Ömer Tokgöz

Ömer Tokgöz

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Konya Günleri

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Konya Günleri

Osmanlıdan Cumhuriyet dönemine edebiyat ve sanat dünyamıza eserleri ile katkı vermiş önemli bazı insanlar Konya’da bulunmuşlardır. Konya' da bulunma sebepleri genelde mesleki görevleri, sürgün edilmeleri, eğitim yapmaları, çocukluk günlerini geçirmeleri ve Konya’da doğmak gibi başlıklarda toplanmaktadır. Konya 'nın kadim tarihine dayalı kent yaşantısı ve kültüründen etkilenen ve iz bırakan bu kişiler arasında Aşık Dertli, gazeteci yazar Ebüzziya Tevfik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Atilla İlhan, Tarık Buğra, Zülfü Livaneli gibi yazarlar, Pertev Naili Boratav gibi bilim adamları, tiyatro ve sinema alanında Altan Günbay, Yılmaz Güney, Selda Alkor, müzik alanında ise Ruhi Su, Seçil Heper ve Emel Sayın gibi isim yapmış insanlar dikkat çekmektedir. Edebiyat ve sanat dünyamıza önemli katlı sağlamış bu kişilerin hayatlarında ve eserlerinde Konya ile birlikte anılan çizgiler oluşmuştur. Eserlerinde ortaya çıkan bu yansımaları bulmak, varsa hatıralarını saptamak ve Konya’daki yaşamlarına ait siyah beyaz fotoğrafları araştırarak Konya günleri başlığı altında kaleme aldım.

omer-tokgoz-4-1.jpeg

Ahmet Tanpınar’ı ölümünün 62.ci ve doğumunun 123.cü yılında rahmetle anmak ve anlamak

Bu bağlamda edebiyatımızın ve Türkçenin önemli seslerinden şair ve yazar Ahmet Tanpınar’ı ölümünün 62.ci yılında, doğumunun 123.cü ve Konya’ya gelişinden neredeyse bir asır sonra 99.cu yılında rahmetle anıyorum. Tanpınar çok yönlü biri olup şair, romancı, deneme yazarı, edebiyat tarihçisi, siyasetçi ve akademisyendir. Kendisini bir de Konya günleri perspektifinden inceleyelim: Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901’de İstanbul Şehzadebaşı’nda ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi. Tanpınar, babası Hüseyin Fikri Efendi’nin memuriyeti dolayısıyla pek çok kez şehir değiştirmek zorunda kaldı. Buna bağlı olarak okul hayatı da sık sık değişti. İlkokuldan başlayarak lise mezuniyetine kadar Diyarbakır İstanbul, Sinop, Siirt, İstanbul, Kerkük ve Antalya’da ve kısa bir süre için Konya’da bulundu.(1)

Tanpınar’ın hayat çizgisi daima bir başkent olan Konya ile iki kez kesişmiştir.

Yazar Konya’da ilk kez 14-15 yaşında genç bir delikanlı iken, 1916 yılında kısa süreli olarak bulunmuştur. İkinci kez ise bir lise edebiyat öğretmeni olarak 1925 yılında atanmış ve Konya’da askerlik dahil 2 yıl kalmıştır.(A.H. Tanpınar Edebiyat üzerine makaleler, sf:421Tanpınar) 1988-1919 yılları arasında bir yıl İstanbul’da yüksek öğrenim olarak Baytar (Veteriner) mektebinde okudu daha sonra Dar-ül Fünun’a geçerek edebiyat fakültesine devam etti. 1923’ün Mart ayında Hüsrev ü Şirin üzerine yazdığı teziyle mezun oldu. Ahmet Hamdi Tanpınar ilk görev yeri olan Erzurum’ dan 17 Ocak 1925 tarihinde Konya Lisesi edebiyat öğretmenliğine atanır. Burada çalışırken askere alındı. Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerinden olan Tanpınar kendi ifadesiyle 1932 yılına kadar radikalist bir Batıcıdır ve Doğu’yu tamamıyla reddetmektedir.(2) Bu dönem Erzurum, Konya ve Ankara’daki öğretmenlik yıllarına rastlar. 1943 yılında ise CHP Kahramanmaraş milletvekili olarak bir dönem görev yapar.

