Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci HASRETTİR ONUN ADI

HASRETTİR ONUN ADI

Hasret, göçmen bir kuştu. Belki hiçbir yerden değildi ama her yere aitti. Dostlarıyla, ülkenin her bir köşesini gezerdi. Nasırlı elleriyle çocukların gözlerindeki ışık, ezik yürekleriyle anaların dudaklarındaki umut, oyalı yazmalarıyla gelinlerin duvağında gurbet, sevdasıyla yiğidin yüreğindeki türküdür bizim Hasret.
 
Sevgi ülkesinin dört bir yanında tanınır ve bilinir. Her bir iklim, her bir mevsim barındırdığı kokusuyla hasretin dolaştığı yerdir. Renklerin her bir çeşidini tüm tonlarıyla, toprağın kokusunu tutkuyla, her yağmuru muştuyla karşılardı Hasret.
 
Göçmen kuşlar nasıl uçarlarsa, zamanı gelince O da uçtu beklenildiği yere. Hayat nasıl ve nerede kabul ederse O’nu, düşünmeden ulaştı o yere. Her bir yolculuğunda adına türküler yakıldığını, maniler söylendiğini, ağıtlar, uzun havalar bestelendiğini gördü ve her bir öyküyü tüm benliği ile hissetti. Ama ismi hiç değişmedi.
 
Hasret, dolaşırken böyle sevgi ülkesini, ne aşklar ve ne sevdalar gördü, ne ayrılıklar ve ne hicranlar gördü, ne Mecnunlar ve ne Keremler gördü, ne Leylalar ve ne Aslılar gördü. Efsane oldu kimi aşklar ve belki de ne zirvesi yaşandı da farkına varılmadılar. Ama işte Hasret bunların hepsini yaşadı, tattı. Her bir aşkla yeniden dirildi sanki ve her bir ayrılıkla incindi küçücük yüreği. Her kavuşmayla titredi ve her imkânsız sevdanın acısıyla inledi.
 
Zordu yolculuk ve uzundu. Belki de kalamamak bir yerde ve her kalışın sonunda yeni bir ayrılık yaşamak ve döndüğünde bulamamak en ağır olanıydı. Kimi zaman yaralanırdı bir arkadaşı bu uzun yolculukta, beklerdi dostunun yanında. Ümitler verirdi, tatlı tatlı gülümserdi. İyileşirse ne mutlu, uçarlardı başka bir kervanla ama ya yumarsa gözlerini hayata, işte zordu o zaman, artardı acısı, azalmazdı.
 
Dağlarında özlemin, fırtınasından ve yakan soğuğundan elemli sancılar aldı, masmavi denizlerin dipsiz kuyularından hüzünlü sitemler aldı. İrem bahçelerinden ilham, şairlerden söz aldı. Ve ne aldıysa insana dair, hayata ve zamana dair, aşka ve sevdaya dair, ekledi ismine ve tüm aldıklarını sakladı ölesiye.
 
Uçsuz bucaksız gökyüzünde salınırken özgürce, türküler söyledi, içli şarkılara eşlik etti. Her durağında yolculuğun başka baharlar yaşadı ve her baharda yeni dostlar buldu, yürekli dostlar, vefalı dostlar. İçli, kederli, sevinçli, dertli yüreklerdi. Sevdi, sevildi.
 
Ve bir gün Hasret, uzaklarda, belki bir masal diyarında, efsaneler yurdunda hiç tatmadığı ve hiç yaşamadığı, şahit olup kendinde bulamadığı bir duygu buldu. Ayrılması kaçınılmaz bir iklimdi. Geceydi, serindi. Gördüğü kimdi? Cevapsız soruların esiriydi.
 
Ve o gün Hasret bu topraklarda bu baharda onca aşka ve sevdaya şahit olmuşken şimdi kendisi bir sevdanın içindeydi. Ne güzeldi. Ne şirindi. En mahir bahçıvanların bahçelerinde ne güller görmüştü de, kendi gördüğü güle benzetemedi. Esti, esridi, eridi. Aşk buysa sevindi. Sevdi.
 
Güzel günlerdi, gökkuşağı seyreder, yıldızlara gülümserlerdi. Aynı iklimde olmanın ve aynı duyguyu yaşamanın tadına ererlerdi. Gördüğü son güldü. Zaman dursa ne iyiydi. Lakin Hasret göçmen bir kuştu. Ne de çabuk unuttu. Kalmak zor değil, imkânsızdı. En onulmaz tipilere ve hatta ölüme meydan okumaktı. İkisi de biliyor ayrılığın kapıyı çaldığını ama kapıyı ayrılığa açmaya yoktu dermanları. Sustular ve unutmamaya, sonsuzlukta buluşmaya uçtular.
 
Ne de çabuk geçti bahar, işte güz, hatırımızdan çıkarmıştık ayrılığı ve biten baharı. Ne de üzgünüz. Hasret ağladı, sevdası ağladı. Hasret ilk kez ağladı belki ama her damlasını sevdasının ve dökülen her iki gözünden yaşların her birine kalbinden bir mezar yaptı. Her mezar taşına unutmam, unutma yazdı. İmkânsız bir sevdanın zindanına zincirlediler hüznü.
 
Hasret çırptı kanatlarını, gül sakladı yapraklarını, el sallamadı. Veda değildi bu, kavuşmaya doğru uçmaktı. Şimdi Hasret, son bir gül var diye sevdiği, o masal diyarına selam yollar rüzgârla ve sevdası bilir, rüzgârın neden böyle mahzun estiğini.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi