükâfatlandırma gibi Allah’ın önceden haber verdiği durumlar tahakkuk edip bütün ameller yerli yerinde karşılığını bulacağından kıyamet gününe bu isim verilmiştir. Ayrıca “yaptığının karşılığını bulmak” anlamında peygamberlere inanmayan geçmiş kavimlerin yok oluşunu anlatmak için de kullanılır.

Ahmed b. Hanbel’in kaydettiği bir rivayete göre Hz. Ömer şöyle demiştir. “Müslüman olmadan önce Hz. Peygamber’le tartışmak üzere evden çıkmıştım. Mescid-i Harâm’a vardığımda baktım ki Resûl-i Ekrem benden önce gelmiş. Arkasında durdum, Hâkka sûresini okumaya başladı. Kur’an’ın üslûbuna hayran kalmıştım. Kendi kendime Kureyş’in dediği gibi bu şairdir diye düşündüm. Tam o sırada, ‘O bir şair sözü değildir’ (âyet 41) âyetini okudu. Bu defa içimden öyleyse sihirbazdır dedim; hemen, ‘O bir sihirbaz sözü değildir’ (âyet 42) âyetini, ardından da sûreyi sonuna kadar okudu. İşte o günden sonra İslâm’ın sevgisi kalbimde yer etmeye başladı” (Müsned, I, 17-18). İbn Kesîr’in, bu olaya dayanarak Hz. Ömer’in müslüman olmasını sûrenin nüzûl sebepleri arasında göstermesi (Tefsîrü’l-Ḳurʾân, VIII, 245) tartışılabilir.

*Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki, Kur’an elbette değerli bir elçinin sözüdür.O bir şair sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!O bir kâhin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!O, âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir. Hakka 38-43

70.Meâric                                                                   

Adını üçüncü âyette geçen, “merdiven, çıkılacak yer, yükselme derecesi” anlamındaki mi‘rec (ma‘rec) kelimesinin çoğulu olan meâricden alır.

Bir önceki Hâkka sûresinde âhiret gerçeği daha çok o günün korku ve dehşeti tasvir edilerek anlatılırken Meâric sûresinde bu gerçek farklı tablolarla ortaya konulmuştur. Sûrede kıyamet ve âhiretle ilgili olarak Kur’an’ın bildirdiklerine inanmayanlara yönelik uyarılar, Allah’ın büyüklüğü, bazı kıyamet tasvirleri, inkârcı insanın menfi tabiatı ve cennetle ödüllendirilecek müminlerin belirgin vasıfları hakkında kısa açıklamalar yer almaktadır.

İlk bölümde Allah’ın bildirdiği azabın mutlaka geleceği, buna karşı konulamayacağı bildirilir ve azabın gerçekleşeceği günün dehşeti etkileyici bir üslûpla tasvir edilir. O gün herkesin yalnız kendisiyle meşgul olacağı, hiçbir dostun bir başka dosta yardım edemeyeceği, suçluların kendilerini kurtarmak için en yakınlarını bile gözden çıkaracağı bildirilir. İnsanın doymak bilmeyen bir mal hırsına ve bencillik duygusuna sahip olduğunu belirten ifadeler (âyet 18-21), özellikle o dönemdeki Mekke toplumunda bu durumun ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir.

İkinci bölüm (âyet 22-35), müminlerin aşırı hırs ve bencilliklerini aşmalarını sağlayan, böylece onlara ahlâkî bir olgunluk kazandıran bazı üstün özelliklerini ve davranışlarını ortaya koyan âyetlerle başlamaktadır. Bunlar düzenli namaz kılma, mallarında ihtiyaç sahiplerinin hakları bulunduğunun bilincinde olma, âhiret gününe inanma, namus ve iffetini koruma, emanete riayet etme, verilen sözlere sadık kalma, şahitlikte dürüst davranma şeklinde sıralanmakta, bu özelliklere sahip olanların cennetle ödüllendirileceği belirtilmektedir.