omer-tokgoz-4-2.jpeg

Tanpınar’ ın sanatında inanç ve estetik boyutu

Şiir, roman, hikâye, deneme, eleştiri, inceleme ve araştırma, edebiyat tarihi gibi edebiyatın hemen her türünde eser veren Tanpınar’ın mimari, heykel, resim, müzik ve hat başta olmak üzere güzel sanat alanlarında da amatörlükten daha ileri bir seviyede, dikkate değer yorumları içeren makale ve denemeleri vardır. “1932’de İstanbul’a gelen ve özellikle 1934’ten itibaren Yahya Kemal’in çevresine yeniden giren Tanpınar’ın bundan sonraki tutumu daha ılımlı ve terkibî bir mahiyet kazanır. Yenileşmenin gereğine inanmasına, hatta yenilikleri ve devrim hareketlerini yüceltme gayretine rağmen Osmanlı medeniyetinin ve kültürünün, bunları doğuran büyük değerlerin giderek kaybolmasından gelen bir iç sızısı, bitip tükenmez bir nostalji de hissedilir.”(3)

Tanpınar günlüklerinde: “İnkılâpçılardan ayrılıklarım: Allah’a inanıyorum. Fakat tam müslüman mıyım, bilmem. Fakat anamın, babamın dininde ölmek isterim ve milletimin müslüman olduğunu unutmuyorum ve müslüman kalmasını istiyorum” demesi. Özellikle şahsiyetini, sanatını ve fikirlerini en olgun, aynı zamanda en komplike ve yoğun biçimde yansıtan romanı Huzur’da din ve bunu çağrıştıran motifler onda İslamiyet ve din konusu sadece estetik bir sorun olma seviyesini aşarak bir inanç ve yaşama tarzı karakteri gösterir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın günümüzde okuyuculardan, edebiyatçılardan, akademisyenlerden gördüğü ilgide eserlerinin gerek edebî teknik gerekse içerik bakımından getirdiği yenilikler yanında Türkiye’nin içine düştüğü bunalım ve toplum olaylarının da rolü vardır.”(3)

Tanpınar’ın Beş Şehir kitabında anlattığı Konya günlerinden kesitler

1960 yılında yapılan ikinci baskısında kitabının başında Tanpınar eserini üstadı Yahya Kemal’e ithaf etmiştir. Eserin Konya ile ilgili bölümü şöyle başlar: “Konya bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya’ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar. Sağlam ruhlu kendi başına yaşamaktan hoşlanan, dışardan gösterişsiz, içten zengin Orta Anadolu insanına benzer. Onu yakalayabilmek için saat ve mevsimlerine iyice karışmanız lâzımdır. Ancak o zaman çeşmelerinden akan Çarbağ (çayırbağı) sularının teganni ettiği sırrı, zengin işlenmiş kapıların ardında sırmalı çarşafı içinde çömelmiş eski zaman kadınlarını andıran Selçuk âbidelerinin büyüklük rüyasını, türkü ve oyun havalarının hüznünü ve bu oyunların ten yorgunluğunu duyabilirsiniz.”

1925 yılının Kadir gecesinde Mevlana dergahında sema ayinine katılmıştır.

Tanpınar dergâhlar kapatılmadan önce Mevlana dergahında o yılın Kadir gecesine katılır. Yaptığım tespite göre 21 Nisan 1925 günü gecesi Mevlana dergâhında bir sema ayinine katılır. İzlenimi şudur: “Mevlevi âyinini son defa dergâhların kapanmasından biraz evvel, bir kadir gecesi, Konya’da görmüştüm. Bu kadar sembollerle konuşan bir terkip azdır. Her duruşun, tavnn, kımıldanışın ve adımın mânası vardır. O hırkaya bürünüşler, ilk ney sesinde uyanışlar (ölüm ve haşir), kol açışlar ve ayak kilitleyişler (Mevlevi âyininde her mevlevî Ali’nin zülfikarı olur) bir kitap gibi derin derin anlatan şeylerdir. Asıl sema’a gelince, şüphesiz dünyanın en güzel rakslarından biridir. Mukaddesin iklimini zapt etmiş, orada hilkatin sırrını tekrarlayan bir bale.”

Tanpınar 8 Kasım-1 Aralık 1926 tarihlerinde Konya’da Kolordu Topçu Alayı’nda er olarak dokuz ay askerlik yapar.

19 Ağustos 1926’da dokuz aylık askerlik hizmetinden terhis edildikten sonra Konya Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenliği görevine geri döner. Ekim 1927’de ise tayini çıkarak Ankara Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı.(1) Topçu alayında çekindiği fotoğraflarda günün modası olarak elinde sigaralı olarak yazarın askerlik ve gençlik günlerinden esintiler görülmektedir.

omer-tokgoz-4-3.jpeg

Tanpınar Konya İdadi binasının üst katında hapishaneye bakan küçük bir odada yatılı kalmıştır.

“Konya’da Mevlânâ kadar yükseklerde uçmasa bile varlığını bize onun kadar kuvvetle kabul ettiren ikinci — Selçuk epopesi(destanı) de düşünülürse — üçüncü bir varlık daha vardır, folklor. Ben Orta Anadolu türkülerini o gurbet, keder, türlü ten yorgunluğu ve iç darlığı dolu acı dert kervanlarını bu şehirde tanıdım.” Eski Konya Lisesinin üst katında küçük bir odada yatardım. Binanın yan başındaki hapishaneden bazen de öbür yanındaki kötü evlerden günün her saatinde bahçedeki çocuk seslerine ve kendi çalışmalarıma mahpusların söyledikleri türkülerin hüznü karışırdı. Bazen de öbür yanındaki kötü evlerden günün her saatinde bahçedeki çocuk seslerine ve kendi çalışmalarıma mahpusların söyledikleri türkülerin hüznü karışırdı.

1925/1926 yıllarında Konya Kadınlar hapishanesinde söylenen Gesi bağları türküsüne tutkun idi. Konya hapishanesinin kadınlar kısmında yüzünü görmediğim fakat sesini çok iyi tanıdığım bir kadın vardı. Akşam saatlerinde onun türkü söylemesini âdeta beklerdim. Ve bilhassa isterdim ki “Gezi bağlarında bir top gülüm var” türküsünü söylesin. Bu acayip türkü hiç fark edilmeden yutulan bir avuç zehire benzer.

Tanpınar’a göre Anadolu’nun romanını yazmak isteyenler ona mutlaka bu türkülerden gitmelidirler.

Beş Şehir kitabından alıntılarla devam edelim: “Konya’da dinlediğim türkülerin hepsi şüphesiz oranın değildi. Meram’daki bağ evlerinde veya şehir içindeki topluluklarda seyrettiğim oyunların hepsinin de Konya’nın olmadığı gibi. Kaldı ki Garbi Anadolu halk musikisinin asıl merkezi olmasına rağmen Konya ağzını ayırmak bugünkü vaziyette epeyce güçtür. Benim gibi bir amatör içinse imkânsızdır. Fakat ben onları Alâaddin Tepesi’nde Meram yollarında ve Konya akşamlarında duydum. İnce Minareli’ nin kapısı önünde Kur’an’ın iki süresini o kadar san’atlı bir gerdanlık yapan taş işçiliğine şaşırırken, yanı başımdan geçen çıplak ayaklı çocuklar, onları ıslıkla çaldılar. Onun içindir ki şimdi bu türküleri radyoda dinlerken veya vakit vakit hâfızam sırrına erilmez dönüşüyle hiç farkında olmadan kendi kendime mırıldanırken içimde Konya birdenbire canlanır, kendimi o yollarda, o alçak tavanlı bağ evlerinde, o cami veya medreselerin kapısı önünde veya içinde bulurum, gece ise başımın üstündeki yıldızlı gökyüzü birdenbire değişir. Birinci Alâeddin’in altın kakmalı, sırma işlemeli, siyah saltanat çadın olur ve ben Selçuk destanının ve Selçuk dramının sahnesi olan, Mesnevi ve Divan-ı Kebîr’in doğmasını, ince, kibar, musikî ve raksa düşkün hayatının kolaylaştırdığı şehirde geçen günlerime bu şehrin insanlarının saatleriyle, bu saatleri dolduran sevinç ve acılarla beraber kavuşurum.” (Beş Şehir, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı yayınları, MEB, İstanbul, 1969. sf:74-106)

Türkülerimizin asıl anlam ve önemini de bize öğreten Tanpınar olmuştur. O, zaman zaman çeşitli eserlerinde türküler üzerinde durmuş, onları yorumlamıştır. Huzur romanının kahramanı İhsan, “Her ninnide milyonlarca çocuk başı ve rüyası vardır.” diye düşünür. Tanpınar da her çocuk gibi ninni ve türkülerin havası içinde büyümüştür. Türkülere olan ilgisi ve sevgisi çocukluk günlerinin hatırası ile beslenir.(4)

Tanpınar’ ın 99 yıl önce gözlemlediği Konya nasıl bir şehirdi? O günlerden bugüne ne kaldı?

Tanpınar’ ın öğretmenlik yaptığı Konya’ sında sene 1925 ve 1926 yılında çoğunluğu düz kerpiç evlerden bir kısmı iki katlı bağdadi, cumbalı Konya evleri ve Hristiyan Konyalı’ların konaklarından müteşekkil, toprak yollar içinde bir Konya vardı. Tarihi yarımada denilen bölgede Mevlana dergâhından Alaattin tepesi etrafında yapılan birçok yürüyüş rotasında ve çalıştığı okullara faytonla veya yürüyerek gidildiğinde yazarımızın karşısına birçok tarihi eser çıkmıştır. Konya’yı kuşatan bu tarihi atmosfer, Mevlana dergahı ile mesire yerleri ile Meramdaki bağlar beş şehir kitabı için ilham kaynağı olmuştur.

