Gazze’ye İnsanca Bakabilmek
Her şey dünyanın gözü önünde olup bitiyor, bunca ülkenin gözü önünde can çekişiyor insanlık. İnsanlık demişken, merhamet ve hakikat ehli insanlıktan bahsediyor olduğumu izah etme ihtiyacım nereden neşet ediyor peki? Sağduyu denen şey hangi sözlükte nasıl tarif ediliyor da bir türlü tesis edilemiyor?
Bazen meselelere hangi taraftan baktığınız değil, hangi yüreği taşıdığınız belirler ne kadar insan kalabildiğinizi. Yaratılış gereği cevher ve mündemiç olarak taşıdığımız “iyi” yaşadığımız dünyayı “iyi” yapmakta aciz ve zayıf kalmakta.
Haritaların, bayrakların, sloganların ötesinde bir yer var; orada çocuklar sadece çocuk, anneler yalnızca anne, acı evrensel, ölüm tarifsizdir. Ve Gazze, tam da orada duruyor aslında: Vicdanla suskunluk arasındaki çizgide.
Bugün dünya haritasının herhangi bir noktasında yaşanıyor olsaydı bu trajedi, yine aynı ilgisizlikle mi bakacaktık? Ya da bu kadar açıklama mı arayacaktık kendi sessizliğimizi temize çekmek için? Söz konusu olan, herhangi bir inanca, etnisiteye, ideolojiye ait olmayan yalın bir gerçek: Sivil insanlar ölüyor. Ve bu eğer bir savaşsa tarafları kim ola ki çocukların ölümüne ses çıkaramıyor. Çocuklar enkaz altında can veriyor. Su yok, ilaç yok, umut yok. Açlığın, aç bırakmanın silah olarak kullanılması, insanlığımızı bir şekilde derinden sarsıyor olmalı.
Gazze meselesine inanç penceresinden bakmak isteyebilir bazıları; kimileri içinse bu, bir siyaset veya ideoloji meselesi olabilir. Kimisi artık bir şey yapılamayacağını yapılmaya çalışmanın da boş olacağını bir çırpıda söyleyiveriyor. Bir diğeri atılan adımları lüzumsuz olduğunu iddia ediyor. Ve hatta birileri güya tarihi arka plana baktığını öne sürerek, Filistin ile bir bağı olmadığını, daha da ileri giderek “çeksinler, bana ne” cümlesini rahatlıkla söylüyor. Her şeyi bir kenara bırakalım. Dini bir aidiyetiniz olmasa bile, siyasi bir görüşünüz olmasa bile, dünyanın herhangi bir halkına özel bir yakınlık hissetmeseniz bile, ortada sadece bir hakikat var: İnsanlar acı çekiyor. Ve biz, bu acının karşısında anca susuyoruz.
Gazze’de yaşananları anlamak için tarih kitaplarına gömülmek, siyasi analizlere başvurmak gerekmiyor. Anlamak için bir annenin bebeğinin cansız bedenine sarılışını izlemek yeterli. Orada atılan her bomba, sadece bir binayı değil, insanlık onurumuzu da yerle bir ediyor.
Bizi insan yapan şey, ölenin kimliğini değil, ölümün kendisini önemsemektir. O yüzden artık birilerinin “taraflısı” olmaktan ziyade, insan olmanın tarafını seçmek gerekiyor. Bir halkın topluca yoksulluğa, açlığa, bombalara ve unutuşa mahkûm edilmesini savunmak değil, anlamaya çalışmak lazım: Neden hâlâ bu kadar kolay ölüyor insanlar?
Gazze’ye insanca bakabilmek, bir görüş değil bir vicdan meselesidir. Bu vicdanı diri tutmak, tarihin bir dönemine değil, her döneme borçlu olduğumuz bir sorumluluktur.