Hakan Bahçeci

Hakan Bahçeci

Bayramı Hak Ettik Kredisi

Bayramı Hak Ettik Kredisi

Ramazan ayını bihakkın ifa edenlere ne mutlu… Kadir gecesini “Allah’ım sen af edicisin, affetmeyi seversin, bizi de affet” müjdeli duasıyla yakarıp da meleklerin kendine selam verdiği kimselere ne mutlu… Orucun kendini tuttuğu kul ne mutlu… Gözlerine, kulaklarına, eline, diline, zihnine oruç tutturanlar ne mutlu… Bu mutluluğu idrak edebilme şuurunda olanlara ne mutlu…

 

Ramazan ayını müteakip bir müjde ve hediye olarak bahşedilen bayramı sanırım ancak bu mutlu kişiler hak ediyor. Sevinmenin haklı ve asıl olanı da illa Müslümanlara yakışır zaten.

 

O halde “Bayramı hak edebildik mi” sorusu yine Müslümanlara tevdi edilecek bir sual değil midir? Ben bu soruya şu günlerde bir toplu ulaşım aracında cevap buldum: İki genç kız, -kapalı belki ama tesettürlü diyemeyeceğim- sohbet ediyorlar, biri diğerine Ramazan gecelerinden bahsediyor; “Çok güzeldi, hiçbir etkinliği kaçırmadım, ezgi dinledim, türkü dinledim kendi başıma çıktım çarşıya, sabahta öğlene kadar yattım, ne rahattı bu Ramazan.” Arkadaşı da neşeyle onayladı zaten, bu akşamki etkinlik ve sonrasında içecekleri nargileyi hatırlatarak.

 

Sustum, ben de mi böyle düşünüyorum diye yokladım kendimi. Ürperdim işin doğrusu. Ramazan ayı, Oruç ayı, rahat edilecek, gündüzünde bolca uyunup, gecelerinde kadınlı erkekli “mahrem gözetmeksizin” ezgi dinlenecek bir ay mıydı Allah’ım?

 

“Nerede o eski Ramazanlar” diye diye nitekim ibadet ayından eğlence ve dinlenme ayına çevrilen hani o “direkler arasının” özlenen kıvamına geldik sanırım. O Direkler Arası ki sazlı sözlü “güya ramazan eğlencesi” gecelerinin yapıldığı yer değil midir? Hele ki Müslüman kadın için ibadet yeri evinin en ücra köşesi iken bunca genç kızımızın yalnız başına serbest ve hoyratça gece geç saatlere kadar dışarıda kalması ne kadar doğrudur? Ramazanın ruhuna ne kadar uyar?

 

Bahsi geçen programları “bizim camiadan” birilerinin yapması manzarayı kurtaracak da değil kanımca. Kaldı ki Ramazan ayı olmazsa zaten sadece adı değişecekti gecelerin. Daha fazla ibadet, daha fazla sadaka ve yardım, daha fazla ahlak ve edep parlamalı diye bilmedik mi Oruç ayını? Bahane de hazır zaten; sıcak mevsim, gece uyuma, bir iki etkinliğe git, evde bir iki sahur özel programı seyret sonra da ikindiye kadar yat. “Bu kadar da değil kardeşim” diyenlerin haklı olmasını yürekten isterim.

 

Asıl mevzuum bu olmayacaktı aslında lakin yazmaya başlayınca konu geldi buralara. Biz ne diyecektik? Evet, Türkiye dini ibadetler bakımından oldukça özgür bir ülke, lakin haram ve helaller konusunda netlik meselesi yaşanmaktadır.

 

Neden netlik yok diyoruz; Müslümanlar bir alışkanlık üzerine zekâtlarını Ramazan ayında vermeyi tercih ederler. Zekât helal yollardan kazanılan malın zekât düşen kişiye hakkının verilmesidir. Asıl olan helal kazançtır.

 

Helal yolla para kazanmak için çaba sarf eden Müslümanların olduğu yerde “faiz” riba nasıl olur da bu kadar ayan beyan reklam edilir, hele ki Oruç ayında? Daha ötesi bankalar nasıl olur da kendilerinde “Bayramlık Kredi” hazırlama cesareti bulabilirler? Haramların ve helallerin birbirine bu kadar karıştığı bir dönemde bayramı hak etmiş olur muyuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi
SON YAZILAR