Bu tarihi eserler mevcut olup, restore edilmişler ve Konya evlerinin çok büyük bir kısmı ve Meram bağları hariç bugünde varlığını korumaktadır. Tanpınar, “Meram’a yerli hayatın içinden gitmek gerekir diyor ya, işte o, bugün mümkün değil. 1950’lerin Meram’ı şimdiki gibi böyle dört ağaç, bir dere iki evden ibaret değildi. O yerli hayatta insan ve toprağın dostluğu bambaşka boyutlardaydı. Meram’da hemen her çeşit meyve, pek çok türden sebze, çiçekler yetiştirilip pazarlarda satılır; komşular arasında ihtiyaca göre üretim fazlası takas yapılırdı. Sonbaharda ceviz ağaçları çırpılır, ardından armut hasadı başlar ve sıra bademlerin dallardan indirilmesine gelirdi. Bağbozumu ise bir şenlik havasında gerçekleşirdi. Üzümler toplanır, dev kazanlarda pekmezler kaynatılarak kışın tüketilmek üzere saklanırdı. Bazı evlerde şıralıklar, tüm evlerin yanında su kuyuları bulunurdu. Bahçelerde biriken otlarla ahırlardaki hayvanlar beslenirdi. (5)

1980’li yıllarda Meramdaki doğal hayata tutkun bir gazetecinin sırf bülbül sesi dinlemek için özellikle Meramda bağ evi kiraladığını okumuştum. Bugün artık betonarme villalar içinde ne bağ var ne de ötüşen bülbüle tesadüf edilebiliyor. Meram’da bülbül sesi dinlemek artık şehre 20 km ötede bizzat şahit olduğum Gödene tepesi ve yamaçlarında kurulu Toki konutları civarında mümkün olabiliyor.

omer-tokgoz-4-4.jpeg

Arjantinli yazar Alberto Manguel Tanpınar’dan 70 yıl sonra Beş Şehir’ i yeniden yazdı.

Türkçeye de başta Hayali Yerler Sözlüğü, Borges'in Evinde, Okuma Günlüğü, Geceleyin Kütüphane gibi yapıtları çevrilmiş olan ünlü yazar Arjantinli yazar Alberto Manguel Tanpınar’ın adım adım izini sürerek 2016 yılında beş şehiri yeniden gezer ve yorumlar. Keşke ülkemizden bir edebiyatçı ve yazar bunu gerçekleştirebilse idi. Manguel bu eserinde beş şehirde hem Tanpınar’ın gözlemlerini hatırlar hem de bugün geriye ne kaldığını anlatır. Manguele göre: “1467'de Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı. Şehir o dönem boyunca inişe geçse de 1896'dan sonra, İstanbul-Bağdat demiryolunun inşa edilip Konya'dan geçmesi ve şehri neredeyse mecburi bir durak haline getirmesiyle yeniden canlandı. Ankara'nın Türkiye'nin yeni başkenti ilan edildiği 1923 yılına kadar da Konya, İç Anadolu'nun en önemli şehri oldu. Kesintisiz bir mavi ufuk, Konya'yı ve etrafındaki araziyi kusursuz bir çember şeklinde çevreliyor. Şehir, neredeyse tüm yıl boyunca tozu ve pusu toplayan çukur bir kase gibi, ancak her yanında, buğday ve pancar yetiştirilen bereketli topraklar uzanıyor.”

Konya' nın kendisi bir hattatın eseri gibi girift bir mimariye sahiptir.

Manguel Tanpınar’ın Konya’da gittiği yerleri adımlar ve gözlemlerine devam eder: “Tanpınar İnce Minare'nin üstünde (bitkilerin, çiçeklerin ve enginarların da olduğu) girift şekilde oyulmuş taş kapıyı, sultan otağlarındaki nakışlarla kıyaslamıştı. Bana ise bunu kıyaslayacak bir şeyim yokmuş gibi geliyor: Çabuk ve kolay olana meraklı çağımızın kelime dağarcığında "girift"in karşılığı yok. Tanpınar, Alaeddin Camii'nin çevresindeki duvarlardan, İmparator Barbarossa'yı, Kayzer II. Friedrich'i, 1 190'daki İkonyum Muharebesi'nden sonra ricat ederken gözünde canlandırmıştı. Ben ise bu sahneyi gözünde canlandıran Tanpınar'ı gözümde canlandırıyorum.” demektedir. “Konya' nın kendisi bir hattatın eseri sanki. Konya'da, tam olarak tanımlayamadığınız ya da anlayamadığınız pek çok şey görürsünüz. Bu belki de doğumunda korkunç bir ejderha ile iki yorgun dervişin bulunduğu şehrin doğasından geliyor.” (Allberto Manguel , Tanpınar’ın İzinde Beş Şehir, YKY yayınları, İstanbul, Şubat 2016, sf: 67-84)

