Her nimet hem imtihan vesilesi hem de emanettir
Medine’de sıcağın ve kıtlığın yaşandığı günlerden biriydi. Peygamberimiz (s.a.s), Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer ile birlikte sahabeden birini ziyarete gitmişti. Sahabî, bu değerli misafirlerin ziyaretinden son derece mutlu olmuştu. Zira Resûlullah’ın, hanesini ve bahçesini teşrif etmesi, onun için bir rahmet ve bereket vesilesiydi. Bir ağacın altına oturan misafirlerine o anda elindeki en güzel nimetler olan taze hurma ve soğuk su ikram etti. Rahmet Elçisi, hurmayı yiyip suyu içtikten sonra Allah’a şükretti ve şöyle buyurdu: “Serin bir gölge, lezzetli bir hurma ve soğuk bir su… Allah’a yemin ederim ki, kıyamet günü bütün bu nimetlerden hesaba çekileceksiniz.” (Tirmizî, Zühd, 39)
Peygamberimiz (s.a.s), yokluğun kol gezdiği bir zamanda bile nimetlerin hesabını hatırlıyor ve hatırlatıyordu. O, darlıkta da bollukta da her bir nimetin kıymetini bilmeyi ve israftan kaçınmayı öğretiyordu. Zira dinimizde israf haramdır. İsraf, nimetin sahibi olan Yüce Allah’ın er-Rezzâk ismine saygısızlıktır. Bu yüzdendir ki Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de müminleri bize anlatırken “Onlar, harcama yaptıklarında ne israf ederler, ne de cimri davranırlar. Bu ikisi arasında bir yol tutarlar.” buyurmuştur. (Furkân, 25/67)
Peygamberimiz de “Kibre kapılmadan ve israfa kaçmadan yiyiniz, içiniz, giyininiz ve sadaka veriniz.” hadisiyle tüketimin de bir ahlakı olduğunu dile getirmiştir. (Buhârî, Libâs, 1; Nesâî, Zekât, 66)
İslam dini israf konusunda bu kadar hassasken, biz insanlar olarak bu hassasiyete gerçekten sahip miyiz sorusunu kendi kendimize her gün sormamız lazım. Ne yazık ki ne nimetin kıymetini tam olarak biliyoruz ne de israftan kaçınıp ölçülü olabiliyoruz.
Günümüzde tam bir israf dünyasında yaşıyoruz. Daha çok kazanıp daha çok tüketmeye alıştırıldığımız ahir zamanda; mahrumun, mağdurun, yoksulun ümidi olmamız gerekirken hızla tüketim çağına yak uyduruyoruz.
Başta Gazze’deki kardeşlerimiz olmak üzere milyonlarca mazlum bir kuru ekmek beklerken bizler ekmeği israf ediyoruz.
Tarlalarımız, hayvanlarımız, dağlarımız, börtü böceğimiz ve ağaçlarımız susuzluktan kururken bizler suyu israf ediyoruz.
Allah’ın verdiği bir nimet olan aklımızı kullanırken, vatanına, milletine ve dinine faydalı olma görevini bir kenara bırakıp akıl nimetini de israf ediyoruz.
Yine başta Gazze olmak üzere pek çok bölgede anasız babasız kalan çocuklardan ders almayıp sevgi ve aile huzuru gibi bir nimetimizi israf ediyoruz.
Oysa şunu bilmeliyiz ki; Allah’ın bize verdiği her nimet hem imtihan vesilesi hem de emanettir.
Bu nimetlerin kıymetini çok iyi bilmeliyiz. Bizi dünya ve âhiret mutluluğuna eriştirmesi için özen göstermeliyiz.
Günlük hayatımızın her alanında hem dengeli ve tutarlı hem de insaflı davranmalıyız. Yeme içmemizde, giyim kuşamımızda, harcamalarımızda ihtiyaç fazlasını tüketmekten ve israftan kaçınmalıyız. Savurganlığın Allah’ın rızasından uzaklaştırdığını aklımızdan çıkarmamalıyız.
