Lokman Koyuncuoğlu

Lokman Koyuncuoğlu

Bu bir “evet” çağrısı değildir!

Bu bir “evet” çağrısı değildir!

Son 10 gün neredeyse. 16 Nisan referandumu için bir nevi geri sayım başladı. Hem kararsızlar azalıyor hem de kimin neye niye karşı olduğu daha berraklaşıyor.

Hayır diyenlerin ortak özelliği tek adamlık eleştirisi arkasında gizledikleri Türkiye’nin bağımsızlığı engeli ve bundan sonra millete güvenmeyenlerin sonunun gelmiş olması.  Millete güven duymayanlar, onlara gelecek tasavvurunda rol biçmeyenler, bağımlı yaşamayı bir tarz bilenler için 16 Nisan’da kurtuluş yok. Millet kararını verdi ve tüm bunlardan kurtulmak için güçlü bir “evet”  diyecek inşallah.

Son bir yılda yaşadıklarımızı inanın dünyanın hiçbir ülkesi yaşamamıştır. Bu kadar çok yönlü saldırıya karşı koyup, ülkede bir iç çatışma yaşanmamış olması, ekonomik olarak büyümeyi sürdürüp, hem de artırarak sürdürüp, bir Portekiz, bir  İtalya düzeyinde yaşam standardına çıkmış bir ülke olmak gerçekten çok özel bir durum.

Bu özel durumu güçlü liderliği ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve O'na sonuna kadar güvenen firaseti güçlü milletin duruşu sağlamıştır. 

Zaten Batı’nın bu konuda burnundan solumasının arkasındaki sebep bu. Ne yaparsak yapalım Türkiye’de kaos oluşturamıyor, mevcut yapıyı halk nezdinde itibarsızlaştıramıyor, hatta hatta Erdoğan sevgisini bir türlü azaltamıyor, psikolojisi hakim. Batılılar 15 Temmuz akşamı içkilerini yudumlarken, FETÖ ihanet çetesinin işini yapacağını ve cumartesi sabahına Erdoğan’sız bir Türkiye’ye uyanmayı bekliyorlardı. Planlarından o kadar eminlerdi ki, başarısızlık sonrası  birkaç ay kendilerine gelemediler, 15 Temmuz terörünü kınayamadılar. En son Hollanda olayında da açıktan tavır aldıklarını, Türkiye’yi değil de diğer tüm terör örgütlerini destekleyeceklerini net olarak gösterdiler.

Batı’nın Türkiye’deki yapının değişmesiyle ilgi iki temel kaygısı var. Ekonomi ve ideoloji. Ekonomi konusu çok fazla açık, uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yaşlanan nüfus, yenilenememiş teknoloji, rekabet edemeyen iş gücü. İdeoloji genel anlamda Haçlı- İslam çatışması. Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan daha net olarak söyledi;  “Papa huzurunda bir araya gelen Avrupalı liderler için, AB haçlı ittifakıdır” diye.

Biraz daha öze inersek önümüzdeki 15-20 yıl sıkı bir medeniyetler savaşına sahne olacak. İslam dünyası internet ve sosyal medyanın gelişimi ile Batı ile arasındaki farkı kapatamaya başladı. Enformasyon anlamında da artık hiçbir bilgi gizli kalmıyor, yanlış yönlendirmelere pek imkan tanımıyor. Hal böyle olunca yarış neredeyse eşitlenmiş oluyor.

İşte tam burada başkalarının hakkını sömürmeden büyüyen bir medeniyet öne çıkıyor. O medeniyet Türkiye.  Avrupa’nın Afrika sömürgeciliğinin de sonuna gelindiğindi bu dönemde, gerilemeye başlayan bir yapı apaçık ortada. Birleşmiş Milletlerin yapısının da artık açıktan sorgulamaya başladığımıza şu günlerde bilin ki tüm dünya mazlumları Türkiye’nin yanında.

“Evet” demekle tüm bu düzensizliğe ve sömürgeciliğe de güçlü bir karşı duruş sergilenecek. İşte Batının tüm terör örgütlerini, FETÖ’sü, PKK’sı, DEAŞ’ı kullanması, içerdeki işbirlikçileri harekete geçirmesi bundan. Kaybedeceği sadece ekonomik çıkarları değil, medeniyeti ve geleceği de bitecek.