Tanpınar Konya’da Mevlevi ayininde eseri icra edilen bestekar İtri’yi fark eder.

Malazgird’le İstanbul fethi arasındaki zaman içinde Türk iç dünyasının üç büyük merkezi vardır: Konya, Bursa, Ankara. Büyük mânâsında ilk hareket Konya’da Mevlânâ ile başlar. Fakat Selçuk imparatorluğunun sonu ile bu rol bitmiş gibidir. Selçuk sarayı etrafındaki cemiyet dağılıp da daha sert, göklere daha yakın yeni insanların dünyası başlayınca Mevlevîlik sadece bir zevk ve şiir kaynağı gibi kalır. Bu ocak bütün tarih boyunca hayatı besler; fakat doğrudan doğruya tesiri görülmez.

“Dede’yi oldukça tanıyordum. Itrî’yi ise inkılâplardan evvel Konya’da bulunduğum senelerde yapılan son mevlevî âyininde Mevlânâ için olan na’t’ından tanımıştım. Bu eserlerin delâletiyle eski musikînin bizim olan kapalı cennetine girmiş sayılabilirdim.” (A.H.Tanpınar, Yaşadığım Gibi, İstanbul, 1970)

Sonuç beyanında ise

Tanpınar’ın beş şehir kitabında yer alan seyahat rotası Anadolu da şekillenen kadim Türk İslam şehirlerinin kültür haritasıdır. “Ahmet Hamdi Tanpınar, ölümsüz eseri Beş Şehir için söylenebileceklerin en iyisini yine kendisi söyler: “Beş Şehir' in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır.” 1946'da yayımlanan kitapta beş şehir yer alır: Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul. Eskisi ve yenisiyle başkentler, kurucu, mistik ve ülkenin ruhunu temsil ettiği düşünülen şehirler… bu şehirler her bakımdan 'seçilmiş' şehirlerdir, hepsi de içimizde konuşacakları saatten önce, başka bir saate, tarihin saatine göre ayarlanmış şehirlerdir.”(6)

O halde doğuyu ve batıyı yeniden anlamlandırmak üzere (7) hem kendimiz gibi olabilmek hem ötekini anlamak elzemdir. İrfani oluş kodlarımızdan olan cümle alemi bir ve beraber gören “ya fıtratta eşin, ya dinde kardeşin” olan insanımıza hoşça bakıp anlamak üzere Tanpınar okumaya başlamak üzerimize bir vecibedir. Şehirdeki tüm kademe okullarda Beş Şehir ve Tanpınar okuma günleri ve etkinlikleri düzenlenmesi ve Beş Şehir hediye edilmesi yazara teşekkürün bir göstergesi olacaktır. Şahsi fikrim Konya’nın ve her Konya’ lının yazara bir vefa ve teşekkür borcu vardır. Bu bağlamda her diplomalı kari(okur) Konyalı okuma evrenine birçok kitaptan önce Beş Şehir’i alıp elden ele okumalıdır.

Kaynaklar:

  1. https://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ahmet-hamdi-tanpinar
  2. http://www.tanpinarmerkezi.com/ahmet-hamdi-tanpinar/biyografi
  1. https://islamansiklopedisi.org.tr/tanpinar-ahmet-hamdi
  2. https://www.turkedebiyati.org/turkuler-ve-tanpinar/
  3. https://t24.com.tr/k24/yazi/tanpinarin-bes-sehrinin-bugunu,813
  4. https://www.artfulliving.com.tr/edebiyat/tanpinardan-manguele-bes-sehir-i-5811
  5. Prof. Dr. Ahmet Güner SAYAR, Tanpınar’da Ülgener Etkisi Var Mı? “sf: 685, H.Ziya Ülken kısmı.

Tanpınar Üzerine Yazılar, Bir Gül Bu Karanlıklarda, H.İnci, A.Uçman, 3F yayınevi, İstanbul,2.baskı-2008, sf:679-689

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi
SON YAZILAR