Oku!
Bizler ilk emri oku olan bir dinin mensuplarıyız. “"İlim Çin'de bile olsa gidiniz." diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Ancak birçok konuda olduğu gibi inancımız ile uygulamamız maalesef çelişmektedir. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu’na göre; “Türkiye” okuma alışkanlığında 173 ülke arasında 86’ncı sırada yer alması durumun vahametini ortaya koyması açısından oldukça düşündürücü. Raporda ayrıca bahsedilen Türkiye’deki öğrencilerin ders kitaplarından başka kitap okumadıkları, hatta ders kitabı bile okumadıkları belirtilmektedir. Bu bilgi bizleri hiç şaşırtmıyor. Çocukların ve gençlerin kitap okumamasının en önemli nedeni, küçük yaşta kitap okuma geleneğinin oluşmaması ya da oluşan geleneğin devam ettirilememesi diyebiliriz. Okumayı ya da okuma sevgisini bir yaşam biçimi haline gelebilirsek bir anlam kazanacaktır.
Böyle bir yaşam biçimi, okumayı bilen, çocuğuyla birlikte kitap okuyarak örnek olabilen anne-babalar sayesinde gerçekleşebilecektir. Çocuklarımıza, gençlerimize kitap okumanın önemini anlatmalı ve sevdirmeliyiz. Unutmayalım ki eğitimin bir ayağı eğitim kurumları, öğretmenler ise diğer ayağı kitaplardır. Bu düşünceden yola çıkarak eğitim sistemleri de değişmekte ve yenilikler ortaya çıkmaktadır. İstenilen nitelikler ancak küçük yaşlardan itibaren verilecek sistemli bir eğitimle mümkün olacaktır.
Ülkemizde okuma oranı düşük olduğu sürece bu kısır döngü maalesef devam edip gidecek ve her yıl benzer raporlara bakıp hayıflanmaya devam edeceğiz. Yapılan bir başka araştırmaya göre de İngiliz vatandaşı bir genç liseyi bitirip üniversiteye yerleştiğinde 98 bin kelimeyle konuşuyor, Alman genci 92 bin, Fransız 88 bin, Finli bir genç 42 bin kelimeyle konuşurken Türk genci sadece 9 bin kelimeyle konuşması eksikliğin nereden kaynaklandığını açıkça göstermektedir.
Son günlerde çeşitli sosyal medya mecralarında sıkça izlediğimiz paylaşımlarda kimi gençlerin eğitimden şikâyet edip geleceği yurt dışına çıkmakta görmeleri aslında problemin ana kaynağının görülmeyip sorunları halı altına süpürme gayretinden öte bir şey değildir. Sosyal medya kullanımında, tv izleme oranlarında dünya sıralamasının üst sıralarında olan ülkemizin, okuma sıralamasında havlu atması oldukça düşündürücüdür. Sınav sistemine odaklı bir eğitim süreci geçiriyoruz. Okullardaki dersleri sınav grubu olan sınav grubu olmayan olarak ikiye ayırırken eğitimin belli bir dönem değil uzun soluklu bütüncül bir süreç olduğunu gözden kaçırıyoruz.
Ne hazin ki ana dilimiz, ses bayrağımız Türkçe dersinde bile sınav başarımız oldukça düşündürücü. Son yıllarda en kolay ders olarak görülen ve sınava giren her adayın büyük bir özgüvenle çok rahat yaparım dediği Türkçe dersinde üniversite sınavındaki 40 soruda doğru ortalamasının 14 olması aslında her şeyi özetliyor. Ya bu düzeni değiştireceğiz ya da her yıl benzer bir durumu yaşamaya devam edeceğiz.
Selam ve dua ile…