Muşmal Hoca’dan Su Misali
Bugün sizlere prof. Tarihçi, Yazar ve Şair Hüseyin Muşmal’ın son kitabı Su Misali kitabından söz edeceğim. Kitap yirmi beş yıllık bir dönemi geriye giderek anlatı tarzıyla bir hatıra, bir gözlem ve bütün bunların yanı sıra bir duygu aktarımı olarak tanımlanabilir. Su Misali’nin ilk tanıtımını yazarın önsözünden aldığımız bir pasajla yapalım:
“,,,genel itibariyle genç yaşlarımda onu kaybetmiş olmanın verdiği baba hasreti, memleketimden uzak kalmanın getirdiği sıla özlemi, çocukluk ve gençlik hatıraları ile yaşadıklarım karşısındaki duygu ve düşüncelerimi yansıtmaktadır. Aralarında uzak veya yakın bölgelere yaptığım gezilerdeki izlenimlerimi ele aldığım seyahat yazıları da bulunmaktadır. Eserde güncel konularla ilgili düşüncelerimi içeren bazı yazıları da görmek mümkündür. Nihayetinde bu eser, bilimsel bir çalışma olmaktan uzak, edebî alanda herhangi bir iddiası olmayan bir içeriğe sahip olarak insan olmanın getirdiği bazı duygu ve düşüncelerin kâğıda dökülmüş örneklerinden oluşmaktadır.”
Hüseyin Muşmal kendine has üslubuyla kitabını sayfalarından okuyucusuyla birlikte kâh bir köy odasına, kâh bir hatıralarını anlatan gazinin sohbetine, kâh bir babanın ilk çocuğunu beklerken ki heyecanına karışıveriyor. Yoklukların, yoksunlukların, bir iskarpin ayakkabısının bir gençteki uyandırdığı tarifsiz duyguların yaşadığı yıllara alıp götürüyor her satırında bizleri. Bugünkü gençliğe anlatmamız mümkün değil belki o yoksul köyleri, o mahsun çocukları, gençleri, o çocuklarının ikbalini kazanmak için çırpınan anneleri babaları. Ancak ve işte bu kitap ve buna benzer kitaplar tam da bunun için yazılıyor. Anlamayanların çoğunlukta olacağını bile bile anlayacak azınlık için kaleme alınıyor bu sayfa sayfa ibretlik zaman dilimleri.
Şimdi kitaptan birkaç bölümden alıntılarla devam edelim:
“Bir Kore Gazisinin dudaklarından döküldü bu hikâye.
1928 yılının sonlarında soğuk bir kış günüydü. Konya’nın o sisli günlerinden birinde Ayşe kadın, küçücük kerpiç bir evde sabahın erken saatinde yanan sobanın hemen dibindeki karyolasında doğum sancıları çekiyordu. Kocası Mustafa Usta, ilk çocuğuna kavuşacak olmanın heyecanı içinde ebe kadını çağırmış ve avluda volta atmaya başlamıştı. Aslında bu onun ilk çocuk bekleyişi değildi. Bir sene kadar önce, eşinin ilk gebeliğinde dükkânı için kumaş almaya gittiği İstanbul’dan dönerken almıştı kara haberi. Ne yazık ki oğlu doğduktan hemen sonra ölmüştü. Bu haber Mustafa Usta’yı derinden yaralamış ancak eşinin sağlığının yerinde oluşu onu ayakta tutabilmişti.”
“Bugün baba evinde eski sandıkların ve çekmecelerin arasında yıllardır aklımdan çıkmış bir fotoğrafa ulaştım. Belki de bir başka örneği olmayan fotoğrafta, bütün aile üyelerimiz babamın kanatları altında bir araya gelmiş.
Alperen’in babası, 1956 yılında Beyşehir Gölü kenarında uzanan Anamas Dağları’nın eteklerinde fakir bir dağ köyünde, iki gözlü, kerpiç bir evde kıt kanaat yaşayan bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Anası Ayşe, dünyaya getirdiği beşinci çocuğu daha okula başlamadan, henüz 37 yaşında hayata gözlerini yumduğunda, kimse onun hangi hastalıktan öldüğünü dahi bilemedi. O vakit köyde herhangi biri hastalandığında, en yakın doktora ulaşmak, eşek sırtında yapılacak 60 km’lik bir kara yolculuğunu yahut kara kayıklar üzerinde uzun ve maceralı bir göl seyahatini göze almakla mümkündü. Alperen’in babası, hiç öğrenemedi annesinin hangi hastalıktan öldüğünü. Ama o, küçük dünyasında hep o günü sorguladı. Şehir denilen yer, köylerine bu kadar mı uzaktı?”
Bu üç yazının devamı Su Misali kitabında yerlerini alırken bunlara benzer daha onlarca yazı bulunmakta. Okuduğunuz zaman mutlaka kendinizden de bir şeyler bulacaksınız eğer yaşınız 45 /50 sularında ise. Ancak bu yaşın da ötesinde bu kitabı özellikle gençlerin okumasını isterim. Zira son yıllarda insan gözünde değerini yitiren eşyanın kıymet-i harbiyesinin ne olduğunu öğrenmeleri gerekiyor diye düşünüyorum. Biz, millet olarak çok çileler çektik, çok bedeller ödedik bu topraklarda böyle hür yaşayabilmek için. Bazen düşmanla savaştık, bazen içimizdeki hainlerle, ama daha çok yoklukla yoksullukla savaştık. Bizim kuşağımızda bir yerlere gelmiş olan hiç kimse oraya tatlı sulardan gelmedi. Kimimiz bir takım elbise ile yıllarca okullara koştuk, kimimiz gece gündüz demeden kilometrelerce yollar yürüdük, kimimiz bir kitap okumak için kütüphanelerde uyuduk. Daha neler mi yaptık? Buyurun Su Misali kitabını okuyun.
Sevgiyle kalın.