Sûrenin üçüncü bölümünde (âyet 36-44) inkârcıların Hz. Peygamber’e doğru koşarak başına üşüşmeleri ve ondan duyduklarını hayretle karşılayıp alaylı tarzda birbirleriyle konuşmaları kınanmaktadır. Bu bölümde yer alan, “Onlardan her biri cennete gireceğini mi umuyor?” meâlindeki 38. âyet, müşriklerin Resûl-i Ekrem’i dikkatle dinlememeleri ve söyledikleriyle alay ederek birbirlerine, “Muhammed’in dediği gibi eğer şunlar cennete girecekse muhakkak ki biz onlardan önce gireriz” demeleri üzerine nâzil olmuştur (Vâhidî, s. 250). Sûrenin son âyetlerinde Hz. Peygamber’i teselli eden bir üslûpla inkârcıların âhirette içine düşecekleri acıklı ve alçaltıcı durum anlatılmaktadır.

* Birisi, huzuruna yükselmenin birçok yolu bulunan Allah katından inkârcılar için gelecek olan ve hiç kimsenin savamayacağı azabın gelmesini istedi.Mearic 1-3

71.Nûh

Muhtevasında Hz. Nûh’un Allah elçisi olarak görevlendirilmesinden ve tebliğ faaliyetlerinden söz edildiği için sûre bu adla anılmıştır.

Birinci bölüm (âyet 1-20), Hz. Nûh’un kavmine peygamber olarak gönderildiğini ve kendilerine elem verici bir azap gelmeden onları uyarmakla görevlendirildiğini ifade eden âyetle başlar. Ardından Nûh’un kavmine hitap tarzına temas edilerek onları putlara değil Allah’a kulluk etmeye, O’na saygılı olmaya ve kendi nübüvvetini benimseyip yanında yer almaya çağırdığı belirtilir.

Sûrenin ikinci bölümü (âyet 21-28) Hz. Nûh’un kavmi hakkında rabbine olan şikâyetiyle başlar. Zira Nûh uzun yıllar (el-Ankebût 29/14) kavmiyle birlikte bulunarak kendilerini hakka çağırmış, fakat onların büyük çoğunluğu servet ve taraftar sahibi inançsızların yanında yer almış, çeşitli hile ve tuzaklar kurarak Nûh’u susturmak istemiş, Ved, Süva’, Yegūs, Yeûk, Nesr diye isimlendirilen putlara tapmayı sürdürmüş ve birçok kişiyi hak yoldan saptırmıştır. Bölümün son âyetlerinde Hz. Nûh’un, ıslah olmayacağı kanaatine vardığı bu insanların yok edilip nesillerinin kurutulmasını Cenâb-ı Hak’tan talep ettiği, bunun üzerine onların suda boğulduğu ifade edilir. Sûre Hz. Nûh’un kendisinin, anne ve babasının, aile fertlerinden mümin olanların ve kadın erkek bütün müminlerin bağışlanmasını, zalimlerin ise yok edilmesini istediği bir dua ile son bulur.

Hz. Nûh ilâhî vahye dayanan çağrıyı etkin bir şekilde insanlara ilk tebliğ eden, Kur’ânî beyanın zâhirî mânasına göre kavmi içinde 950 yıl kalan azimli ve iradeli bir peygamberdir. Israrlı tebliğ ve irşad faaliyetlerine rağmen muhataplarının büyük çoğunluğu çağrısına uymamıştır. Bunun sebebi Nûh kavminin dünya servetine boyun eğip çok tanrılı inançtan ayrılmamak, inatçı ve kibirli olmak, ruhî yeteneklerini gerçeğe karşı kapalı tutmaktır.

* Rabbim! Beni, annemi babamı, inanmış olarak evime girenleri, mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla, zalimleri ise daima helâk et.” Nuh 28

Rabbim tuttuğumuz oruçları kabul etsin. Ramazan ayını bizden şikayetçi değil bize şefaatçi kılsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şerife Oktar Arşivi
SON YAZILAR