Tükettin Bittin Gittin
Harcarken harcanıyor insan, tükettiğimiz şeylerin nesnesi haline geleli oldu epey. Etiketi ve markası olan ürünleri alıp kullandığımızı sanıyoruz oysa marka ve etiket sahipleri bizim üzerimizden pazarlıyorlar kendilerini.
Hızla yaşanan ve modern çağın habercisi olan Sanayi Devriminin temel yaklaşımı insanın hayatını kolaylaştıran ve konforunu arttıran her şeyin onu mutlu edeceği yönünde idi. Üretilen her yeni ürün, her yeni icat, sahip olunması gereken bir hedef olarak konuldu önümüze. Çarklar döndü, fabrikalar açıldı, seri üretim, kolay ulaşım ve dahası ile mutlu olacağını beklediğimiz insan çok daha farklı buhranlarla, çıkmazlarla karşı karşıya kaldı. Mamafih ne üretim durdu ne dönen çarklar…
Yeni ihtiyaçlar yeni icatları, yeni arayışlar yeni bir yaşam tarzını gerekli kıldı. Mutlu olmanın yollarını arayan insan “görece” hayatını, gündelik yaşamını kolaylaştıran, zevk ve keyif veren, hazzın doruklarına çıkaran her yeni gelişmeye balıklama atladı, sıkıca sarıldı ve sığlaştığının farkında olmadan hakikat derinliğini ıskaladı.
Modern dünya kendi insanına “tükettiğin kadar varsın” vecizesini hediye ettiğinde tüketeceği kadar şeyi de önüne koymuştu. Aldığın, harcadığın kadar varsın diyen çağ malikleri, durmadan yeni şeyler ürettiler ve bunların tamamı “modasının geçmesini” bekleyen ürünler oldu. Bu ürünlerden kastım sadece elektronik aygıtlar, giyecekler, arabalar değil elbette ki bunların daha ötesinde bir yaşam tarzı, tatil şekli, kahveyi içeceğimiz yer, meyve yiyeceğimiz saat, gireceğimiz beden ölçüsü bile artık pazarın konusu idi.
Uzunca bir süredir belki farkında olmadan belki de farkında olmayı istemeden başka bir çağın ritmine ayak uyduruyoruz. Raflardaki her ürün, ekranda parlayan her reklam ve cebimize zorla giren her "kampanya bildirimi", yalnızca cebimize değil, kimliğimize de dokunuyor. Tükettiğimiz şeylerin sahibi değil kullanırken eskiyeni olduk. Sandığımız gibi bir ürünü seçmiyoruz; o bizi seçiyor. O marka, o etiket, o imaj… Bizim üzerimizden dolaşıyor, kendini parlatıyor.
“Özgür dünya özgür insan” tanımı, teknoloji çağıyla birlikte yeniden yazıldı. Her ne olursa olsun şartlar hep senin lehine olacak ve hep sen kazanacaksın ütopyası özgürlüğün ideal formülü oldu. Merkeze kendini koyan insan kendinin de merkezine “haz ve hız” ikilisini koyarak sınırı olmayan bir özgürlüğün esiri oldu.
Tüketime yönlendirme amaçlı olarak arzunun da yönlendirilmesi modernlikle birlikte başladı. Tüketim insanlar için sadece temel ihtiyaçların karşılanması olarak değil arzuların giderilmesine yönelik bir etkinlik haline geliverdi. Kocaman alışveriş merkezlerine gezmek, hava almak, şöyle bir dinlenmek için gidiyor oluşumuz bu etkinliğin ön hazırlığı değil de nedir?
Harcadığın kadar özgürsün diyordu para sahipleri. Lütfen dikkat! Çok harcayınca değil elinde ne varsa harcayabildiğin kadar harcamalısın diye fısıldıyor. Çalış, didin, çabala ama kazandığını harca, seni bu mutlu eder, bu özgür kılar, tolumda yerini hazırlar… Beş kazanan altı harcamalı o eksik biri tamamlamaya koşturmalı, elli kazanan altmışlık harcamalı ve dahası… Sen yeter ki tüket, harca ve tüketici rolünü unutma.
Çağın en ustaca kurduğu tuzak, bizi özgürleştirdiğine inandırması. Harcadıkça özgürsün diyor. Oysa biz, her alışveriş poşetinde biraz daha zincirleniyoruz. Kendimizi ifade etmenin yolu düşünmek değil, satın almak, aldığımızı bir an önce bitirmek oldu. Fikir değil, ürünle tanınıyor insanlar. Tükettiğimiz kadar varız çünkü başka türlü görünür olamıyoruz. Pazarlamanın efendileri bizi müşteri değil, vitrin mankeni olarak kullanıyor artık. Üzerimize giydirdikleri kimliklerle, sahte bir gösteriye sürüklüyorlar bizi. Harcarken harcanıyoruz azizim.
Oysa insan, ruhuyla var. Sevgisiyle, emeğiyle, hikâyesiyle… Bunların markası yok; fiyat etiketi yok, pazarı piyasası yok, candan sevmek candan vermek paha biçilmez bir özgürlük, gülebilmek bir çiçeğin açılışına, eşlik edebilmek şakıyan bir bülbüle, bir şarkıyı özgürce söyleyebilmek… İyi olabilmek, iyi niyetli kalabilmek, karşılık beklemeden el uzatabilmek, erenlere karışabilmek sessizce.
Tüketiyoruz Paşam, ömür tükeniyor, sermayesi benim değildi ama vakit tükeniyor. Elde derman, yürekte sabır tükeniyor. Tükenip bitince, çekip gidince bu dünyadan işte asıl özgürlük o zaman.