İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Sevmenin dili hissetmektir!

Sevmenin dili hissetmektir!

Dağlım…

Beyaz sayfada, birbirini takip eden, birbirine uygun, düzenli, can alıcı satırlar hayal ediyorum etmesine de önümdeki sayfa bomboş. Oysa ne çok şey görmüş ve yaşamıştım. Hayatı “roman” onlarca insan tanımış, yolculuklar yapmış ve yüzlerce kitap okumuştum. Hayalen yazmaya durduğumda, yoğun bir sisin içine düşmüşçesine düşlerimden önümü göremiyor, söylemek istediklerimi sıraya koyamıyordum. Yazılacak ne çok şey vardı!

Geleceğe dair söyleyeceklerimden çok fazlaydı, geçmişte yaşadıklarım. Şahit olduklarım ve tespitlerim vardı. Nöbet değiştirircesine peş peşe gelen sevinç ve hüzünlerimin bakiyesi kabarıktı. Düşüncelerimi besleyen geçmişimdi. Gelecek, yaşını almış ağacın filiz vermesi gibiydi. Geçmişim yorgun, geçmişim gönlümde saklı mirastı. Gelecek, belirsiz ancak ümitvar; gelecek, baharda çiçek açmasını beklediğimiz badem ağacıydı.

&&&

Beklemeyi bilmemek ve kaderin içinde kaybolmak… Kader; sebeplere sarılıp beklemek... Bir kapıyı üç kereden fazla çalmamak... Rabbimizin hesabına güvenmek… Bizler yaptığımız hayır hasenatın, ibadetlerin ve duanın hesabının tutulduğuna inanıyoruz inanmasına da dünyevi işlerimizde Rabbimizi -haşa- devreden çıkarıyoruz. Yine de kavuşalım, sahip olalım istiyoruz. Bu bir kadın olabileceği gibi bir araba, diploma, pozisyon da olabiliyor. Olsun, bunu da yakıştırıyorum insana. Çünkü insan biraz da zaaflarıyla, hırsı, hata ve günahlarıyla var. İnsana dair hiçbir şeyi abartmıyorum!

Şikâyet ile değil coşkuyla yaşamak gerek. Üretmek, vermek, çabalamak ve aramak gerek. Okumalı, yazmalı, müzik ve resim yapmalı... Dinlemeli. Bir nehri, ağacı, çiçeği, kelebeği incelemeli. Aramalı, bulmalı, kaybetmeli, tekrar aramalı. İçine doğru yürümeli insan. İçine doğru yürüyen insan aslında varoluşuna doğru da yürümüş olur. Günümüz insanı dünyaya doğru yürüyor, oysaki dünya insandan çok hızlı. Bir insanın gözlerine bakmalı. Ellerini tutup avucunu öpmeli.

Tekrar olacak olsun. Adamım Istrati şöyle diyordu: “Vermek, vermek, yaşamdaki en büyük mutluluktur! Özellikle zamanında vermek, her şeyi zamanında. Kahkaha vermek, gözyaşı vermek. Coşkuları yaşamak, acıları yaşamak…”

&&&

Otobüsteydik. Sonbahardı. Camın ardında kayıp giden kasabaları, uzak köyleri ve yağmuru seyrediyorduk. Elini tutuyordum. Sessizliğimizde bir rahatlık ve kelimelerin hiçbir zaman dile getiremeyeceği bir anlaşma vardı. Molada, sen karşımda çayını içerken ben defterime şunu yazmıştım: Sevmenin dili hissetmektir. Varlığına şükür, sevgine teşekkür ediyorum.

"Aşk, ne kadar ateşli olursa olsun, kaderimizi değiştiremez; o, bir nakışta sadece parlak bir iplik veya üzerinden hızla oklar geçen ışıklı bir bahçedir. Hem mekik hem ok, kaderlerinde olan yolculuğu tamamlamak için merhametsizce, yollarına devam etmelidirler. Fakat bunlarla beraber bahçe onu daima hatırlayan kalpte ebediyyen yaşar ve onlarda ebedi bir ihtişam vardır."

Ölene kadar şunu söylemek ve söylediğimin ardında durmak isterdim: Elimi bırakma. Ne bulursam, ne toplarsam sana getireyim. Dağlardan rüzgâr, çiçeklerden renk, annelerden bekleyiş, gecelerden sessizlik… Seni severken herkesi seveyim. Ben sana vereyim sen istediğin gibi dağıt. Elimi bırakma!

"Aşk aynı zamanda iman etmektir. Sonunda her şeyin olması lazım geldiği şekilde olacağına iman etmek."

&&&

“Bize verilenler ve alınanlar ne de tuhaf geliyor bazen. Verilenlerin aslında alınan olduğunu şimdi fark ediyorum. Alınan ise aslında verilen oluyor. Benden kader mucibince alınan her şey bana ait oldu. Kalbimde ve düşünce dünyamda istediğim gibi yaşayabiliyorum onları. Yaşadıklarım sanki kronolojik olarak değil de, karışık çalan bir müzik listesi gibi. Ve sanırım adına hayat deniliyor.”

Ertelemeden iyi olalım Dağlım, güzellikleri ertelemeyelim. İyilikleri bekletmek kıymetini azaltıyor. Hassas yüreklerin farkı ertelemeden iyilik yapmalarıdır.

Dağlım, kuşları vuranlar, insanları da vurur. Ah Dağlım, kalbinde Ağrı Dağı’nı taşırsın da bir kuş ölüsünü taşıyamazsın. Sevmek, iki nehrin birbirine karışması ve sonrasında beraber akmasıdır. Bu en çok da duamızda, bakışlarımızda; bağırmayan, göze sokmadığımız merhamette, tekrar tekrar okuduğumuz bir mektupta ve kokladığımız bir mendildedir. Ötesi kalplerimize aşikâr, ötesi Rabbimizin takdir ettiği kadardır.

Alaca karanlıkta, açık bir pencere önünde insanlar birbirlerine gün ışığından daha çok şey söyleyebilir. Hem bağıra çağıra konuşmaktansa fısıldaşarak konuşmak daha bir güzel, daha bir samimidir. “Kendini sevdiren bir kadın ne güzel şeydir.”... Ne güzel şeysin!

Allah esirgeyen ve bağışlayandır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR