Şerife Oktar

Şerife Oktar

Öğret ona*

Öğret ona*

Zaman alacak biliyorum fakat eğer öğretebilirsen ona,
kazanılan bir liranın bulunan beş liradan daha değerli olduğunu öğret.
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona hem de kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu.
Eğer yapabilirsen,
sessiz kahkahaların gizemini öğret ona,
bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını…
 
Eğer yapabilirsen,
ona kitapların mucizelerini öğret.
Fakat ona sessiz zamanlar da tanı,
gökyüzündeki kuşların,
güneşin altındaki arıların
ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceğini…
Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret,
herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi…
 
Tüm insanları dinlemesini öğret ona
fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini
ve sadece iyi olanları almasını da öğret…
Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona.
Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.
 
Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını
fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.
Uğultulu bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona
ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa dimdik dikilip savaşmasını öğret.
 
*Abraham Lincoln’un oğlunun öğretmenine yazdığı mektuptan alınmıştır.
 
Değerli okurlarım, malumunuz iki haftadır eğitimin tanımı, tarihi ve önemi, Türk ve Müslüman devletlerde eğitim vs. konularından bahsetmiştik. Bu hafta da kaliteli bir öğrenmenin oluşabilmesi için öğretmenin sahip olması gereken nitelikleri -kalemimiz elverdiğince- konu edineceğiz.
 
İlk emir “OKU!”
 
Malumunuz yüce kitabımız oku emriyle başlar. Yaz emriyle değil. Peki biz öğretmenler veya ebeveynler olarak çocuğun fıtratını okumayı biliyor muyuz? Onun asıl neye ihtiyacı olduğunu bilmeden yada o yaş grubunun özelliklerinin bilgisini edinmeden kendinden olgun bir insan davranışları göstermesini mi bekliyoruz? Unutmayalım ki bilgi olmadan fıtratı okuma çok zor. Okumadan da öğrenme ve ihtiyaçları giderme çok daha meşakkatli olacaktır.
 
Mutlak itaat bekleme ve bunu saygı ile karıştırma
 
Öznenin -bundan sonra yazmasam da bilinmeli ki özne hep eğitimciler ve ebeveynlerdir-
 
en önemli hatalarından biri de çocuktan mutlak itaat beklemektir. Sanki onun kendine has bir fikri yokmuş yada olmamalıymış gibi yüzde yüz itaat eden, sorgulamadan söz dinleyen çocuklar olmasını beklemek doğanın kanununa aykırı. Düşünelim bir kere biz dahi yüce yaratıcının kanunlarına harfiyen uyabiliyor muyuz? Şunu bilmeliyiz ki bir çocuk yada genç özneye mutlak itaat ediyorsa orada bir yanlışlık bir tuhaflık var demektir. Belki çocuk tehdit altında belki pısırık korkak bir kişiliğe yaklaşmaktadır.
 
Konferans verir gibi ders anlatma
 
Kaliteli bir ders ortamında monolog değil diyalog hakimdir. Yalnızca öğretmen konuşuyorsa dersin sıkıcı olmaması çok düşük bir olasılıktır. İyi bir ders tüm sınıfla birlikte işlenir. Herkes saygı çerçevesinde çok rahat konuşabilmeli derste fikirlerini savunabilmelidir. Tartışma ortamının olduğu öğrencilerin düşünebildiği ve özgün fikirler üretebildiği ortam hem neşeli hem akılda kalıcı bir ders demektir.
 
Öğretmenin gerçek bir rol model olmaması
 
Çocukluğumda belki en unutamadığım bir konu kitap okuma ve sigara içme mevzularıydı. Arkadaşlar düzenli kitap okuyalım diyen öğretmenlerimin pek azı düzenli kitap okurdu. Sigara sağlığa zararlıdır aman ha uzak durun diyen öğretmenler teneffüs aralarında bahçe dışında ama gözlerden uzak olmayan mekanlarda sigara tüttürürlerdi. Söyleyin bana bu ne kadar mümkün olabilir? Hangi yaş grubunda olursa olsun çocuk davranışa bakar söylenene değil.
 
Müfredata körü körüne bağlı kalma ve aşırı yoğun ders müfredatı!!
 
Ders kitabını sarsılmaz tek kaynak –haşa sanki Allah’ın kitabı- müfredatı katı kurallarla çizili emirler olarak benimseyip bu metodla ders anlatmak hem öğretmeni hem öğrenciyi fazlasıyla sıkar. Öğretmenlerin en büyük amacı konuyu yetiştirmek olmamalı. Anlattığı konunun en güzel şekilde öğrenilmesi ve uzun süre akılda kalması olmalıdır.
 
Bu konuda galiba müfredatı hazırlayanlara da önemli iş düşüyor. Kendi branşım olduğu için Türk dili ve edebiyatı dersini örnek vermek isterim. Dersin dokuzuncu sınıf konularını ele alalım: iletişim, dilin işlevleri, isim, hikaye, yazım, noktalama, şiir (ki çok genel bir başlık pek çok alt başlığı mevcut), masal, fabl, roman, edat, bağlaç, ünlem, zamir, tiyatro (çok geniş bir konu) zarf, biyografi, otobiyografi, fiiller (pek çok alt başlığı mevcut),mektup, e posta, günlük, blog. Bunların tamamı bir yılda haftada beş saat gibi bir ders planıyla öğrencilere öğretilecek. Şunu belirtmek isterim ki burada hiçbir fazlalık yok. Bu konuları 2019-2020 yıllık plandan aldım. Tabii bunun yanında Cumhuriyet Bayramı, Öğretmenler Günü, Çocuk Bayramı, Gençlik ve Spor Bayramı gibi önemli gün kutlamaları ile Çanakkale Şehitlerini anma, Atatürk’ü anma…  gibi  anma programlarında yapılacak etkinlikleri, şiir dinletileriyle tiyatro gösterilerinde öğrencilerin hazırlanmalarını  saymıyorum.
 
Empati kuralım haydi. Lise birinci sınıf öğrencisisiniz. Yeni bir okul yeni ortamlar… En az yirmi tane ders yirmi dersin en az on tane alt başlığı üstüne üstlük ergenlik sıkıntıları. Üstelik ders çalışmak yada birini dinlemek de öyle sanıldığı kadar kolay bir edim değil.
 
Bir de olaya öğretmen gözüyle bakalım. Müfredat aşırı derece yoğun. Sınıf otuz kişi olsun.  Hepsinin farklı ihtiyaç ve istekleri var. En iyi sınıfı dahi ele alsak hiçbir psikolojik sıkıntısı vs. olmayan bir sınıfta dahi bu kadar konu tam anlaşılır şekilde işlenemez. Bu konuları yetiştirmek mümkün değil. “Sunum, buluş, araştırma-inceleme, yaparak ve yaşayarak öğrenme öğretim yöntemleri ile takrir, soru - cevap, dramatizasyon, beyin fırtınası, tümden gelim, analiz, sentez,  tüme varım, değerlendirme, yaratıcı yazma, kontrollü yazma öğretim tekniklerinden kazanım ve konuya uygun olanları kullanılacaktır.” Bu da yıllık planı uygulama yöntem ve teknikleri. Peki buna ne demeli nasıl mümkün olur Allah aşkına. Biz de öğrenciler de insanız robot değil!
 
Konuların az ama öz olması gerekli. Farklı anlatım tekniklerini doğru zamanda kullanarak dersi verimli hale getirmek gerekir. Bu sayede hem ders zevkle işlenir hem de öğrenme kolaylaşır. Üstelik herkes yaptığı işten zevk alır.
 
Aynı konuda haftaya devam etmek duasıyla… Sağlıcakla kalınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şerife Oktar Arşivi