Karar vermek sizin, biz güçlü bir medeniyetin dünyayı adil yöneten bir gelenekten geliyoruz, bunu tekrar yapabiliriz diyorsanız, tüm işbirlikçiler için güçlü bir “evet” demelisiniz.

 Özetle 16 Nisan’da büyük bir ülkenin ve medeniyetin  ferdi misin yoksa ezik, başkalarının kontrol ettiği biri misin. Bunun kararını vereceksin.

Asıl iş “evet” ten sonra başlayacak, hadi hadi çok işimiz var, zaman kaybetmeyelim…

 

Hüsnü Bozkurt sen kiminle aşık atıyorsun?

CHP’nin sadece genel başkanında değilmiş bu millete saygısızlık, milletvekilleri de farklı değilmiş. İşte son örnek Hüsnü Bozkurt.  Üstelik sadece saygısızlık değil hakarette ediyor. Almış karşısına bir kitle gelmiş gaza aynen şöyle diyor: “Adımın Hüsnü olduğu kadar eminin “evet” çıkmayacak. Evet çıktı Samsun’dan başlarız, sizi İzmir’e kadar kovalar, sizi de sizin yedi göbek sülalenizi de bütün emperyalistleri de yine İzmir’den denize dökeriz.”

Sen kimsin? Sen  kimi denize döküyorsun?

Hani deve misali nerden başlayacağımı bilemedim. Adamın her tarafı yanlış.

Milletin kararını tanımayacağını söylüyor bu kişi. Eski CHP günlerini özlüyor. Eski derken 1940’lar falan. Açık oy gizli tasnif. CHP’nin hiç kaybetmeyeceği seçimler. Yarışın, rekabetin olmadığı günler. Şimdi de kazandığı seçim olmadığı için milleti güya tehdit ediyor. Aslında gaza gelip kitlesini ateşliyor doktor Hüsnü. Ama bu ifadeler savcılık soruşturmasında şimdi. Bakalım nasıl açıklayacak söylediklerini.

Çok çelişkili bir bölüm var söylediklerinde. Bu ülke şuan tüm emperyalistlerin açık ya da terör örgütleri üzerinden saldırısı altında ve tek amaçları bu ülkeyi işgal etmek. Bu işgale tek engel olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve yeni cumhurbaşkanlığı sistemini görüyorlar ve yine açıktan “hayır” için çalışıyorlar.

O Hüsnü de güya Kurtuluş savaşını örnekliyor. Aslında olay tamda bu. Ama tersten gelişiyor. Türkiye’yi direk ya da bağlantılı yönetmek için bu sistemin devamını istiyorlar. Tam bağımsız Türkiye istemiyorlar. Yani “hayır” emperyalistlerin istediği sonuç. Hüsnü bunu bilmiyor mu? Biliyor biliyor da.. Konya’da bir tabir var. Ondan işte..

Bizim bir de Konya’yı korumacı tarafımız var. Dışarıdan biri bunu duyunca hemen soruyor, kim demiş?  CHP’li vekil.  Nerenin veklili? Konya’nın.. Yani ne diyebilirsiniz, İşte adam Konyalı değil, CHP Konya’dan 14 vekilden sadece bir vekil çıkarıyor, falan filan.. Artık anlatabilirsen anlat. Konya’da tek vekilli CHP’nin yaptığına bakın.

Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan özetledi bize bir şey kalmadı; "Eğer 16 Nisan’da evet çıkarsa denize dökeceğiz diyor CHP milletvekili. Ya sen geri zekalı mısın ? Sen kiminle aşık atıyorsun?"

 

Sosyal Medya’nın gücü ve Torku              

31 Mart gecesi sosyal medyada Ülker’e karşı yapılan tepki tüm dünyaya örnek olacak türden.  1 Nisan şakasını konu alan bir reklam filmi hazırlayan firmanın, bu filmi 1 Nisan şakasından çok, yeni bir darbe ve hesaplaşma algısı oluşturmak üzere kurgulanmış gibiydi. 

Gibisi fazla tam da öyleydi çünkü bir reklam filminde, hesaplaşma zamanı,acılar seni bulacak, bir patlama, evini folyo ile kaplı bulacaksın, halı sahada iple direğe bağlı bulacaksın (bu ilginç, futbol sahasında toplu infaz çağrıştırıyor. Tabi bizim Konya eski stadının ışıklarının 15 Temmuz gecesi erken yanmasıyla ilgili hala inandırıcı bir açıklama gelmedi) ablalar, abiler seni kurtaracak.

