Şerife Oktar

Şerife Oktar

Kitabım Kuran 6

Kitabım Kuran 6

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla

 

15.Hicr: Medine ile Tebük yolu üzerindeki bir vadinin adıdır.

 Kur’ân-ı Kerîm’de belirtildiğine göre Ashâbü’l-Hicr dağlarda oydukları güvenli evlerde yaşayan, Allah’ın âyetlerinden yüz çevirip peygamberlerini yalanlayan bir kavimdi. Bir sabah vakti korkunç bir sesle gelen felâketle cezalandırılmışlar, yaptıkları şeyler ve kazandıkları kendilerine fayda vermemiştir (el-Hicr 15/80-84).

Ashâbü’l-Hicr’in Kur’an’da anlatılan özellikleri dikkate alınırsa bunların Semûd kavmi olduğu anlaşılır. Zira ilâhî âyetlerden yüz çevirme ve kendilerine gönderilen peygamberleri yalanlama, inanmayan kavimlerin ortak özelliği olmakla birlikte korkunç bir sesle cezalandırılma Kur’an’da Lût , Şuayb  ve Sâlih peygamberlerin kavimleriyle ilgili olarak zikredilmektedir.  Kayaları oyup evler yapma işi ise sadece Sâlih’in kavmi Semûd’un özelliği olarak belirtilmektedir.

Bu kavim Hz. Sâlih’i dinlemediği gibi bir mûcize ve işaret olmak üzere yaratılan dişi deveyi de konan yasağa rağmen kesmek suretiyle Allah’ın emrini hiçe saymış ve neticede helâk edilmiştir.

Hz. Peygamber Tebük Gazvesi sırasında Hicr’den geçerken ashabına buradan su almamalarını söylemiş, onların, “Biz bu kuyunun suyundan alıp hamur yoğurduk, kaplarımızı doldurduk” demeleri üzerine, “Öyleyse hamuru atın, aldığınız suyu da dökün” buyurmuştur (Buhârî, Müslim).  Başka bir rivayete göre ise Resûlullah Hicr’den geçerken, “Kendilerine zulmedenlerin meskenlerine, onların başına gelen felâketin sizin de başınıza gelmemesi için ağlayarak girin, aksi halde girmeyin” demiş ve devesini hızla sürerek oradan uzaklaşmıştır (Buhârî, Müslim)

*Biz rüzgârları aşılayıcı olarak gönderiyoruz. Böylece gökten sağanak sağanak yağmur indiriyor ve bu sayede sizin su ihtiyacınızı karşılıyoruz. Yoksa ne onun kaynağını elinde tutan, ne de onu mahzenlerde depolayan siz değilsiniz! (Hicr 22)

16.Nahl: Bal Arısı

Sûre adını, 68-69. âyetlerde geçen “nahl” (bal arısı) kelimesinden alır. Ayrıca muhtevasında insanlara verilen nimetlere temas edildiği için Niam (nimetler) suresi olarak da anılır. 

*Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah’ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah’tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır. Nahl suresi 106.ayet

Âyetin şöyle bir iniş sebebi vardır: Rivayete göre müş­rikler Ammâr’ı, babası Yâsir’i, annesi Sümeyye’yi, Suheyb’i, Bilâl’i, Habbab’ı ve Salim’i alıp onlara işkence etmeye başladılar. Ammâr ise, zor ve baskı altında diliy­le onların istediklerini söyledi. Sonra büyük pişmanlıkla gelip durumu Rasûlullah (s.a.s.)’e arz etti. Efendimiz: “Kalbini nasıl buluyorsun?” sorunca O, “İman ile dopdolu ve huzur bulmuş olarak” diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.): “Bir daha aynı şeyi yapmaya kalkışacak olurlarsa, sen de öyle yap” di­ye izin verdi. (Hâkim)

Dolayısıyla bu âyet, imanlarından vazgeçirilmek üzere dayanılmaz işkencelere ve acılara maruz bırakılan müminlerle alâkalıdır. Onlara, eğer hayatlarına karşılık küfrü kabul etmeye zorlanırlarsa, kalpleri iman bakımından sağlam olmak şartıyla sadece dilleriyle küfür sözlerini söylemelerinde bir sakınca olmadığı, böyle yaptıklarında affedilecekleri bildirilmektedir.

17.İsra: Gece yürüyüşü

Adını, Hz. Peygamber’in Mekke’den Kudüs’e götürülüşünden bahseden ilk âyetindeki “gece yürüyüşü” anlamına gelen İsrâ kelimesinden alır. Ayrıca Sübhân ve İsrâiloğulları’na yer verilmesi sebebiyle Benî İsrâil sûresi olarak da adlandırılmıştır.

İslâmî kaynaklarda genellikle ele alındığı şekliyle mi‘rac hadisesi iki safhada meydana gelmiştir. Rasûl-i Ekrem’in bir gece Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya yaptığı yolculuğa isrâ, oradan göklere yükselmesine mi‘rac denilmiştir. 

Hadis kaynakları ile siyer ve delâil kitaplarında isrâ ve mi‘racla ilgili birçok rivayet mevcuttur. Buhârî ve Müslim’de yer alan rivayetlerin ortak noktalarına göre olay şu şekilde cereyan etmiştir: Bir gece Rasûlullah, Kâbe’de Hicr veya Hatîm denilen yerde iken -bazı rivayetlerde uykuda bulunduğu sırada - Cebrâil geldi; göğsünü açtı, zemzemle yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurup kapattı. Burak adlı bineğe bindirip Beytülmakdis’e götürdü. Resûl-i Ekrem Mescid-i Aksâ’da iki rek‘at namaz kılıp dışarı çıktığında Cebrâil biri süt, diğeri şarap dolu iki kap getirdi. Resûlullah süt dolu kabı seçince Cebrâil kendisine “fıtratı seçtin” dedi, ardından onu alıp dünya semasına yükseltti. Semaların her birinde sırasıyla Âdem, Îsâ, Yûsuf, İdrîs, Hârûn ve Mûsâ peygamberlerle görüştü; nihayet Beytül Ma‘mûr’un bulunduğu yedinci semada Hz. İbrâhim’le buluştu. Sidretü’l-Müntehâ denilen yere vardıklarında yazıcı meleklerin kalem cızırtılarını duydu ve Allah’ın huzuruna çıktı. Burada Cenâb-ı Hak elli vakit namazı farz kıldı. Dönüşte Hz. Mûsâ, elli vakit namazın ümmetine ağır geleceğini söyleyip Allah’tan onu hafifletmesini istemesini tavsiye etti. Namaz beş vakte indirilinceye kadar Hz. Peygamber’in huzûr-i ilâhîye müracaatı ve Mûsâ ile diyaloğu devam etti. Bir rivayete göre Rasulullah’a mi‘raçta, Bakara sûresinin son âyetleri indirilmiş ve Allah’a ortak koşmayanların affedileceği müjdesi  ile beş vakit namaz emri verilmiştir.

*Gündüzün güneşin gün ortasını aşmasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl; bir de sabah namazını; çünkü sabah namazı şahitlidir. İsra/78

Rabbim bizler için de sabah namazını  ömür boyu şahit kılsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şerife Oktar Arşivi
SON YAZILAR