Kısıtlı gökyüzü altında
Önümüzdeki manzarayla aklımıza gelip giden düşünceler arasında garip bir bağlantı vardır. Geniş düşünceler geniş manzaralara; yeni düşünceler yeni mekanlara ihtiyaç duyar. Bazen kendimize dair derin düşüncelere dalarız, düşünceler güç kaybeder ve düşecekmiş gibi olur; fakat yeni bir manzara onları canlandırır.
Alain de Bolton
Okuduğum kitaptan başımı kaldırdım ve pencereden dışarı baktım. Sarı yapraklarını dökmüş ağaçlarda bir karga dallarına inip inip çıkıyordu. Hava kapalı, olası bir yağmur gökyüzünün bulutlarında yağmak ile yağmamak arasında bir yerde duruyordu. Başımı kaldırıp gökyüzüne daha geniş bir şekilde bakmak istedim ama etraftaki apartmanlar buna izin vermedi. Yukarıya aldığım paragrafı okumuştum ve aklımdan geçen düşüncelerle önümdeki manzara arasındaki bağı çözmeye çalıştım. Aslında bambaşka şeylerdi; fakat manzara düşüncelerin ufkunu genişletiyor ya da daraltıyor olmalıydı. Günümüz insanının ne kadar dar düşündüğü geldi aklıma. Fevri hareketler, ani çıkışlar, içinde düşüncenin, fikrin, bilginin olmadığı tartışmalar. Bu apartmanlar sadece manzaramızı kapatmıyor, aynı zamanda düşüncemize de hudut koyuyor olmalıydı. Zira çocukluğumun geçtiği toprak damlı kerpiç evler tek katlı, en fazla iki katlı evlerden oluşuyordu. O günün insanında bugün sıraladığımız olumsuzluklar yok denecek kadar azdı. Ve en okumayan yazmayan insanın bile öyle güzel laflar ettiğini, geniş bir bakış açısına sahip olduğuna çok kereler şahitlik ettiğimi hatırladım. Demek ki şehirleşmemiz insan fıtratına muhalif bir bakışın ürünü diye düşündüm.
Aklıma dedelerimizin gökyüzüne bakmak sünnettir dediği geldi; tebdil-i mekânda ferahlık vardır diyen atasözü geldi; Turgut Uyarın göğe bakalım mısrası geldi. Ve şehirleri imar eden mimarların, kent bilimcilerinin, hatta belediye başkanlarının derin bir kültürden, doğru bir tarih bilgisinden ve dini literatürden beslenmeleri gerekliliği kaçınılmaz diye düşündüm. Çünkü yaşadığım şehre baktığım zaman gördüğüm şey beni üzüyor. Yok olan eski mahalleler, değişen sokaklar, gelişen caddeler bana endişe veriyor. Okumak bilginin miskalini artırıyor ama düşünmek geniş ufuklara ihtiyaç duyuyor.
Bilim adamlarımız, gönül insanları olmadıkça salt bilgi mekanları konforlu kılabilir ancak ruhların hapishanesi olur; oluyor. Sahi bizim Alperenlerimiz vardı değil mi? Onların bu konuyla bir alakaları var mı acaba? Geniş bir mekâna geçip bir düşünelim.
Sevgiyle kalın.