Tüm bu ifadeler bir reklam filminde aynı anda geçiyorsa, bunu tesadüfi olarak göremezsiniz. Hele bu filmi yapan firma Ülker ise. Özellikle 17/25 Aralık kumpası ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası FETÖ ile ilgili tavrı tam anlaşılmamış, hep soru işaretleri olması, şüpheleri de artırıyor haliyle.

Neyseki yıldönümüne yaklaştığımız Gezi ayaklanmasında tecrübe edip, sonraki  kalkışmalara hazırlıklı olan milli ve manevi hassasiyeti yüksek bilinçli bir Türkiye sevdalısı sosyal medya kullanıcısı var artık. Onlar bu tür şüpheli işlem ve hareketleri hemen deşifre edip, sağlamca uyarılarda bulunuyorlar,  bir nevi koruyucu tedbir aldırıyorlar. Cuma gecesi olan da tam buydu.

Murat Ülker açıklama yapıp, reklamdan haberi olmadığını falan söyledi, Ülker kurumsal olarak bir açıklama yaptı ama ne olduğu belli değildi. Sonuçta birkaç saat içinde o reklam filmi kaldırıldı. Baskılar ve tepkiler amacına ulaştı ve Ülker geri adım atmak zorunda kaldı.

İşte tam burada Torku devreye girdi. Aslında günlük hayatta herkesin sürekli tükettiği ürünler olunca sosyal medyada alternatif bir ürün ortaya konması da gerekiyordu. O kitlede hiç düşünmeden “bundan sonra Torku” alıyoruz kampanyası başlattı.

Bir firmanın hayatında karşılaşabileceği en güzel durumlardan biri o gece yaşandı.  Ülker’e tepki gösteren milyonlarca kişi bundan sonra Torku  alacaklarını söylediler.

Torku için bu büyük bir fırsat olmalı. Çünkü bunu milyonlarca lira verse gerçekleştiremezdi. Yani markanın milli ve yerel olması, Türkiye değerlerine sahip çıkması başka bir reklama gerek kalmadan sahiplenildi.

Buraya kadar her şey çok güzel Torku açısından. Acaba Torku bu talebe yetişebilecek mi? Bu hassasiyete cevap verebilecek mi? Dağıtım kanalları hazır mı? Aynı şekilde bu kadar büyük teveccühe reklam ajansı bir hazırlık yaptı mı? En azından sosyal medyada bir karşılık verilecek mi?

Sorular çoğaltılabilir. Bu gelişmeye en çok Recep Konuk mutlu olmuştur. Tüm hayatını yerlilik ve milli olma üzerine inşa etmişken, kendi markasının milli bir davada tüm Türkiye tarafından tercih edilmesi büyük onur vermiştir.

Gerekeni yapacaktır Recep Konuk bu ilgiye. Torku’nun artık milli ve uluslararası bir marka olması için her şeyi tekrar gözden geçirmeli. Üreticilerde hiçbir sorun yok tabiî ki. Ancak sonrası.  Üretim, satış, pazarlama, reklam tanıtım.. Burada iş yapanlar, çalışanlar kendi kadar milli bir bilince sahip mi?  Sadece onlar mı? Diğer önemli üst düzey kadronun bu yükü taşıma kapasitesi var mı?  

Kabul edelim Recep Konuk, bir dünya markasını duruşuyla geçebilecek fırsatı yakaladı. Bunu ıskalamaması gerekir artık, işini gücünü, ekibini buna göre belirlemeli. Millet bir markaya böyle büyük bir değer vermişken, beceriksiz adamlar ve kötü zihniyetli kişilerle bunu çarçur etmemeli.

Hep hayali olan Türkiye’yi tarımda kalkındırma, büyütme, çiftçiyi yüceltme imkanı elinin ucuna kadar geldi. Bu toprağın çocuklarına böyle büyük bir fırsatı yaşatmalı. Aksini düşünmeyelim. Recep Konuk böyle bir fırsatı tepmeyecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Lokman Koyuncuoğlu Arşivi
SON YAZILAR