Hasan Ukdem
Hasan Ukdem Kökünü dikey sal

Kökünü dikey sal

Hayat bilimden öndedir.

Einstein

Bazen okullara gidiyoruz ve öğrencilerle sohbet ediyoruz, oralarda genellikle gençlere söylediğim bir şey var: eğer iyi bir insan olmak istiyorsanız, çok okuyun, mesleğinizde iyi olmak istiyorsanız yine çok okuyun, şair ya da yazar olmak istiyorsanız daha da çok okuyun.

Yalnız buradaki okuma sözcüğünün anlamını sadece kitap ya da yazılı bir metni okumak olarak algılamayın ve bu okuma eylemini genişleterek, doğayı, insanı ve kâinatı okumak olarak da düşünün. Çünkü üzerinde yaşadığınız dünyayı, etrafınızdaki insanları ve yaşanan hayatı okumayı bilmez ya da ihmal ederseniz hiçbir alanda başarılı olma imkânınız olmaz. Bunu söylediğim zaman, peki bu nasıl olacak? diye bir soruyla karşılaşıyorum. Bu öncelikle iyi bir gözlemle ve sıkı bir araştırmayla olabilir ancak.

Gözlemle hayatta neyin nerede olduğunu ve eşyanın hal dilini anlamayı öğreniriz; araştırmayla da bütün olup bitenlerin akışını öğreniriz. Mesela bir parkta oturuyoruz, çevremizde çeşitli bitkiler var, en gözümüze çarpan ağaçlardır diyelim. Yeşil yapraklarını taşıyan dalları ve o dallara konan kuşları hemen görürüz. Sonra gölgeleriyle insanlara sığınma ve dinlenme imkânı sunduğunu fark ederiz. Bunlar hemen görülebilen halleridir şimdi biraz da araştıralım bakalım; kitaplara, ansiklopedilere, daha basiti internetten ağaçlar hakkında bilgi veren sitelere bakalım. Benim elime hemen geçiveren bilgi şu mesela: Kimi ağaç türlerinin kökleri dikey değil yatay ilerler. Haliyle, çevresindeki diğer bitkileri yok eder. Başkalarının yaşamasına müsaade etmez, onları bağlar. Genellikle meyvesi olmayan, kerestesi de makbul sayılmayan ağaçlardır bunlar. Şimdi bu gözlem ve araştırmanın sonucunda okumamızı verimli bir hale getirmek için düşüncemizi çalıştırmamız gerekiyor ki bize bir şeyler katsın.

Derinliği olmayan, yani dibe doğru kök salmayan ağaçlar, aynı zamanda meyve de vermiyorlarmış. Üstelik keresteleri de makbul değilmiş. Bunu insanlar üzerinden düşünelim, meyve vermeyen ağaçları, çevresine yararlı olmayan insanlar olarak değerlendirelim.

Çalışmayan, tembel tembel dolaşanlar genellikle yana doğru kök salan ağaçlar gibi etrafına zarar vermeye başlarlar; suça ve günaha meyilli bir hayata sürüklenirler. Zira bedenlerindeki enerjiyi bir şekilde harcamaları gerekli, yoksa nasıl yaşamlarını sürdürebilirler ki? Çalışan insan, ister istemez bir meyve verecektir, yaptığı iş, yürüdüğü yol gayretinin halis olmasıyla birleşince mutlaka bir ürün verecektir. Burada boşuna kürek çekenler de olabilir ki onlardan biri olmamak için yaptığımız işi bilinçli yapmalıyız. Çok fazla dallandırıp budaklandırarak değil, özellikle işimiz veya ilgimiz dahilinde okumalar yapmalıyız. Montaigne, “bilgi peşinde koşan insan, yüzdüğü sularda avlanmalıdır” der. Burası çok önemlidir. Yaptığımız işte başarılı olma şartı, o işin gerektirdiği tecrübeyi edinmemizi ve yeteneğimizi geliştirmemizi ister bizden. Gündemi takip etmeyen gazeteci, antrenmansız sporcu, müfredatı okumayan öğretmen nasıl başarılı olma imkanına sahip olamazsa bizlerde yürüdüğümüz yolda zahmetsiz bir konfora ulaşamayız.

Çağ ne kadar ilerlemiş olursa olsun, teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, başkaları ne çok yol kat etmiş olursa olsun, benim kemalime doğrudan bir faydası olamaz. Çünkü her insan kendi kemalini ancak kendi çabasıyla elde edebilir. Soren Kierkegaard, “hakikat yoksunluğunu ancak kendim keşfedebilirim, çünkü bütün dünya bilse dahi o ancak ben keşfedersem keşfedilmiş olur, daha önce değil” diyor. Bilgi her insanda aynı durmayabilir, çünkü her insanın bir algısı vardır ve bu algı dünya görüşünden etkilenir. Din bu yüzden vardır, Allah bu yüzden peygamberler gönderir ve onları vahiyle aydınlatır. Kimse başkasının imanıyla cennete gidemeyeceği gibi, başkasının bilgisini kendi süzgecinden geçirmeden ve o bilgiyi kendi malı etmeden kemale eremez. Bütün okumalar, bütün sanatlar, bütün kâinatta olup bitenler aynı hakikatin imgelerinden başka bir şey değildir. Bütün şairler Allah’ın yarattığı alemi, yine Allah’ın verdiği duygu ve idrakle anlatırlar. Bunu bütün meslek dallarına, bütün sanat türlerine uyarlayabiliriz. Einstein’den alıntıladığım epigraftaki söz de tam bunu söyle, zira bilim hayatı izlemektedir. Bilimin söylediği hiçbir şey, vardığı hiçbir çıkarım hayatın dışında değildir.

Başlangıçta bahsettiğim okuma tavsiyemi işte bu sebeple sürekli tekrar ediyorum, bundan sonra da edeceğim. Hiçbir başarı okumadan elde edilemez. Bu okulda okumak değil sadece, hayatın bütün safhalarında ölüme kadar sürecek bir okumadır.

Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi