Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Gençliğin Değeri Değerlerin Gençliği

Gençliğin Değeri Değerlerin Gençliği

Mevzu derin, mevzu çetrefilli ve çetin, mevzu hem çok eski hem çok taze. Tarih sayfalarında gördük dün de konu üzerine çokça fikir, tartışma, düşünce vardı bugün de. En eski toplumsal meselelerden biri belki de “gençlik nereye gidiyor” kaygısı ve tedirginliği idi. Son zamanlarda şahit olduğumuz elim, dramatik ve üzücü pek çok vakıa gündemi tekrar çocuk ve gençlik üzerine oluşturdu.

Bulduğu imkân ve fırsatlarla, kendini geliştiren, ilke ve değerleriyle ülkenin geleceğine yön veren onca gencimiz var. Yeterli mi? Tıp fakültesi, mühendislik, diş hekimliği, hukuk, siyasal ve öğretmenlik gibi her yönden çok mühim ve kıymetli meslekleri tercih eden ve dahası bu tercihlerine yerelleşebilen gençlerin yaşıtlarına göre oranı yüzde on civarında. Misal tıp fakültesine girmek isteyen bir genç üniversite sınavında ilk yirmi dört bin içinde olmalı, sınava milyon düzeyinde öğrenci girdiğini düşünürsek çarpıcı bir istatistik olduğunu herhalde anlarız. İstatistiğin diğer bölümünde kalan gençler… Ayrım yapma şansımız ya da hakkımız var mı? Hepsi bu ülkenin evladı… Peki, nasıl oluyor da daha çocuk yaşta diyebileceğimiz gençler söylemeye dilimizin bile varmadığı nahoş ve garip işler içinde oluyor?

Aynı şehirde, aynı müfredatla, benzer imkânlarla yetişen çocuklarımız neden birbirinden bu kadar farklı yönlere savruluyor? Bir kısmı disiplinli, çalışkan, toplumun etik değerlerine bağlı bir genç olurken; bir kısmı neden köksüz, aidiyetsiz, sorumsuz bir tavır sergiliyor?

Bu çerçevede karşımıza kişilik, şahsiyet ve birey olabilme çıkıyor. Karakterli, değer sahibi, ahlaklı ve erdemli gençlerin bahsi geçen olayların içinde olmasını beklemiyor ve ihtimal vermiyoruz. Diğer yandan toplumuyla karşı karşıya gelip dediğim dedik, çaldığım düdük inancıyla hareket eden, vurup kıran, hiçbir etik kuralı saymayan bir tipleme de giderek yer buldu kendine.

Tam da bu noktada hemen herkes gibi “eğitemiyoruz” deyip konuyu sadece öğretim kurumlarına bırakıp, sorunu eğitimde aramak en azından nakıs ve natamam geliyor doğrusu.

Şahsiyet yalnızca ders kitaplarında öğretilmez; sokakta, evde, aile sohbetinde, bir büyüğün nasihatinde, mahalledeki dayanışmada da inşa edilir. Toplumsal bağlar gevşedikçe, aile otoritesi zayıfladıkça, gençlik kendini değerlerden mahrum bir boşlukta buluyor.

Bugün gençlerin kendi toplumlarının değer yargılarına yabancılaşması, aslında bir “aidiyet krizinin” göstergesi. Bir yandan küreselleşme ve dijital çağın dayattığı hızlı tüketim kültürü, diğer yandan toplumun kendi değerlerini gençliğe aktarmakta yetersiz kalışı... Bu ikisinin arasında genç, kendine sığınacak liman bulamıyor.

Disiplin, ahlak, etik kurallar... Bunlar gençliği kısıtlayan zincirler değil; tam tersine şahsiyetin omurgasıdır. O omurga olmadığında birey, toplumun karşısında değil, kendi iç çatışmaları karşısında da güçsüz kalır. Korkarım biz bu omurgayı incittik.

Gençlerimizi eleştiriyoruz: “Disiplin yok, ahlak yok, saygı yok...” Oysa bir an durup sormamız gerekmez mi? Biz ne kadar disiplinli, ahlaklı, saygılı bir toplumuz? “Yap dediklerimizi yap, yaptıklarımızı yapma” anlayışıyla yetişen nesillerden ne bekliyoruz?

Toplumsal değerler raflarda sergilenecek süs eşyası değil; yaşandıkça anlam kazanan canlı prensiplerdir. Biz değerlerimizi yalnızca bayram hutbelerinde, sosyal medya paylaşımlarında ya da yılda bir yapılan anma törenlerinde hatırlıyorsak, gençlerin neden uzaklaştığına şaşırmaya hakkımız var mı gerçekten? Bir yandan gençlere değerleri anlatmayı unuttuk, diğer yandan onları uygulamayı. Ortada kalınca da sonuç ortada: Kuralsızlık kural, disiplinsizlik özgürlük, kayıtsızlık modernlik sanıldı.

Sonra biz büyükler dönüp kendi gençliğimizi hatırlıyoruz. “Bizim zamanımızda böyle miydi?” diye söyleniyoruz. Evet, bizim zamanımızda cep telefonu yoktu, internet yoktu; ama en önemlisi şimdiki gibi kılavuzsuz bir gençlik de yoktu.

Demek ki mesele teknoloji değil, mesele değerlerin miras bırakılıp bırakılmadığı. Eğer biz mirası savuruyorsak, gençler de onu hiç görmeden büyüyor. Ve işin ironisi, onlar bizden öğrendikleri en güçlü dersi, yani “boş vermeyi” çok iyi öğreniyor.

Gençler, doğru örneği gördüklerinde şaşırtıcı bir hızla değişebiliyor. Çünkü onların ruhu hâlâ canlı, hâlâ arayışta. Biz büyükler “boş vermemeyi” öğrenip değerleri yaşayarak gösterebilirsek, gençlik de bu toplumun en sağlam omurgası hâline gelebilir. Gelecek, değerlerine sahip çıkan bir gençliğin ellerinde filizlenecek. Yeter ki onlara köksüzlüğü değil, köklerini hatırlatacak bir iklim sunabilelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi

Çok Kalabalık Çok Soğuk

29 Kasım 2025 Cumartesi 00:03

Son Bilet

08 Kasım 2025 Cumartesi 00:01

Bilmek neyi bilmek

01 Kasım 2025 Cumartesi 00:03

Yarım Simit Yarım Beyit

25 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Susmak da “İyi” Olmaya Dahil mi?

18 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Neslin İnşası

11 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Yapbozun Son Parçası

27 Eylül 2025 Cumartesi 00:03

İşte Bitiyor Yaşamak Kavgası

20 Eylül 2025 Cumartesi 00:01

Milletin Değeri, Değerlerin Milleti

30 Ağustos 2025 Cumartesi 00:01